Boşuna Sir olunmuyor

Ben kimim, orada ne arıyorum gibi, kısa bir sohbetten sonra, soru sırası bu kez bende. ‘Sir’ diyorum, ‘bu saatte, burada tek başınıza ne yapıyorsunuz?..’ Garipsiyor sorumu, ‘Prova yapıyorum.’ Prova mı?.. ‘Sir, tek başınıza mı?.. Oyunda başka kimse yok mu?..’ Gülümsüyor, ‘Olmaz mı, var.’

YEDİ-sekiz basamaklı merdiveni hızla iniyor. Sonra çok yaşlı bir insan tavrıyla, aynı merdivenden ağır ağır, her basamakta nefes alarak çıkıyor.

Ya da tersi. Hızlı adımlarla çıkıyor, ağır ve ihtiyatlı adımlarla iniyor.

Bir, üç, beş, sekiz, on kez aynı hareket. Yavaş yavaş iniyor, hızla çıkıyor. Hızla iniyor, yavaş yavaş çıkıyor. Sürekli tekrarlanan sahne.

*

80’lerin başı. New York. Birkaç aylığına New York’tayım. Bir sabah evden çıkıyorum, dünyaca ünlü tiyatro ve müzik festivallerinin gösterim merkezi, onların kalbinin attığı yer, Broadway’de salına salına dolaşıyorum. O tiyatronun fotoğrafı, bu müzikalin fragmanlarına bakıyorum. Saat sabahın 9’u gibi.

Önüme ünlü tiyatrolardan biri çıkıyor. Kapısı açık. İçeriye giriyorum. Kimse yok. Ama sahnede ışık var. Ve bir adam. Uzaktan seçmek mümkün değil.

Sahnede iki katlı bir ev dekoru. Ortasında iki katı birbirine içeriden bağlayan tahta bir merdiven. Adam, merdivenden iniyor, çıkıyor; çıkıyor, iniyor. Belli ki, adam prova yapıyor.

Sahneye biraz daha yaklaşıyorum. O da, beni fark ediyor. ‘Kim var orada’ sorusunda Oxford İngilizcesi, beni bir an durduruyor. Sahnenin önüne geldiğimde, heyecanımı frenlemeye çalışıyorum. Yoksa, galiba, evet, evet, o, ta kendisi.

*

LAURENCE Olivier. Yirminci yüzyılın en büyük aktörlerinden biri. On iki kez aktör ve yönetmen olarak Oscar adayı. İki kez Oscar ödülü sahibi. Ayrıca, iki kez de özel Oscar özel ödülü. Tiyatroda 120’den fazla oyunda rol alıyor. 60’tan fazla filme aktör ve yönetmen olarak imza atıyor.

Çocuk yaşta aldığı sanat eğitiminde Shakespeare oyunlarında yoğunlaşıyor. Bunun semeresini 1948’de görüyor. Oynadığı Hamlet filminde, en iyi oyuncu ve en iyi film Oscar’ını kazanıyor.

1947’de İngiltere’de ilk asalet unvanına kavuşuyor. O artık Sir Laurence Olivier. 1970’te ise, sanatı ona ikinci kez asalet unvanı getiriyor. Brighton Baronu olarak, Lordlar Kamarası üyesi.

*

80’lerin başında Broadway’de ona rastladığımda, İngiltere’de taçlandığı asalet unvanlarına Amerika’da yeni bir asalet unvanı daha ekliyor. Amerika’da pek görülmüş bir adet değil.

İşte, Amerika’da kazandığı unvanın birkaç gün sonrası. Broadway’deki tiyatro. Tek başına sahnede.

Ben kimim, orada ne arıyorum gibi, kısa bir sohbetten sonra, soru sırası bu kez bende. ‘Sir’ diyorum, ‘bu saatte, burada tek başınıza ne yapıyorsunuz?..’

Garipsiyor sorumu, ‘Prova yapıyorum.’

Prova mı?.. ‘Sir, tek başınıza mı?.. Oyunda başka kimse yok mu?..’

Gülümsüyor, ‘Olmaz mı, var.’

Sakin, insana huzur veren ses tonuyla ekliyor:

‘Ben bu oyunda 80 yaşında bir adamı canlandırıyorum. O adam kırk yıldan beri bu evde yaşıyor. Kırk yıldır, her gün bu merdivenleri kim bilir, kaç kez iniyor ve çıkıyor. Merdivenleri o kadar iyi bilmesi gerekir ki, merdiven nerede gıcırdıyor, neresinde çentik var, neresi daha sağlam, neresine basarsa tehlikeli olabilir, bunu ezbere bilmesi gerek. O yaşlı adamı oynayan biri olarak, ben bunun provasını yapıyorum.’

İyi de, prova daha iki saat sonra. Bu saatte?.. Diğerleri gelmeden?.. Neden tek başına?..

Bu soruma verdiği yanıt insanın hayatına yön verecek türde. Beni günlerce, hatta aylarca meşgul ediyor. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen, etkisinden hálá kurtulamadığım sözleri şu anda kulaklarımda çınlıyor, onun tavrı gözlerimin önünden gitmiyor:

‘Prova iki saat sonra başlıyor, doğru. Ama, diğerleri gelmeden önce, ben rolümü iyice oturtmuş olmalıyım. Ben, kendi kendime, kendim için prova yapıyorum. Onlarla yapılacak prova, oyunun bütünü için. Burada şimdi özel çalışmak gerek.’

*

MÜTHİŞ bir profesyonellik!.. Müthiş bir profesyonel ahlak!.. Hayranlık duyulacak bir disiplin!.. Koca Sir ve Baron, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aktörlerinden biri, sanatıyla yirminci yüzyıla damgasını vurmuş biri, rol arkadaşlarından ayrı, onlardan önce, kendisi için özel provada.

Ve de, gerekçesi, kırk yıldır bu merdivenleri inip, çıkarak, her basamağı çok iyi tanıması gerektiği bilinciyle, ayrı bir çalışmada.

Bu sözleri duyunca, kendimi tutamıyorum, ‘Boşuna Sir olunmuyor.’

Gülmekle yetiniyor.

Kulise doğru yürüyorum. Sahne ışıkları geride kalırken, gıcırdayan merdiven seslerini yeniden duyuyorum.
Yazarın Tüm Yazıları