AB çapa olmaya devam eder

İLERLEME raporunun resmileşmesine bir hafta kala Avrupa Birliği ile ilişkiler yine gündemde birinci konu haline geldi. Her altı ayda bir heyecanlanıyoruz. Sonra dinlenmeye çekiliyoruz.

Son ayların popüler konusu "tren kazası" olup olmayacağı oldu. Bir önceki toplantıda son dakikada konan cümleler ya da kelimelerin bir sonraki toplantıda ne anlam ifade edip etmediği tartışılıyor. Son güne yaklaştıkça, tansiyon artıyor. Tansiyon arttıkça, AB ile ilişkilerin kesilip kesilmeyeceği (tren kazası) gündeme geliyor.

Artık buna alışmalıyız.

KAMUOYU İDARESİ

Bu yılın konusu Türkiye’nin AB’nin tüm tam üyeleri ile serbest ticareti oldu
. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye’nin tanımadığı bir ülkeyle (Güney Kıbrıs) AB’nin tam üyesi olması sıfatıyla serbest ticareti başlatması gündemin birinci maddesi. Aslında, sorun pratik olarak da, teorik olarak da zor bir sorun. Ama, son dakikada bu sorun da bir şekilde aşılacaktır. Çünkü, gelinen noktada ne Türkiye ne de AB ilişkilerde süresi belirsiz bir kesilmenin yaşanmasına izin veremeyecek kadar birbirlerine bağlanmış durumdadırlar.

Bu gözlem ve yargı sorunların çözüleceği anlamına gelmemektedir. Aksine, bu kez de bulunacak yeni çözümler bir sonraki toplantının sorunları haline dönüşecektir. Ve bu süreç böyle devam edecektir. Türkiye-AB müzakereleri on beş yıl sürer dendiğinde bu çeşit sorunların zaman alması hesaba katılıyordu. Yoksa, siyasi cambazlıklardan arındırılmış salt müzakerelerin üç-beş yılda biteceğini her iki taraf da gayet iyi biliyor.

AB’ye şimdi tam üye olmuş diğer ülkelerin adaylık süreçlerine bakıldığında benzer iniş çıkışların yaşandığı görülüyor. Bizim süreç biraz daha sert oluyor. Belki ileride daha da sertleşecek. Bunu da normal karşılamak gerekiyor.

Türkiye’nin tam üyelik sürecinde, iki taraf da, süreci bir şekilde devam ettirmeye çalışırken, kamuoylarını da süreçten olumlu yönde kopartmayacak davranışlar içine girmesi gerekiyor. Yıllar geçtikçe AB içinde Türkiye’nin üyeliğine olumlu bakanlar artacak, Türkiye’de ise Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına olumsuz bakanlar artacaktır. Başarı için süreç böyle olmalıdır. Bu dengenin iyi muhafaza edilmesi her şeyden daha önemli görünmektedir.

AB’de Türkiye’nin tam üyeliğine olumlu bakanların sayısı yeteri kadar hızlı artmadığında (hatta daha da azaldığında) ve/veya Türkiye’de Türkiye’nin AB üyeliğine olumsuz bakanların hızla artması durumunda ilişkiler sekteye uğrayabilecektir. Böyle olmaması için iki taraf da çok çalışmak ve dikkatli olmak zorundadır. Yani, asıl sorun ve maharet kamuoylarının idaresidir. Şimdiye kadar, gerçi zaman çok kısaydı ama, iki tarafın da bu konuda çok başarılı olduğu söylenemez.

FİNANS PİYASALARI

İki taraf için de "ölümü göster, sıtmaya razı et" anlayışı geçerlidir. Bu oyun daha çok oynanacaktır. "Tren kazası" lafı daha çok kullanılacaktır. Ama, bunların hiçbiri önümüzdeki üç-beş yılda Türkiye-AB ilişkilerinin daha kötü bir noktaya gideceği anlamına gelmemektedir.

Galiba, bu gerçeği en iyi uluslararası finans piyasaları kavradı. Piyasalar AB-Türkiye ilişkilerindeki iniş-çıkışlara şimdilik fazla aldırmamayı öğrendi. Çünkü, onlar AB’nin altı ülkeden yirmi beş ülkeye genişlemesini çok yakından takip ettiler. "Perşembenin gelişini çarşambadan görebilmeyi" öğrendiler.

Önümüzdeki dönemde, dönemsel olarak AB çapası zayıflıyormuş gibi görünse de, IMF’den daha sağlam bir çapa olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları