Biz yabancıyı sevmez miyiz

AVRUPA’da son yıllarda ırkçılık ve ayrımcılığın yükselişini izlerken ve eleştirirken, kendimizi nasıl gözden kaçırdığımızı yapılan son anketler ortaya koyuyor.

Pew araştırma şirketinin Avrupa’da Müslümanlar konulu anketine göre Türkler, Hıristiyanların kendilerine düşman olduğuna inanıyor. Bu oran Avrupa’da yaşayan Müslümanlarda daha az.

Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Ersin Kalaycıoğlu ile Doç. Ali Çarkoğlu’nun birlikte yaptıkları Türkiye’de sosyal tercihler araştırmasında da benzer sonuçlara rastlanıyor. Örneğin ankete yanıt verenlerin yüzde 67’si nesiller arası çatışmanın temelinde "gençlerin Batı’ya özenmelerinin yattığı" görüşünü savunuyor. Türkiye’de Müslümanlık dışındaki dinlerin yayılmasına karşı çıkanların oranı yüzde 69.

Türkiye’de Batı karşıtlığı sadece dinsel değil, aşırı milliyetçi çizginin güçlenmesiyle el ele gidiyor.

Eurobarometre araştırmasında Türkiye’de AB desteğinin yüzde 43’e gerilemesinde de görebileceğimiz gibi, bu İslamcı ve milliyetçi içe kapanmanın güçlenmesinin iç ve dış nedenleri var.

Türkiye için en önemli iki dış neden Irak savaşı ve Avrupa Birliği süreci.

ABD’ye olumsuz bakanların oranı 2002’de yüzde 50 iken bunun bu yıl yüzde 69’a yükselmesi kimi şaşırtabilir ki?

Irak savaşının sonuçları ortadayken, ABD karşıtlığının yükselmesi sürpriz sayılamaz. Bu ortamda, Pew anketine yanıt veren dört kişiden üçünün anti Amerikancı olmasından, yüzde 44’ünün Hamas’a sempati duymasından, yüzde 53’ünün İran’ı desteklemesinden daha doğal ne olabilir ki?

Avrupa Birliği süreci de benzer duyguları besliyor. Özellikle Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’a yaklaşımı Türk insanının adalet duygusunu zedeliyor.

Ezenlere karşı ezilenlerin yanında yer almak istiyen insanların, doğru siyasi yönlendirme eksikliği nedeniyle sonuçta kendi dininden olmayana düşman, inancından olmayana kuşkulu ve milletinden olmayana kapalı bir toplum olmasına giden yol bu.

***

ERTUĞRUL
Özkök’ün 7 Temmuz tarihli yazısında yaptığı "felakete gidiyoruz" uyarısı çok ciddi. Türkiye tek tipleşiyor, farklı olana tahammül azalıyor, farklılıklar çatışmalara yol açıyor. Bunlara karşı ciddi bir entegrasyon siyaseti geliştiren hiçbir parti yok.

Kışkırtıcı dış dinamikler var fakat, gelişmeleri yönlendirecek iç dinamikler mevcut değil.

Eğer Türkiye’de etkili bir sol parti olsaydı demokrasiye inancın yüzde 44’lere gerilemesi mümkün müydü?

CHP, artık solu temsil etmiyor çünkü solun temel değerlerini savunmuyor.

***

21 HAZİRAN
’da Fransa’da müzik bayramı vardı. Eski kültür bakanlarından Jack Lang’ın Fransa’ya hediyesiymiş. Müzik bayramında Strasbourg’daydım. Her sokaktan ayrı bir müzik yükseliyordu.

Afrika müziği ile Ortadoğulu müzisyenlerin şarkıları birbirine karışıyor, aryalar susunca birkaç sokak ötedeki pop konseri duyuluyordu. En işlek caddelere davul zurna hakim oluyor, zılgıtlar halaylarla resmi geçit yapıyordu.

Afrikalılar, Türkler, Araplar, Asyalılar. Kimdi bunlar?

Dünyanın her tarafından gelip bu ülkenin bir parçası olmuş bu insanlar, günümüzün Fransızları, bugünün Fransa’sı.

Avrupa’nın en merkezci, en ulusalcı ülkesindeki bu farklılık zenginliğine imrendim.

Fransızların kendilerinin bile pek bilincinde olmadıkları bu gerçeğin üzerinde herkesin bir kez daha düşünmesi için ben de bugün kupayı Fransa’nın almasını diliyorum.

Fransızların, "kazanırsak Hac’ca gideceğim" diyen Ribbery’i, gururla Kabe’ye uğurlayışlarını görmek istiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları