Boynuz kulağı, profosör oğullar da babayı geçti

Turgenyev’in dünya edebiyatının en önemli klasik arasında sayılan başyapıtı "Babalar ve Oğullar" isimli eseri biliyorsunuzdur. Konusu 1800’lerin sonunda geçen romanda Turgenyev, her dönemin temel sorunlarından biri olan kuşaklar arası çatışmayı ele alır ve bu eksende yeni ile eskiyi, doğan ile ölmekte olanı, muhafazakarlıkla devrimciliği karşı karşıya getirir.

İşte bu müthiş yapıtı anımsatan gözlemim, ne kuşak çatışmasına ne de muhafazakar-devrimci karşılaştırmasına yönelikti. Yolum Hacettepe Üniversitesi’ne düşmüş ve çok ilginç gözlemler yapma fırsatı bulmuştum. Üstelik "Armut dibine düşer" atasözünün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlamıştım. Nasıl mı? Aktarayım da okuyun. Hacettepe’de babasının yolunda bir çok isme rastladım. Çok değil bundan kısa bir süre öncesine kadar ünlü olduğu branşın en prestijli koltuğuna oturan profesörlerin yerini oğulları almıştı. Üstelik tıpkı babasının otorite olduğu branşta "Boynuz kulağı geçer" misali profesörlük mertebesine ulaşarak. BABA DÖRT NESLE ŞİFA DAĞITTIKim miydi bu isimler? Ülkemizde kulak burun boğaz dalının tartışmasız en önemli isimlerinden biri olan Prof. Dr. Nazmi Hoşal ile anlatmaya başlayayım. Bugün adı Hacettepe Hastanesi’nde tabelalarda yaşayan Nazmi Hoca, dört neslin derdine deva olduktan sonra, bayrağı oğlu Prof. Dr. Şefik Hoşal’a devretti. Şefik Bey de babası gibi kulak burun boğaz dalında hastalara şifa dağıtıyor, en rağbet gören doktorlar arasına adına yazdırıyor. Bu arada Nazmi Bey’in ülkemize modern kulak burun boğaz tekniklerini ve eğitimini getiren kişi olduğunu da ilave edeyim. Gelelim bir başka branşa ... Ortopedi dalının duayenlerinden Prof. Dr. Nejat Tokgözoğlu’nun masasında artık oğlu Prof. Dr. Mazhar Tokgözoğlu oturuyor. O da babası gibi ilgi görüyor ve dalının ilk sıralarında yer alıyor.Bu arada babasının izinde yürüyen, ama profesörlüğünü henüz almamış doçent ve doktorları listeme almadım.ÜNLÜ AKINI SÜRÜYOR OĞUL BABAYLA REKABET EDİYORPeki, babadan oğla miras sadece Hacettepe’de mi var. Elbetteki "Hayır". Örneğin Estetik cerrahi denince akla ilk gelen isimlerden biri Prof.Dr. Namık Kemal Baran... Asker kökenli olan Baran, yıllarca GATA’da görev yaptıktan sonra Gazi Üniversitesi’nin kuruluşunda bulundu ve ilk rektörlüğünü üstlendi. Kendi dalının duayenlerinden sayılan Namık Bey’in marifetli elleri tatlı diliyle bütünleşirken, ünlü isimlerin vazgeçilmez kurtarıcılarından birisi olup çıktı. Ajda Pekkan’dan Hande Ataizi’ne, Pınar Eliçe’den Emel Sayın’a kadar bir çok ünlü isim onun ameliyat masasına konuk oldu. İlerleyen yaşına rağmen, başarı grafiğini sürdürmesinden olacak, ünlü akını halen sürüyor. En önemli rakiplerinden biri ise Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Plastik ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı olan oğlu Prof. Dr. Cihat Baran. Cerrah Paşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü’nün ünlü ismi Prof. Dr. Erol Düren de koltuğunu oğluna bırakanlar arasında. Bugün babasının yolunda ilerleyen Prof. Dr. Mete Düren, cerrahideki başarılı isimler arasında sayılıyor.Nefes kesen güzelle bir yol hikayesi O gün Antalya’dan dönmüş ve kiraladığım son model aracı evimin kapısında teslim etmiştim. Günümüzde araç kiralamak ne kadar kolay ve ucuzdu(!) Evden içeri girip salonda televizyonun tuşuna bastığım zaman ise NTV’deki Müjde Ar, Pınar Kür, Çiğdem Anat ve Aysun Kayacı’nın sunduğu "Haydi Gel Bizimle Ol" programı ekrana yansımıştı. Bir anda geçmişte yaşanan olaylar ve zorluklar aklıma geldi. O anda da nostalji dolu yazımı hazırlamaya başladım. 