Amerikalı televizyon muhabiri Müslüman oldu mu, olmadı mı

Geçen ağustos ayında, Bush Yönetimi’ne yakınlığı ile bilinen Amerikan Fox televizyonunun muhabiri ve kameramanı Gazze’de kaçırıldı.

13 gün alıkonulduktan sonra serbest bırakıldılar. Özellikle Irak’ta artık çok alıştığımız sıradan kaçırma vakalarından biriydi. Tek bir farkla: Bu seferkiler, silah tehdidi altında kelime-i şahadet getirip Müslüman oldular. Olayın video görüntüsünde silah yoktu tabii. Ayrıca İslam’ı kendi rızalarıyla seçtiklerini de beyan ediyorlardı. Ancak kaçırılan muhabir Steve Centanni, ABD’ye dönüşünde şöyle bir açıklama yaptı: "Yemini silah tehdidi altında ettim. Bu yüzden, şu anda resmen Müslüman olup olmadığımdan pek emin değilim." İşte o gün bugündür Amerikan medyası, Centanni Müslüman mı değil mi, onu tartışıyor. İlahiyatçılar türlü çeşitli fikir beyan ediyor. Bazı köşe yazarları, "Bunlar yeniden eski inançlarına dönerlerse, şeriata göre haklarında ölüm fetvası verilir mi?" diye soracak kadar ileri gidiyor.

Aslında durum çok açık: "Dinde zorlama olmaz." Kuran’da böyle yazıyor. Dolayısıyla Filistinlilerin kaçırdığı Fox muhabirlerinin, silah tehdidi altında getirdiği kelime-i şahadetin bir hükmü yok. Yani Müslüman olmuş değiller.

Ama Amerikan medyası meselenin bu yönüyle pek ilgilenmiyor. Gazete ve televizyonlar, haber siteleri ve bloglar günlerdir absürd bir şekilde dönüp dolaşıp aynı soruyu yöneltiyor: "Fox muhabirlerinin zorla kelime-i şahadeti geçerli midir, değil midir?"

Teröre karşı açılan savaşla birlikte İslam’a karşı tuhaf, çocuksu bir merak beslemeye başlayan Amerikan medyasını bu seferki tartışmada ateşleyen iki şey var. Birincisi, Fox muhabiri Steve Centanni ile Yeni Zelandalı kameraman Olaf Wiig’in Müslüman olduklarını gösteren video kaydı. Bu kayıtta rehineler, doğal olarak baskı altında olmadıklarını söylüyorlar.

İkincisi, Centanni’nin serbest kalıp ABD’ye döndükten sonra "Silah tehdidi altında yemin ettim. İslam hakkında fazla bilgim yok. Şu anda resmen Müslüman olup olmadığımdan pek emin değilim" şeklindeki sözleri.

İşte o video ve bu sözler, sonsuz bir tartışmayı tetikliyor.

İlahiyatçılara danışan bazı gazeteciler, ulema arasında kelime-i şehadetin geçerliliğiyle ilgili fikir ayrılıkları olduğunu, mesela Şiilere göre Hz. Ali’ye de atıfta bulunulması gerektiğini yazıyor. Kimileri, bir başka görüşe göre "Kelime-i şehadet üç kez tekrarlanmalıydı" diyor. Bir başkası "Bu üç tekrar arasındaki zaman dilimi bile önemli" diyerek yine çok hassas bir noktaya temas ediyor. Kelime-i şehadet esnasında bir erkek ya da iki kadın tanık bulunması gerektiği şeklindeki kuralı hatırlatanlar olduğu gibi, "Aslında sadece Allah’ın şahitliği yeterlidir, çünkü önemli olan insanın içindeki niyet" diye daha isabetli akıl yürütenler de bulunuyor.

İslamcı web sitelerini iyice inceleyen bazıları "Beş saniye içinde İslam’a geçmek mümkün. Hatta bazı gruplar, telefonla şehadeti de kabul ediyor" diye yazıyor.

BUSH, İSLAMCI FAŞİST DEMESİN

Centanni ile Wiig’i kaçıranlar, adı pek duyulmamış Kutsal Cihad Tugayları diye bir grubun üyeleri. HAMAS yetkilileri grup ile görüşüp iki rehinenin Gazze’deki bir otele getirilmesini sağlıyor. HAMAS’lı Başbakan İsmail Haniye karşılıyor onları. Beraber samimi fotoğraflar çektiriliyor. İşte orada Centanni ve Wiig, "Filistin’in güzel insanları" gibi laflar ediyor, ne kadar büyük yardım ve dayanışma gördüklerini söylüyorlar.

Wiig, "Filistin davasına büyük sempati besliyorum. Yaptıklarından ötürü onları kınayamam" diyor. Filistin’de herhangi bir grubun HAMAS’tan habersiz adam kaçırması mümkün görünmediğinden, bu tablo ABD’li muhafazakar web sitelerini deli ediyor.

Sonra Centanni ABD’ye dönüyor ve anlatmaya devam ediyor:

"Biz kaçırıldıktan sonra medya kuruluşları muhabirlerini çekti. Bu durum Filistinliler için bir trajedi, çünkü onların sorununu Batı kamuoyuna aktaracak kimse kalmadı ve orada olaylar kontrolden çıkmış durumda. Bizi kaçıranlar, bize İslam’ı anlatmak için çok çabaladılar. Kitaplar verdiler. Iraklılar gibi kafa kesmediklerini söylediler. Bush’un (onlara göre) İslam’a savaş açmakla yanlış iş yaptığını ve kendilerine ’İslamcı faşist’ dememesi için Başkan’a mektup yazmamı istediler. Ben de, mektup yazarım ama beni dinler mi bilmem, dedim."

