Assos’ta bir gece (*)

ÜNÜNÜ yaz başından beri duyuyordum. Assos’ta iki lise arkadaşı hanımefendinin bu yaz işletmeye başladığı Lila Motel (www.lilamotel.com) çok farklı bir ortamda, çok farklı bir hizmet sunuyordu.

Saros’taki evimde tek başıma yaşar ve ağustos ayında eşimin bana katılmasını iple çekerken "çevremizi tanıyalım" gezileri hayatıma bir nebze olsun renk katıyor. İşte bu amaçla, arkadaşların "illa ki görmelisin" tavsiyelerine uydum ve Lila Motel’de bir gece geçirdim. Çok da iyi ettim. Motel; Edremit Körfezi’nde, Kaz Dağları’nın dibinde, Assos’a yaklaşık 8 km. uzaklıkta, zeytin ağaçları, rengarenk bitki örtüsü içinde. Daha kapıdan girdiğinizde insana herhalde cennette huzur arayanlar böyle bir yeri arzu ediyorlar dedirten bir yer. Önünüzde şahsınıza ayrılmış şenzlongları ve şemsiyeleri ile özel bir plaj, karşınızda Ayvalık ve Midilli Adaları!

* * *

Sadece 7 odası olan bu cennette zaten aynı anda en fazla 18 müşteri konaklayabiliyor. Talep yüksek olunca işletmeciler, haliyle, çok seçici davranıyorlar. Müşterilerin zevk ve beğenilerinin uyuşması ve farklılığa açık olmaları, onlar için çok önemli. Zira, motelde çok özel müzikler çalınıyor, çok özel mönüler takdim ediliyor. Bu motelde alışagelen her şey reddediliyor, her konuda özgünlük aranıyor.

Çılgınca eğlence arıyorsanız, burada yok. Benim gibi sükûnet ve huzur arıyorsanız, işte bunlar burada çok. Plajın üzerinde geniş bir alana, muhteşem bir bitki örtüsü etrafına serpiştirilmiş divanlara uzandığınızda gözlerinizi kapıyor ve tabiatın sesini dinliyorsunuz.

* * *

Bu yazıyı gönül rahatlığıyla yazıyorum, zira motelde ücreti cebimden ödeyerek kaldım.

Motele öğleden sonra varır varmaz ilk işim denize dalmak oldu. Ege’nin sadece kendine ait özel mavisi, içine gömüldüğünüzde, sizi tüm gailelerden kurtarıyor ve "an" ile baş başa bırakıyor. İşte o an tatil başlıyor. Çevrenizde gülen gözlerle size bakan ve sanki size hizmet etmek için can atan çalışanlar arasında "bugün ne davam, ne işim, sadece ben varım" duygusu sizi yavaş yavaş teslim alıyor. Özel iskeleden atladığınız denizde gönlünüzce yüzdükten sonra mis kokan odanızda duşunuzu alıyor ve akşam barının etrafına diziliyorsunuz. İşte o saatler tabiatın uykuya yattığı saatlerdir. Deniz önce sakinleşir, sonra lacivertleşir, en sonunda da gözünüzün önünde mışıl mışıl uyur. Güneş de ona uyar; önce kızarır, sonra sönmeye ve karşıda Midilli’nin ardında sizi terk etmeye başlar. O sırada tatlı bir meltem yüzünüzü okşamaya başlayacaktır.

* * *

Çok samimi söylüyorum. Uzun süredir yemediğim lezzet ve çeşitte mezeleri bu motelde yedim. Otel ve motel yemeklerine karşı önyargılı ben, kendimi gerçek gurmelerin arasında buldum. Sanki çok özel bir lokantadaydım. Çeşitli mezeler arasında tavuk ciğeri (pate), tuzda sardalye, balık salatası, mücver ya hayatımda hiç yemediğim, ya da bu kadar lezzetlisini az yediğim mezelerdi.

Ardından gelen balık buğulamayı ise hiç tanımıyordum. Zira, benim daha önce yediğim buğulamalara hiç benzemiyordu. Bu başka bir yemekti. Ama nefis, çok nefis.

Rakı da yemeğe eşlik edince, kısa sürede, hep gergin yaşamaya alışık kaslarımın yumuşadığını, tatlı meltemin artık gönlümde esmeye başladığını hissettim.

* * *

Gece yatağımda deli dalgaların sesini dinlerken ninnilerle uyutulan bir çocuğun ruhu benim ruhum oldu, oyun arkadaşlarımla birlikte tatlı bir uyku beni içine aldı.

Sabah uyandığımda içime huzur depoladığımı biliyordum.

(*) Pazar günleri yaz yazılarına devam ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları