Bir çocuk Keremcem

“Çocuk sever” diye adım çıkmış bir kere. Ne zaman evli arkadaşlarımdan küçük çocuk sahibi olanlar bir hafta sonu kaçamağı yapacak olsalar, dokuz buçuk hafta modunda 2 günlük tatil planlasalar; hop beni ararlar.

Haberin Devamı

“Sen evdesindir büyük ihtimalle, zaten bir yere çıksan da Ivanka var nasıl olsa Ayşecik, bizim kızı ya da oğlanı iki günlük sana bırakabiliriz, değil mi?”

 

İş çocuk olunca, bizimkiler de aşka yelken açmış durunca, benim aşka sevgiye kıyamayan yüreğim olan programı dahi iptal edip hep şu cevabı verir;

 

“Tabi ki bırakın, bekliyorum.”

 

Bu arada onların asla çocuklarına yedirmeyi beceremedikleri bamyayı, ıspanağı, kabağı mabağı yedirecek olduğumu bilmeleri de beni arkadaşlarım için vazgeçilmez, nöbetçi anne yapıyor, biliyorum. Defalarca itiraf ettiler vallahi.

 

Haberin Devamı

Ama bunlardan, yani hafta sonu çocuklarımdan bir tanesi var ki anası 25 senelik, babası daha beter 33 senelik dostum olmasa kapımdan sokmam valla. Çünkü herifle uğraşmak ciddi mesai gerektiriyor. Adam deli, cin, acayip zeki, fırlama, deli inatçı, dediği dedik, işin yoksa uğraş yani.

 

Bir de yakışıklı mı yakışıklı, öpmek istesen; “Hadi len git işine Ayşe, uğraşma, elleşme benimle” diye bana laflar ediyor.

 

Lafları boyundan büyük, aklı da farklı çalışıyor; dedim ya herif deli ve şansıma bu hafta o çıktı piyangodan; yani Keremcem Beyefendi, yaşı yedi.

 

Cumartesi öğlen Keremcem Bey, ellerinde koca bir bavulla teşrif ettiler.

 

“N’aber yakışıklı? Hoşgeldin, niye koca bavulla geldin, bana mı yerleşiyorsun yoksa?”

 

“Yok ya Allah korusun. Bavulla geleceğim tabi; laptopum, ipadim, maket uçağım, uzaktan kumanda arabam, uyurken yanımda yatan ayı Corci, yastıklarım, kıyafetlerim, bir sürü şeyim var herhalde.”

 

“Vay, görmeyeli değişmişsin”

 

Haberin Devamı

İlk önce gittik, misafir odasına yerleştik. Herif bir de titiz mi titiz.

 /images/100/0x0/55eb13fcf018fbb8f8a9984b

“Bu yorganlar temiz mi, banyodaki havlular temiz mi?”

 

Ben de tabi haliyle bayılıyorum Keremcem’in bu halleriyle uğraşmaya.

 

“Yok, bizde nevresimler iki ayda bir değişir, havlular üç ayda bir”

 

Salak mısın ya gibi suratıma baktı ve “Akşama ne yemek yapacaksın bana?” dedi.

 

“Ne istersin?”

 

“Suşi yap”

 

“Yok artık”

 

“Ee hani yapabiliyordun?”

 

“Yaparım yapmasına da şimdi zor, başka bir şey söyle”

 

“O zaman penne arabiatta”

 

“Bak bu olur, tamam”

 

“Ama akşama daha çok var, şimdi ne yapmak istersin?”

 

“Digitürk’teki animasyonu 3d izlemek”

 

“3 d mi, o nasıl olacak?”

 

“Ayşe senin televizyonunda bu özellik var, haberin yok mu, gözlüğün var mı?”

 

“Güneş gözlüğü mü?”

 

Haberin Devamı

“Ya hu 3d gözlüğü, neyse anlamazsın sen, ben zaten tahmin etmiştim; evden kendi gözlüğümü getirdim”

 

Gitti, gözlüğünü aldı. Allah’a şükür iki saat kıpırdamadan, arada; “Oğlum süper ya, vay anasını, yuh, hadi zıpla oğlum; gergedan ruhlu musun?” gibi bağırış, çağırışlarla filmi izledi.

 

Film bitince de; “Ayşe gel”

 

“Ne oldu Keremcem?”

