BOP’çuların dikkatine: Rejimler ihraç edilemez

19-20 Nisan 2004 tarihlerinde Washington DC’de çok ilginç bir konferans tertip edildi.

‘İslam, Laiklik ve Demokrasi: Türkiye Tecrübesi.’

İlginç
olan, konferansı tertip edenlerin kimliği.

Bir yanda onursal başkanlığını Fethullah Gülen’in yaptığı Gazeteci ve Yazarlar Vakfı var, diye yanda ABD’nin Mülkiyesi Johns Hopkins Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler (SAIS) okulu!

Bir yanda peşine milyonlarca insanın düştüğü ama resmi ideoloji tarafından dışlanan-yargılanan bir insanın kurduğu vakıf, öte yanda ABD’nin başkentinde yerleşik çok saygın bir okul!

* * *

Konferansın ilk gününde, ülkemizde ve ABD’de Türkiye ve İslam üzerine çalışmalar yapan akademisyenlerin tebliğlerini dinledik.

Tebliğciler arasında en çok ilgimi, Huntington’un medeniyetler arasındaki çatışma tezinde varsaydığı tek İslam anlayışına karşı 7 İslam kuşağı tasnifi ile ortaya çıkan Hakan Yavuz (Utah Universitesi) çekti.

Hakan Yavuz, Türk İslamı’nın, başta Arap ve İran olmak üzere yaşanan diğer İslamlardan farkını doğru bir şekilde saptıyor. Türkiye, Yavuz’un bu çalışmasına sahip çıkmalı.

* * *

Bu konferansta; ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için Türkiye’den destek isteyeceği beklentisi taşıyanlar varsa, onlara kötü bir haberim var.

Konferansa katılan akademisyenlerin büyük çoğunluğu, herhangi bir rejimin bir başka ülkeye, bu arada Türk deneyimin Arap dünyasına ihraç edilemeyeceği konusunda hemfikirler. Aynı doğrultuda görüşlerimin geniş bir yelpazede destek görmesi beni sevindirdi.

* * *

Konferansın açılış gününe damgasını vuran konuşmayı ise Diyanet’ten sorumlu felsefeci Devlet Bakanı Mehmet Aydın yaptı.

Keşke laiklik anlayışına çok önemli katkılar getirebilecek bu çok önemli konuşma Türkiye’de bir manifesto niteliğinde tartışmaya açılabilse!

* * *

Aydın, din ve devletin hayatın bir parçası olarak birlikte yaşamak zorunda olduğunu, birinin diğerini yok sayamayacağını vurguluyor.

O halde mesele bu ilişkinin niteliğini saptamakta.

Mehmet Aydın’a göre en doğru seçim, her iki tarafın birbirine karışmaması, devletin dinlere karşı aynı mesafede durması.

Tabii ki, bu anlayış Türkiye’de egemen olan ve devletin dini denetlemesi gerektiğini savunan laiklik anlayışına ters düşüyor.

Gandi bu gerçekliği çok veciz yorumlamış:

‘Eğer siyaset ve din bir arada olamaz diyenler varsa, onlar hem dini, hem de siyaseti bilmiyorlar.’

Bence Aydın’ın en ilginç saptaması, İslam’ın bireye dayanan bir din olduğunu vurgulaması.

Aydın, ‘Kuran’a göre, kul ahrette birey olarak hesap vereceğine göre, onun birey olarak gelişmesine her türlü katkıda bulunmak gerekir’ diyor.

Bu saptama dincinin de, laikçinin de vahim yanılgılarının özünü vurguluyor.
Yazarın Tüm Yazıları