97'ye veda... 98'e merhaba!

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Yepyeni bir sabah ve yepyeni bir yılla yine birlikteyiz.

Bir yıl daha geride kaldı.

Ama geride kalan yıl, ila maşallah pek de eşi menendi bulunacak cinsten değildi.

Allah daha beterini göstermesin ama, hele bir Refah-Yol kâbusu yaşadık ki, değme babayiğit dayanamazdı.

Neyse ki kurtulduk. Daha doğrusu, ülkemizin sivil toplum örgütleri -özellikle Türk-İş, DİSK, TİSK, TESK ve TOBB- meşruiyet çizgisinin dışına çıkılmasına meydan vermeyen bir dikkatle olayları yönlendirmeyi başardılar.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in basiret ve dirayeti de devreye girince arabayı devirmeden sonuç almak mümkün oldu. Ve Necmettin Erbakan'ın başbakan olduğu hükümet -umarız bir daha gelmemek üzere- gitti.

Böyle bir hükümet döneminde Susurluk gibi, Sincan gibi olayların yaşanması beklenmeliydi.

Neyse ki daha da kötülerine sıra gelmeden gittiler.

Elbet geride kalan yılın tüm olaylarını anımsatacak değiliz. Ama sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim yasasının çıkmasını gözardı edemeyiz.

Çalıştıkları basın organında ‘‘sorumlu müdür’’ sıfatını taşıdıkları için suç işlemiş sayılarak hapse atılmış 14 gazetecinin şartlı olarak özgürlüklerine kavuşmalarını unutamayız.

Ama Türkiye hâlâ kendi gazetecilerine karşı kötü muamele eden ülkelerin başında geliyor. Nitekim Basın Konseyi'nin tespitlerinden oluşan veriler, 1997 yılı içinde ülkemizde 1 gazetecinin öldürüldüğünü, 3 gazetecinin silahlı saldırıya uğradığını, 11 gazetecinin emniyet görevlilerinin saldırısına maruz kaldığını, 96 gazetecinin gözaltına alındığını, 16 gazetecinin tutuklandığını, 12 basın ve yayın organının saldırıya uğradığını, 22 gazete ve dergi bürosunda ‘‘arama’’ yapıldığını, 22 gazete ve dergi hakkında ‘‘toplatma’’ kararı uygulandığını ve 38 basın yahut yayın organının ‘‘kapatma’’ yahut ‘‘ekran karartma’’ cezasına uğradığını ortaya koyuyor.

Biz yargıya intikal eden konularda yazı yazmamaya dikkat ederiz. O nedenle Refah Partisi'yle ilgili dava 1997'nin en önemli olaylarından biri olduğu halde ona değinmek niyetinde değiliz.

Bununla birlikte ‘‘yargı’’mız için 1997'nin bir özelliği ve önemi olduğunu unutamayız:

Gerçekten Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'in yaş haddi nedeniyle 1997'yle birlikte emekliye ayrılması, Adalet dünyamızın altı çizilecek olaylarından biri niteliğini kazandı. Çünkü Yekta Güngör Özden daha önce gördüğümüz -hepsi de saygıdeğer olan- başkanlardan çok farklı bir başkan idi. Özden, Atatürk Türkiyesi'nin tüm değerlerini her fırsattan yararlanarak her ortamda savundu. Bunun öncelikle bir ‘‘vatandaşlık görevi’’ olduğunu her yerde söyledi. O nedenle Özden'e kızanlar bile onun dürüstlüğüne ve tarafsızlığına laf söyleyemediler.

Biz de Özden başta olmak üzere tüm okuyucularımızın yeni yılını içtenlikle kutluyoruz.



Yazarın Tüm Yazıları