1980 yılının Ağustos ayı... Her yıl olduğu gibi İzmir Fuarı’nın içindeki gazinoların neonları ünlü isimlerle doluydu. Fuar alanında yer alan ve her biri en az iki bin kişilik altı gazinoda kimi ararsan vardı. Türk sinemasında şöhreti yakalayıp, bol para vaat eden sahnelere transfer olan yıldızlar, plak ve kasetleri yok satan şarkıcılar, TRT yasaklısı arabeskçiler ile dansözler.... Ancak aralarında biri var ki, o sıralar tüm Türk erkeklerinin rüyasını süsleyen güzelliği ve dişiliğiyle bütün ilgiyi üzerinde topluyordu. Nasıl toplamasın ki? Sinema filmleri kapalı gişe oynuyor, televizyon ekranındaki reklam filmi saniyesi saniyesine izleniyor ve magazin basını onun resimlerini kapağına taşıdığı zaman yüksek tirajlara ulaşıyordu.Evet, bu ünlü isim Müjde Ar’dan başkası değil. TRT’de yayınlanan "Aşkı Memnu" dizisinde ki "Bihter" rolüyle şöhreti yakalayan, sinema filmleriyle pekiştiren ve "Fuar Kolonyaları" reklamındaki bikinili görüntüleriyle erkeklere iç çektiren Müjde Ar. Doğaldır ki, genç bir muhabir olarak beni de çekim alanına alıyordu.ŞUH KADININ SALAŞ YÜZÜ Tanışmamız, ardından çalıştığı gazinonun kulisinde süren sohbetlerimiz kısa zamanda dostluk ortamına zemin hazırlıyordu. Onu tanıdıkça, beyaz perdedeki kadına olan aşkım gidiyor, yerine oldukça cana yakın bir dosta duyulan sevgi ve saygı geliyordu. Bir yandan en şuh pozlarını çekip, gazete ve dergilere haber yapıyor, diğer yandan da iş dışındaki yaşamında temizlikten yeni çıkmışçasına salaş giyinen bir arkadaşla hayat üzerine derinlemesine sohbetler yapıyordum. Sanıyorum tanışmamızın üzerinden üç hafta geçmişti ki, onun için sıradan, benim içinse olağanüstü bir fikir aklıma geldi. Müjde’yi İzmir’e 40 kilometre uzaklıktaki Urla İlçesi’nde bulunan TCDD Yaz Kampı’na götürecek, orada bikinili fotoğraflarını çekecektim.DOLDURUŞA GELİRDİ AMA DOLMUŞA BİNEMEZDİErtesi gün için randevulaşınca önemli bir sorunla burun buruna geldim. İzmir’e otomobilini getirmeyen Müjde’yi benim, daha doğrusu gazetenin arabasının götürmesi gerekiyordu. Hürriyet’in idare yetkililerine bu talebimi ilettiğim zaman aldığım yanıt ise hüsran vericiydi. Başım iki elimin arasında ne yapacağımı düşünürken, Müjde’yi dolmuşla götüremeyeceğimi bilmenin sıkıntısını yaşıyordum. İşte o anda aklıma Efes Otel’in hemen karşısındaki araba kiralama servisi geliyor ve yaşamının ilk kiralık aracı için düğmeye basıyordum. Her ne olursa olsun cebimdeki kısıtlı parayla bir günlüğüne dahi olsa araç kiralayacaktım. Kiralama şirketinde şartları tek tek sorarken altı yaşındaki bir yerli marka araç dışında seçeneğimin olmadığını öğreniyordum. Üstelik öyle bir seçenekti ki, satın alsan daha ucuza gelecek cinsten. Günlük kullanım ücreti dışında yaptığın her kilometre için para ödeyecektim.GERİ VİTESLE GELEN BONUSLAR Çaresiz kabul edip, bir sonraki gün aynı saatte bırakmak üzere biraz hurdaya dönmüş aracı kiralıyordum. Tabii ilk iş olarak da 150 metre ötedeki gazete binasının önüne park ediyordum. Eh, ne kadar az kilometre yaparsan o kadar kar. Ertesi gün sözleştiğimiz saatte Müjde’yi evinden almak için kaldığım yerden gazetenin önündeki araca belediye otobüsüyle ulaşıyordum. Kontağı çevirip, parktan anayola çıkmak için geri vitese taktığımda çok önemli bir keşifte bulunuyordum. Kilometre sayacı geri geri giderken, eksiliyor, ileri giderken artıyordu. O anda dikiz aynasından yüzümdeki muzır ifadeyi görüyordum. Tasarruf için Müjde Ar’sız anları geri geri gidebilirdim. Sonuçta da öyle yaptıyordum ve gazeteden kaldığı eve kadar olan dört kilometrelik mesafeyi geri viteste kat ediyordum. Sayaç tersine işlediği için bu operasyon artı bonusla başlamamı sağlıyordu.KAMP SAKİNLERİ TRİBÜN OLUŞTURDUİş için bir yere gideceği zaman çok şık giyinen Müjde Ar, beni albenisi bol dekolte bir elbiseyle karşılıyordu. Elinde bavulu andıran valizi gösterip, yanına dört çeşit bikini aldığını söylüyor. Önce kapısı zor açılıp kapanan otomobile biraz burun kıvırıyor, sonra da bu aracı zar zor bulabildiğimi tahmin edip rahatlatıcı konuşmalar yapmaya başlıyordu. Hatta işi biraz da abartıp, arabanın benim hiç algılayamadığım birkaç meziyetini sıralıyordu. Kampın giriş kapısına ulaştığımız zaman ise küçük dilimi yutacak gibi oluyordum. Zira, genç kız ve erkekler başta olmak üzere kamp sakinlerin tribün oluşturup, bizi bekliyordu. Aslında bu durum biraz da hoşuma gitmişti. Eh araçtan inmesini bekledikleri o ünlü kadının yanında ben vardım...SOHBETİNİ DEĞİL SAHİLE İNMESİNİ BEK
Yazarın Tüm Yazıları