Bağımsız kurumları önce içimize sindirmeliyiz

İHTİYAÇ duyduğumuz için değil, uluslararası kuruluşlar zorladığı için bir takım bağımsız denetleyici ve düzenleyici kurumlar kurduk. Bu kurumlar kamu otoritesine sahip olmakla birlikte, siyasi otoriteden talimat almaksızın kendi yasaları çerçevesinde iş görürler. Devlet içinde devlet değillerdir.

Bağımsız kurumları içimize sindiremediğimizden, toplum olarak ilk tepkimiz bu kurumları da diğer devlet kuruluşlarına benzetmeye çalışmaktır. Önce, ilgili Bakan bu kurumların işine karışmaya kalkışır. Ardından, kurumların bütçeleri bir biçimde siyasi otoritenin denetimi altına alınmaya çalışılır. İşlerine bu denli karışılınca, ücret ve personel politikalarına da karışmak olağan hale gelir.

BÜTÇE BAĞIMSIZLIĞI

Bağımsız denetleyici ve düzenleyici kuruluşlar gelirlerini çalıştıkları sektörlerdeki ekonomik birimlerden elde ederler
. Kimileri, sektördeki kuruluşlardan verdikleri izin ya da lisanslar için ücret tahsil eder. Kimileri, kurallara uymayanlardan aldıkları cezalar yoluyla gelir elde ederler. Kimileri de doğrudan sektördeki kuruluşlardan büyüklükleri oranında yıllık bazda harç alırlar. Yani, bu kuruluşların gelirleri devletin topladığı vergilerden oluşmaz. Bu kuruluşlar devlet bütçesinden gelir elde etmezler.

Böyle bir sistem boşuna kurulmamıştır. Devlet bütçesinden gelir elde etmediklerine göre, bu kuruluşların kendi bütçelerini de siyasi otoriteden bağımsız bir biçimde hazırlamaları hedeflenmiştir. Bir başka açıdan, bu kuruluşlar devletin ücret cetveline ve personel rejimine bağlı değillerdir. Bütçeleri çerçevesinde istedikleri kişilere kendi koydukları kurallar çerçevesinde istedikleri ücreti verebilmelidirler. Kuruluş mantığı budur.

Bağımsız kurumlar, özellikle yeni kuruldukları dönemlerde, personelinin eğitimine özel bir önem vermek zorundadır. Ciddi boyutlarda eğitim harcamaları yapmak durumundadırlar. Daha sonra da, eğittikleri elemanları kuruluşlarında tutabilmek için piyasa şartları çerçevesinde ücret vermeleri gerekmektedir. Bu engellendiğinde, bu kuruluşlardan beklenen işlevi sağlamak mümkün değildir.

Bağımsız kurumları içimize sindiremediğimizden, basında çok sık bir biçimde şöyle bir haber görmek mümkündür: "filan bağımsız kuruluşun daire başkanı filan Bakanlığın genel müdüründen daha fazla maaş almaktadır." Bu haberi okuyan vatandaş da, konuyu yeterince bilmeden, genel müdürü haklı, bağımsız kuruluştaki daire başkanını devletin soyguncusu olarak görmektedir. Kamuoyunda bağımsız kuruluşlar haksız kazanç sağlayan kuruluşlar gibi gösterilmektedir. Amaç, herkesi en kötüde buluşturmaktır.

DERS ÇIKARILMALI

Bu kafadaki bir toplumda çalışma durumunda olan bağımsız kuruluşlardaki personel özel sektöre geçmekte, iki misli ücretle hayatını devam ettirmektedir. Olan, bağımsız kuruluşa olmaktadır. Eğitilememiş, doğru dürüst ücret alamadığı için çalışma şevki kırılmış personelin çalıştığı bağımsız kuruluşlar hayatından memnun ve çok daha bilgili personelin çalıştığı ekonomik birimleri denetlenmeye ve düzenlenmeye çalışılmaktadır. Böyle bir yapıda, bağımsız denetletici ve düzenleyici kuruluşlar fazla bir şey yapamazlar. Statüsü bağımsız, ama çalışmaları siyasi otorite tarafından yönlendirilen kuruluşlar olurlar.

Aslında, Türkiye’deki bağımsız denetleyici ve düzenleyici kuruluşlar deneyimi, bu kuruluşları bize kurduran uluslararası kuruluşlar için de çok önemli dersler içermektedir. Bağımsız kurumların statüsünü yazmak ve yürürlüğe koymak yetmemektedir. Yazılanı uygulayacak ve yazılanın uygulanmasına saygı duyacak bir siyasi yapı ve toplumsal kafa yapısı da şart olmaktadır. Bunlar olmadan, biz bu kuruluşların bütçelerini, personel ve ücret politikalarını daha çok tartışırız. Kısacası, bu kuruluşları içimize sindiremeden yol alamayız.

Diyeceksiniz ki, böyle olsaydı, bu kurumların kurulması için dışarıdan zorlamaya gerek yoktu, ihtiyaç gördüğümüz için bu kurumları zaten kurardık. Siz de haklısınız.
Yazarın Tüm Yazıları