Aktütün güncesinde son yaprak

BAKIŞLAR havalanan helikopterde. Helikopter hafif irtifa kaydediyor, aşağıda esas duruştaki askerler de, helikopterle birlikte hafifçe yükseliyor. Biraz daha yükseklik, esas duruş bozulmuyor, hepsi yerlerine çakılı, ama sanki onlar da, helikopterle birlikte yükseliyor.

Demir kuş uzaklaşıyor, uzaklaşıyor, uzaklaşıyor, geride kalanların bakışları donuyor. Bir süre sonra, aynı bakışlar sarp dağların zirvesine ya da yamaçlarına karışıyor.

Bir adım, sadece bir adım atıyorum, orası İran. Bir geri adım atıyorum, Türkiye’ye dönüyorum. Kuş uçmaz, kervan geçmez dağların çatala aldığı kayalıklar geniş bir vadiye bakıyor. Orada bir sınır karakolu.

O karakola PKK saldırıyor. Çatışma ve şehitler. Saldırı sonrasında, karakola gidiyoruz. Karşımızda savaştan çıkmış askerler.

Biz, bir gazeteci grubu, o dönemde en büyük paşayla birlikte, karakolu ziyaret edip, oradan ayrılırken, geride kalan askerlerin bakışları belleğime çakılıyor. Her baskında aynı bakışlar, peşimi bırakmıyor.

KARAKOL YERİ

On beş yıl önce, orada. Bugün gibi hatırlıyorum. Soru şu:

"Burada karakol olur mu?"

Verilen yanıtlar, "karakol yerlerinin gözden geçirilmekte olduğu". On beş yıl önce.

Hiç kaçarı yok, karakol olacak. Ama, yeri ve sağlamlığı ve korunması. nerede ve nasıl?

Aktütün Karakoluna saldırı sonrasında, üzerinde en çok durulan konulardan biri.

1984-2008, Türkiye yirmi dört yıldır PKK terörüyle yaşıyor. Yirmi dört yıldır terörle mücadele ediyor. Hálá, karakol yerini ve korunmasını tartışıyor.

SINIR ÖTESİ

En çok duyduğumuz sözlerden biri. "Bataklık Kuzey Irak’ta, terörü önlemek için bataklığı kurutmak gerek."

Bataklığa ilk büyük harekat on beş yıl önce. 35 bin askerle, Kıbrıs Barış Harekatını saymazsak, Cumhuriyet tarihinin en büyük sınır ötesi harekatı. Onu başka sınır ötesi operasyonlar izliyor.

Son bir yılda ise, Amerika ile istihbarat paylaşımı sonucu, arka arkaya havadan harekatlar birbirini izliyor. Her harekat sonrasında, bombalanan PKK hedefleri, kampları ekrana geliyor. İyi, güzel.

Peki, son saldırıda bu teröristler nasıl oluyor da, hálá Kuzey Irak’taki kamplardan geliyor? Onlar bombalanmamış mıydı? Yok edilmemiş miydi? TV ekranlarında biz onları görmedik mi?

Ya da bir başka yerden mi geliyorlar?

KİMSE KANMIYOR

Önceki gün Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız, önemli bir açıklama yapıyor, "Kuzey Irak yönetimi PKK’ya altyapı ve lojistik destek sağlıyor" diyor.

Kuzey Irak’ta Barzani tam sahtekar. Saldırıyı kınayan açıklamalar yapıyor. Irak Cumhurbaşkanı Talabani de, aynı tonda kınamalar vs.

Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, Talabani’yi Ankara’da ağırlıyor. Görüşmeler sonrasında anlı-şanlı nutuklarda, Türkiye-Irak, teröre karşı işbirliği ve dostluk ve ahde vefa ve iyi niyetli komşuluk ve daha bilmem ne palavraları.

Abdullah Gül New York’ta Talabani ile son görüşmesi sırasında, pek tabii ki, çok verimli geçen görüşmeler ışığında, Irak’ı ziyaret etme kararı alıyor.

Abdullah Gül, Bağdat’a gidecek, onuruna verilecek yemekte, iki ülke arasında teröre karşı mücadelede işbirliği tekrarlanacak, kararlılık andı içilecek, şerefe portakal kadehleri kalkacak.

Kadehler daha masaya konulurken, gelen bir haber, "... Karakoluna yapılan saldırıda, Kuzey Irak’tan sızan teröristler..."

Siz kimi kaldırıyorsunuz? Aktütün güncesinde son yaprak gibi.
Yazarın Tüm Yazıları