Bir laikiden ramazan sohbeti

‘‘LAİKİLİK’’, adı henüz tescil edilmemiş, hocaefendisi olmayan yeni bir İslami mezheptir.

Laikiler, Müslüman kimliklerini reddetmemekte, ancak yaşam biçimleri ve dünya görüşleriyle geleneksel Müslümanlardan önemli farklılıklar göstermektedir. Pek tabii her laiki, birbirinin aynı değildir. Muhafazakár laikiler olduğu gibi, liberal laikiler de vardır. Hatta kendilerine şarlatan denebilecek kökten laikiler de mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hacca giden ilk ve tek devlet başkanı Turgut Özal ve kendisi de hacı olan dul eşi Semra Özal da bir bakıma laikidir. Hacı olmalarına rağmen, tercih ettikleri ‘‘life style’’, İslami yaşamı seçtiklerini söyleyenlerin hayat tarzından çok farklıdır.

* * *

Laiklik, Fransa'da ‘‘dinden, yani Hıristiyanlıktan bağımsız düşünce hareketi’’ olarak başlamıştır. Günümüzde laik, referansı herhangi bir din kitabı, hatta geniş anlamda, herhangi tek bir kitap olmayan kişi demektir. Laikler, halen Türkiye'de ve tüm medeni dünyada ‘‘egemen sınıfı’’ oluşturmaktadır. Çünkü, dünyanın sunduğu nimetlerden yararlanmanın ve tehlikelerden sakınmanın yol göstericisi olan bilimi kendilerine rehber edinmişlerdir. Laiklere göre tek tanrılı dinlerin kitapları (Tevrat, İncil ve Kuran) Ortadoğulu peygamberlerin, binlerce yıllık bölgesel kültürü, ‘‘bu dünyayı’’ tanzim için, gelecek kuşaklara öğüt olarak aktaran eserleridir. Bunlar, evrenin işleyişine dair ‘‘kuramları’’ ispatlamaktan ziyade, toplumsal ve bireysel hayatta uyulması gereken ‘‘kuralları/şeriatı’’ vazeder. Değişen ihtiyaçlara cevap veremez. İnananlar için ise, kutsal kitaplar Tanrı'nın sözleridir. Evrensel düzeni tümüyle kapsamakta ve ilelebet geçerli hükümleri içermektedir. Dindarlığın pratik gerekçesi ise, sadece ibadet ederek cennete gidileceğine ve müminlerin ahirette egemen olacağına inanmaktır. Laikler işte buna inanmaz.

* * *

Türkiye'de ilk laiklik eylemi Tanzimat'la başlar. Ancak laikliğin Atatürk ile billurlaştığını söyleyebiliriz. Cumhuriyet Halk Partisi'nin altı okundan, yani ilkesinden biri, laik olmaktır. Laiklik tanımı, cumhuriyet söyleminde ‘‘dinle, devlet işlerinin birbirinden ayrılması’’ şeklinde yer almıştır. Bu tanım, nesnel değil, özneldir. Çünkü dinin, özellikle İslam'ın asli görevlerinden biri, kamu yönetimine rehber olmaktır. Doğru tanım, ‘‘hayatın yol göstericisi/mürşidi olarak dini değil, bilimi kabul etmektir’’. Aslında ne laikler dini, ne de dinciler bilimi inkár eder. Ancak laiklere göre, dinin yetki alanını bilim, dincilere göre de bilimin sınırlarını din belirler.

* * *

Devlet işleriyle, din işlerini birbirinden ayırma tanımı, Türkiye gerçeklerine uygundur. Çünkü inkılapçı (devrimci) bir hareketi oturturken, toplumla ters düşmemek gerekiyordu. Cumhuriyet kadroları millete, sen bin yıllık inancını özel hayatında koru, ama biz İslam şeriatını, yeni kurmakta olduğumuz devletin esası yapmayacağız demiştir. Bu bir ‘‘uzlaşma’’dır. Böylece, devletin örgütlenmesinde ve yönetiminde Batı'nın ‘‘laik’’ normlarını kabul etmek mümkün olmuştur. Ancak bu ayırım, ortaya yeni meseleler çıkarmıştır. Bunlardan biri de, laik devleti kuranların ve yaşatanların, giderek İslam'a yabancılaşmalarıdır. Bu meselenin, laiklerin kendilerini İslam'ın ‘‘laikilik’’ mezhebinin bir üyesi olarak tanımlamalarıyla, kısmen de olsa çözülebileceğine inanıyorum. Şeker Bayramınız kutlu olsun.

SON SÖZ: İman, dindarların; bilim, laiklerin mülkü değildir.
Yazarın Tüm Yazıları