 

“Sıkıldımmmmmm, odamdan iphonumu, ipadimi, bir de arabamı getirir misin?”

 

Getirdim, yanına oturdum çünkü şu meşhur ipadi çok merak ediyordum. Nasıl çalışır, ne işe yarar falan diye sordum. Cevap; “Boşuna anlattırma, bu dokunmatik; sen beceremezsin. Iphone bile kullanamıyorsun, unutma”

 

Velet sürekli muhalefet. Bir ara yukarı çıkıp bir şey aldı, bir baktım tepemde bir uçak, üstüme üstüme uçuyor.

 

Haberin Devamı

“Keremcem, lütfen kapa şunu, şimdi kafama düşecek. Bu nasıl uçuyor ya hu?”

 

“Iphone’la uçuruyorum.”

 

Adam telefonla uçak falan uçuruyor, tahmin edin işte zekâyı. (Bunu internetten bulup, babasına aldırmış, nasıl çalıştığını kimsenin anlatmasına izin vermeden kendisi çözmüş, sonradan öğrendim)

 

Laptopumu açtım, twitter’a girdim yanıma geldi; “Bir şeye bakacağım” dedi. Laptopumla biraz haşir neşir oldu, sonra; “Ayşe, bu bilgisayar çok ağır, buna format atmak lazım, istersen atarım.”

 

Ben tabi şok.

 

“Sen büyüyünce ne olacaksın?”

 

“Ben dahi olarak doğmuşum, bir şey olmama gerek yok. Okumasam bile olur, bana en büyük parayı veren şirkette ceo olacağım.”

 

Haberin Devamı

 Dahi mi? Özgüvene bakın. Şimdi aaa olmaz, oku falan desen,dahi olduğunu kim söyledi desen, iş büyüyecek.

 

“Aferin, hadi ben makarnanı yapmaya gidiyorum”

 

“Ben de geleceğimmmmmmm; domates, sarımsak soyacağım sana” Makarnayı ben değil, neredeyse hepsini o yaptı; bir yandan da konuşuyoruz tabi.

 

“Kızlarla aran nasıl bakalım?”

 

“Bırak ya, bıktım valla. Okuldakilerin hepsi âşık bana ama ben yüz vermiyorum. Hem kokoşlar hem de konuşulmuyor onlarla, mesela seçimler için ne düşünüyorsun diyorum, “Sınıf başkanlığı seçimi mi? Eee seçtik ya” diyor bana”

 

“Ah kızlar, çok yıla kalmaz, canına okurlar” diyecektim, demedim.

 

“Senin erkeklerle aran nasıl, Veli nasıl? Eski kocan seni kızdırıyor mu, aranız nasıl? Eğer bir maraz varsa gidip erkek erkeğe konuşabilirim istediğin zaman”

 

Ağzımdaki şarabı yutamadım, püskürttüm; “Sağol Keremcem’cim”

 

“Ben büyüyünce Begüm’le evleneceğim, sana ondan bu kadar iyi davranıyorum, hehehehe (Begüm benim 18’lik kızım oluyor, bilmeyenlere bilgi olsun)

 

“Hımmmm”

 

Tabaklar, kaşıklar, çatallar temiz mi, masa örtüsünde leke meke var mı diye bir kontrol yaptı ve yemeğe oturduk.

 

“Ben de bir kadeh kırmızı şarap içebilir miyim, bu makarna onsuz gitmez. Annem, babam da veriyor zaten, istersen ara, sor.”

 

Mesaj attım bizim Leyla’yla Mecnun’a; cevap; “Kahve fincanı kadar şarabı sulandır, ver canım, alışık.”

 

“Tövbe tövbe” dedim, kahve fincanından daha az koyup verdim.

 

“Hah şimdi oldu, tam İtalyan işi oldu Ayşe, yalan söylememişim di miiiiiiiii? Peki, Begüm ne zaman gelecek?”

 

“Gelmeyecek, hafta sonu babasında kalacak”

 

Bir anda yemeği bıraktı; “İştahım kaçtı, kalkabilir miyim?”

 

Yemekten sonra film izlemek istedi. “Al, seç” dedim, en korkunç filmi seçti.

 

“Emin misin? Bu korku filmi.”

 

“Eminim tabi, ben korkmam ki hep seyrederim, inanmazsan annemi,babamı ara, sor. Bu sefer aramadım, mesaj atmadım, doğruyu söylüyordur yine diye.

 

Sıra geldi yatmaya, yatarken; “Sabah bana krep yap lütfen” dedi.

 

“Emriniz olur” dedim.

 

Gecenin bir saati; “tıktık tık” bir ses, ayılınca anladım ki Keremcem odamın kapısını çalıyor.

 

“Ne oldu Keremcem?”

 

“Ayşe itiraf edeceğim, bana korku filmi yasak normalde. İzledik ya çok korktum, seninle uyuyabilir miyim?”

 

“Tabi ki”

 

Elinde iki yastık ve ayısı Corci ile geldi, koynuma girdi. “Korkmana gerek yok, onlar film, falan” derken ben sızmışım; ta ki yeniden uyandırılana dek.

 

“Ayşe donuyorum ben, hasta olacağım bak, gör”

 

“Oğlum oda sauna gibi, ateşin falan mı çıktı? Dur bir bakayım.”

 

“Yok ya ondan değil, burnundan çıkan havayı üzerime üflüyorsun soğuk soğuk.”

 

Tövbe tövbe, “Keremcem, hadi uyu canım.”

 

“Yok uyuyamam, kan şekerim düştü; bak ellerim titriyor. Hadi aşağı inip puding yapalım, ne olur.”

 

Emanet çocuk, hayır denmez ki.

 

Gözlerime kürdan taktım, başladım pudingi karıştırmaya. O sırada bahçe kapısının soğuğu yüzüme vurdu; “Ay ne oldu, nereden geldi bu hava?” derken baktım; bizim velet, bizim bahçede yaşayan üç köpeği ve altı kediyi eve alıyor.

 

“Yapma, alma; alerjim var. Onlar dışarıda yaşıyor.”

 

“Ne demek alerjim var? O zaman ilaç al, hayvanlar üşüyor dışarıda. Sen kötüsün Ayşe, kötü.”

 

Pudingini yerken koltukta uyuya kaldı, ben de kaşıntı ve hapşırık krizleriyle evin dört ayaklılarını inlerine yolladım.

 

Adamı şimdi odaya taşıyayım desem; imkânsız, ben de koltukta yanına yattım. Sabah bir çığlıkla uyandım.

 

“Ne rezil bir pazar sabahı bu, saat sekiz buçuk ve mutfaktan gelen krep kokusu yok. Al işte kan şekerim yine düşüyor, ay galiba bayılacağım, kalksana Ayşe.”

 

Kalktım, sinirlerim tavan yapmış bir halde krep de yaptım. Krepi yaparken Begüm’ü geldiğinde her yerinden öpmeye ve büyürken böyle bir canavar olmadığı için teşekkür etmeye karar verdim.

 

“Al işte kreplerin”

 

“Saat dokuz oldu sen yapana kadar, artık istemiyorum. Canım yumurta ve sosis çekti.”

 

Onları da yaptım ve yedi ama artık dayanamadım ve onunla biraz konuşmak istediğimi söyledim.

 

Ona biraz kendi yaşadıklarımdan bahsettim, hayat böyle geçmez hep dedim. Sonra Yetiş Ayşe’ye gelen çaresizliklerin bazılarını okuttum. Üzerinde uzunca konuştuk. Şımarıklıklar, imkânlar, imkânsızlıklar, sağlık mağlık gibi konulardan konuşurken bir an bana döndü. Baktım gözünden iki damla süzülüyor.

 

“Ben aslında bu kadar şımarık değilim ve de bunları evde yapsam ceza bile alırım ama seni çok seviyorum, seninle çok eğleniyorum,seni kızdırmaya da bayılıyorum. Yani bu şımarıklıklarım sırf sana özel, istesem anneannemde de kalabilirdim ama seni istedim.

 

Başladım ağlamaya, Keremcem’den böyle bir itiraf duyunca. Sıkı sıkı sarıldım;

 

“Bana bak, haftaya Begüm babaya gitmeyecek, annenler bir yere gitmese de yine kalmaya gelsene, eğleniriz. Hem bu sefer söz; sana suşi de yaparım çünkü ben de seni çok seviyorum.”

 

Çocuk... Söz biter.

 

Allah herkesin evladına şans, sağlık, uzun ömür nasip etsin. Bu yazı da son günlerde kaybettiğimiz, şu an cennette koşup oynayan küçük, melek evlatlarımıza gitsin.

Yazarın Tüm Yazıları