ABD’nin Irak ve Guantanamo’daki bütün Müslüman tutukluların salıverilmesini isteyen Filistinli grubun Bush’la ilgili talebi, "İslamcı faşist" kavramının artık terör için yeni bir bahane oluşturduğunu açıkça gösteriyor. Ve terör bu kavramın iyice yerleşmesine yol açıyor. Zorla din değiştirme vakasıyla ilgili haberlerin satır aralarında "İslamcı faşistler" sözcükleri seçiliyor.

Bu kavramı ilk kez ortaya atan Washington Times’da yeni bir iddiaya rastlıyoruz. Köşe yazarı Diana West bir internet sitesine dayanarak, İslam’da zorla din değiştirmenin, Asya, Afrika ve Avrupa’da 13. yüzyıldan beri devam ettiğini, güncel örnekler de bulunduğunu ileri sürüyor. Fox TV’den iki habercinin eski inançlarına dönmeleri halinde, şeriat hükümlerine göre ölüm cezası alıp almayacaklarını merak ediyor. İşte bu ihtimali ortadan kaldırmak için de "Filistin uleması zorla din değiştirmeyi kınamalıydı" diyor.

PipeLineNews.org sitesinden Beila Rabinowitz de, "Zorla din değiştirme cihadın kılıcı oldu" diyerek bir şeriat mahkemesinin iki habercinin din değişikliğini iptal etmesi gerektiğini iddia ediyor.

ABD’li ünlü muhafazakar blog yazarı Ed Morrissey, iki habercinin hayatta kalabilmek uğruna kamera önünde din değiştirmelerini savunurken diğer birçok blogger, bu tutumu "korkaklık" olarak niteliyor. Çünkü "yüreksiz" Batılıların İslam karşısında var olabilmek için yalvarmaktan başka çaresi olmadığı izlenimi vermiş bulunuyorlar.

Washington Post yazarı Kathleen Parker ise iki haberciyi korkak olarak görmemekle birlikte, yaşamak için yalvaran Batılı görüntülerinin, İslam dünyasında kafa kesmekten daha güçlü bir imaj yarattığına dikkat çekiyor.

HALİD İLE YAKUP HACCA GİDER Mİ

Sonra isim meselesi de var. Video kaydında Centanni "Halid" adını aldığını ilan ediyor; kameramanı Wiig ise aniden "Yakup" oluveriyor. Başta Washington Times olmak üzere sağ eğilimli basın, Fox’un iki elemanından artık bu isimlerle söz etmeye başlıyor; Steve Halid Centanni ve Olaf Yakup Wiig şeklinde.

Cassius Clay (Muhammed Ali) ve Cat Stevens (Yusuf İslam) hariç, Müslümanlığa geçen herkesin ille de Arap ismi almak zorunda olmadığını hatırlatıyorlar. Hatta İslami öğretinin bir ekolüne göre, babanın reddi anlamına geldiği için isim değiştirmenin günah olduğunu da ileri sürüyorlar.

Tartışma bu kadarla kalmıyor, Halid ile Yakup’un muhtemel hac farizası da masaya yatırılıyor. Çünkü Mekke’ye sadece Müslümanlar girebiliyor ve Suudi Yönetimi, hacı adaylarının din değiştirdiğine dair senet istiyor. Bu durumda Halid ile Yakup’un diledikleri takdirde bir camiden din değiştirme sertifikası alıp hacca gidebilecekleri vurgulanıyor.

Bitmedi, bir sorun daha var: Müslümanlığa geçen sünnetsiz yetişkinler, tıbbi işlemden geçmeden din değiştirebilir mi? Bazıları da işte bu noktaya dikkat çekiyor.

Yine bitmedi, son bir sorun daha: Acaba kelime-i şehadet getirirken gusül abdesti aldılar mı, almadılar mı?

Amerikan medyası işte bunları merak ediyor, ancak Steve Centanni Amerikalı meslektaşlarını kızdırmak pahasına, dini durumuyla ilgili sorulara cevap vermiyor.

Feminist açı: Doğa, Timsah Avcısı’ndan intikam aldı

Ölünün arkasından konuşulmaz. Konuşursan yanarsın. Bu kural dünyanın her yerinde aynı. Avustralya’nın "Timsah Avcısı" lakaplı sevgilisi Steve Irwin’in arkasından ağzına geleni söyleyen ünlü feminist Germaine Greer de aynı akıbete uğradı. Avustralyalı olan ve İngiltere’de yaşayan Greer, Irwin’in bir vatoz tarafından öldürülmesinin ardından The Guardian’a şöyle yazdı: "Doğa sonunda Irwin’den intikamını aldı. Kendisini öldüren vatozu provoke ettiyse Irwin’e sempati beslemem mümkün değil." Greer bu yazıyla kalmadı, başka açıklamalar da yaptı. Irwin’in ölümü sayesinde kim bilir belki de hayvanat bahçelerindeki aptal şovlarla hayvanlara yönelik sömürüye son verilebileceğini söyledi; "O adamın gösterileri utanç vericiydi" dedi.

Bütün Avustralya matemdeyken Greer’in bu sözleri sarf etmesi büyük öfke uyandırdı. Siyasilerden "Kes sesini. Adamın ailesi yasta", "Saçma sapan konuşma, o iyi bir çevreciydi" gibi sesler yükseldi. Queensland eyaletinin Başbakanı Peter Beattie de Greer için "Süprüntü, deli, duygusuz kadın" dedi. Bazı yazarlar da Greer’in ünlü Hadım Edilmiş Kadın romanına gönderme yaparak, "Senin yüzünden kadınlar yıllarca evlenip çocuk doğurmaktan korktu. Sus artık" diye karşılık verdiler.
Yazarın Tüm Yazıları