Bu kadarı da fazla!

YASAKLARDAN oldum olası rahatsız olurum.Hele bir yasak, bir inancın eski bir geleneğine karşıysa...

Elbette daha çok rahatsız olurum.

Onca sorunumuz yetmiyormuş gibi, şimdilerde böyle bir geleneği, kendimize dert edindik. Artık duymuyorsunuz...

Çünkü, İstanbul’un otuz iki ilçesinin dokuzunda tamamen, üçünde ise kısmen ramazan davulu çalmak yasaklandı.

Verilen haberlerde "bir ayrıntı" özellikle ihmal edilmiyor.

Yasakçı belediyeler arasında AK Partili olanlar da varmış.

Güya böyle olunca, bu yasak meşrulaştırılıyor!

Yani otoriteye sığınılmış oluyor.

Sevsinler böyle otoriteyi...

Şehrin göbeğine çadır kurmak serbest.

Sultanahmet Meydanı’nı panayır alanı yapmak da serbest.

Dinle, imanla, insanlıkla ilgisiz bir biçimde yardım "sergilemek" zaten serbest.Ama sahurda davul çalmak yasak!

Neymiş?

Vatandaş rahatsız olmasınmış...

Çifte standardın bu kadarına da pes! Yasak taraftarlarının gerekçeleri, daha da ilginç.

Artık sahura kalkmak isteyenler için teknolojik imkánlar varmış.

Sonra gürültü kirliliği de oluyormuş.

Bu nedenle davul yasaklanmalıymış.

Hiç düşündünüz mü?

Böyle bir mantık zinciri, bizi nereye kadar götürür?

Ben böyle bir sorunun varlığına inanmıyorum.

Bu ádet, karşımıza çıkarılan yeni tanıştığımız bir moda değil ki!

Hepimiz bu toprağa ait geleneklerle büyüdük. Bu ádet elbette dinin bir gereği değil.

Bu toprağın bir rengi. Bir farklılığı.

O renkleri ve farklılıkları bir bir ortadan kaldırdığımızda, elimize ne geçecek?

Oysa o renkler ve farklılıklar bizim asıl zenginliğimiz.

Farklı düşünenler varsa, elbette çözüm arayalım; ama yasaklamadan... Artık bu kolaycılıktan vazgeçmeliyiz.

Geleneğimizde sadaka taşları vardı. Yardım yapmanın da, yemek vermenin de bir adabı ve erkánı vardı.

Onları güne uyarlamak, çağın ritmini yakalamak varken...

Tamamını unutarak, görgüsüz ve hoyrat bir biçimde, estetik kaygıdan uzak mekánlarda, yeni "ádetler" çıkaracaksınız.

Gürültü kirliliği gibi ucuz bir "bahane" bulup ramazan davulunu yasaklayacaksınız.

* * *

Aslında fark eden bir şey yok.

O zaman yazmaya elim değmedi.

Yaz aylarında İstanbul’un evrensel bir başka rengini yasaklayan da aynı anlayıştı.

Turistik mekánların ses kirliliği nedeniyle kapatılmasından söz ediyorum.

"Yükseklerden" gelen rahatsızlıklara, "Merak etmeyin. Yasaklıyoruz!" cevabını verenler, mekán sahiplerinin "yürütmeyi durdurma" kararı alacağını zaten biliyorlardı.

Doğru söyleyip bir çözüm bulmak yerine, "idareimaslahat politikası" kolaylarına gelmişti.

Böylece "şikáyet" ya da "talimatın" gereği yapılacak; ama mahkeme yürütmeyi durdurunca da "günah kendilerinden gitmiş" olacaktı.

Ramazan davulcularının böyle bir şansı yok.

Ama halka kulak verirseniz, duyacağınız cümlenin son derece anlaşılır olduğunu göreceksiniz:

Bu kadarı da fazla!
Yazarın Tüm Yazıları