Bir dokun, bin ah işit!

"AVRUPA’daki Türk İmajı" başlıklı yazıma ilgi "Bir dokun, bin ah işit" sözünü hatırlattı...

O kadar çok e-posta geldi ki, ben de şaşırdım kaldım. Demek ki, özellikle yurtdışında yaşayan okurlarımız bu konuda çok dertliymiş...

Ülkemizde türban tartışmaları yapıladursun, laiklikten uzak tutumun simgesi olan o türban, bizi, girmek istediğimiz Avrupa Birliği’nden uzaklaştırıp duruyor.

Gelen mesajlardan birkaç ilginç örnek veriyorum:

A.A. rumuzlu okurum (alain.adam@free.fr) Fransa’dan yazıyor:

"Buradaki biz işçiler, Türkiye’nin birer temsilcisiyiz. Batılı bizi yanlış tanımıyor, biz kendimizi yanlış tanıtıyoruz.

Düşünün ki; ayakkabılar alındıktan sonra ne boya görmüş, ne tozu alınmış... Pantolonlar ilk dikim ütüsü ile eskimiş... Yüzlerde bir haftalık sakal tıraşı var... Sokağa tükürülüyor, mektup kutusundan alınıp açılan zarflar yere atılıyor... İki Türk bir araya gelince bağıra bağıra konuşuyor... Sokakta gezerken başta alacalı bulacalı takkeler, elde tespih, ağızda sigara, kadınlara kızlara baygın baygın bakılıyor... Burada uzun uzun sayamayacağım görgüsüzlükler bizde iken, Batılı elbette bizleri hor görür! Avrupalı bizi yanlış tanıyormuş veya biz Avrupa’nın ahlaksızlıklarını almışız. Hayır efendim! Önce biz kendimize bakalım. Biz buyuz işte!"

* * *

Hasan İçöz (3714hasan@windowslive.com) yazıyor:

"İsviçre’de yaşayan kız kardeşimin eşi, yani eniştem dedi ki:

’İsviçreliler bizi toprak evlerde yaşayan, fesli, peçeli, hayvanlarla aynı mekánı paylaşan insanlar olarak görüyor. Ben bunu hazmedemiyorum. Bir kamera alacağım sırf bunun için... Ülkemin ve insanlarımın görüntülerini çekip öyle olmadığını onlara göstereceğim.’

Bizi, Avrupalının görmek istediği kara çarşaflı, peçeli, sarıklı bir ortama bugünkü iktidar taşımaktadır. Her ne kadar inanç özgürlüğü iddiasında bulunsalar da bunun bir adım ötesi budur."

* * *

Aydın Tomak (batur.tomak@adsl.no) yazıyor: "Avrupa ülkeleri Türklere vize için olmadık güçlükler çıkarır ama ’Ben siyasi takibata uğrayan bir Kürt’üm’ diyene bütün kapılar açılır, onlara, ev dahil, her türlü yardım yapılır. Bunlar PKK baskısıyla uyuşturucu ve silah kaçakçılığına başlarlar ve günün birinde yakalanırlar. İşte o zaman bunlar ’Türk’ olur ve gazetelerde ’Uyuşturucu kaçakçısı Türkler yakalandı’ diye haberler çıkar. Yani bunlar ülkeye sığınırken siyasi baskıya uğrayan ’Kürt’tür, suç işleyince hepsi ’Türk’ olur, etnik kimliğine bakılmaz! Tam çifte standart!"

* * *

Deniz Çapur (hamdenizcapur@yahoo.com) İngiltere’den yazıyor:

"Ben yaklaşık üç yıldır Londra’da yaşıyorum. Üniversitede yüksek lisansımı yapmaktayım. Sizin yazınızda anlattığınız olaylar, yani yabancılar tarafından Arap zannedilmemiz, benim de başıma birkaç defa geldi. Avrupa’dan görünenler, Türkiye için gerçekten olumsuz.

Buradaki Türkler, her zaman suçlanan, ezik taraf olmuş... Kaçak işçi olarak gelmişsin, kendine saygını yitirmişsin, içine kapanan bir toplum olmuşsun, yabancılara domuz yiyen ve fuhuş yapan insan gözüyle bakmışsın... Avrupa toplumlarına, kebaptan başka ne katmışız? Sonra istiyoruz ki, bizi sevip saysınlar... Bunun için önce kendimize çekidüzen vermeliyiz."

Burada Türk imajı şöyle: Biraz esmer, kadına düşkün, yabancı kadınlara ve kızlara gözlerini dikip bakan, çokeşli, kadınları türbanlı, tesettürlü, kebaptan başka yemek bilmeyen ve çok gururlu (neden gururluyuz bilemiyorum. Çünkü Avrupa ülkelerinde en pis işleri bizler yapıyoruz). Bizim yöneticilerimizin de sımsıkı kapalı eşleri, imajımızı perçinliyor."
Yazarın Tüm Yazıları