GeriSeyahat Zirvenin Şirince’si
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Zirvenin Şirince’si

Zirvenin Şirince’si

Yazıya şöyle başlayalım: ‘‘Atlarımızla Efes Hisarı'nın altından, birbuçuk saat süren yorucu ve uzun, fakat zevkli ve eğlenceli bir yoldan ve çağlayanlı bir derenin bulunduğu iki tepe arasında gittik. Her iki yanımızda sarkan mersin, zakkum, katırtırnağı, erguvan, leylak ve diğer haz verici ağaçların koyu gölgeleriyle ağırlandık...’’

Bu satırları papaz Edmund D. Chishull yazmış. Aynı yollardan gittiğim için ben de yazabilirdim ama, papazla aynı mevsimde yolculuk etmediğim için onun yol tanımlaması bana daha güzel geldi. Ben gittiğimde yağmurdan gözgözü görmüyordu ve mevsim kış olduğu için çiçekler, ağaçlar daha renklere bürünmemişti. İzmir'de oturan Edmund D. Chishull bu satırları 1 Mayıs 1699 yılında yazmış. Yani benim geçişimden tam 300 yıl önce.

ÖNCE ÇİRKİNCE

İki paragraf bitirdik, hala nereye gittiğimizi yazmadık. Yol üstünde uğradığım köyün adı: Şirince. İzmir'den gelirken Selçuk'a girişte sola sapıyorsunuz. 25-30 kilometrelik bir tırmanıştan sonra köye varıyorsunuz.

Şirince, köye konan en son ad. Daha önceki adlar şöyle sıralanıyor: Kyrkindje, Kirkindche, Kirkidje, Kırkıca, Kırkınca, Çirkince. Aslında bu köy Şirince'den önce anıldığı Çirkince adına hiç de layık değil. Nitekim, İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa da, bir gezisi sırasında uğradığı bu köyün adının asla Çirkince olamayacağına, Şirince olarak düzeltilmesi gerektiğine karar veriyor. Valinin söylediklerini not eden katipler, İzmir'e dönünce gerekli düzeltmeyi yapıyorlar.

Şirince'nin adına 16. yüzyıl kayıtlarında da rastlanıyor. Net hatırlanan tarihe göre ise bu dağ başındaki yerleşim birimi 1800 hanelik bir Rum köyü. Rum nüfusun, 1933 tarihinde zorunlu olarak köyü terk etmesinden sonra Selanik, Manastır ve Provuşta'dan gelen muhacirler buraya yerleşmişler. O gün bugündür Şirince muhacirlerin olmuş.

Şimdi yazma sırası yine bir başkasında. Yunanlı ünlü yazar Dido Sotiriou'da. Dido aslında Aydınlı. Bir sabun imalatçısının oğlu ve annesi onu hamamda doğurmuş. 1922 yılında Atina'ya göç etmiş. Dido Sotiriou'nun aşağıda okuyacağınız tanımlamaları aynen bugün için de geçerli:

‘‘Köyde herkesin iki katlı bir evi vardı. Ve hiç kimse bahçesini çiçeklerle donatmayı ihmal etmezdi. Dalları ürün bolluğundan yerleri yalayan, özsuyu dolu, yusyuvarlak, simsiyah, pırıltılı zeytinli ağaca başka hiçbir yerde rastlayamazdınız. Köylünün kemerini altınla dolduran incirin ünü bütün dünyaya yayılmıştı. Derisi var mı, yok mu anlayamazdınız, öylesine inceydi ve Anadolu'nun o canım güneşiyle ballanmıştı...’’

Şirince şimdi de aynen böyle. Sadece eskiden bugüne 200 ev kalmış. Yeni yapılanlar ise eskiye uydurulmuş. Yollar büyük taşlarla kaplı. Evlerin hepsi taş duvarlı. Pencere önleri, konserve kutularına konmuş sardunyalarla süslenmiş.

Köyün meydanında büyük çınarların altında kahveler, dükkanlar, fırınlar yer almış. Ben gittiğimde sokaklar ıssızdı. Çocuklar dik yokuşlarda, pembe yanaklarıyla koşturup duruyorlardı. Bu dağ yamacında kurulmuş küçük köy beni çok etkiledi. Ama en çok etkileyen şey ise bir Türk köyünde ilk kez gördüğüm Şarap Evi oldu. Kapalı olduğu için oturup da yörenin üzümlerinden yapılan şarapları tatma fırsatını bulmadım. Aslında şarabın tadının pek önemi yoktu. Önemli olan bir köyde bir şarapevinin olması ve köy sakinlerinin ürettikleri şarapla övünmeleriydi.

ZAMANSIZ GEZİ

Daha önceki yazılarımda dediğim gibi, yine işi abartıp en olmayacak mevsimde buralara geldiğim için, bu şirin köyün ne yemeğini yiyebildim, ne şarabını içebildim. Ne de köye çıkan yolun iki yanını süsleyen mor çiçekli hatmileri, sarı katırtırnaklarını, erguvanları, leylakları görebildim. Ama çok şirin bir Şirince'nin adresini öğrendiğime sevindim. Yaz başı yolumu mutlaka buralara düşürüp, köyün görmediğim güzellikleriyle tanışacağım.

Size de bu şirin Şirince'de bir iki gün geçirmenizi öneririm. Kalacak yer konusunda endişeniz olmasın, bol miktarda pansiyon var.

NOT: Yukarıdaki bilgiler, Arkeolog Şükrü Tül'ün ‘‘Şirince’’ adlı kitabından derlenmiştir.

DÜNYANIN EN İYİ OTELLERİ

Bu bölümde sizlere dünyanın sayılı otellerini tanıtmaya çalışacağım. Kimbilir belki günün birinde işinize yarayabilir.

The Connausht

Adres: Carlos Place,

Mayfair, Londra

Fiyatı: 298-325 sterlin arası

Stil: Eski ve büyük bir Londra oteli. Özellikle restoranı kazandığı ödüllere durmadan yenilerini katıyor. Av etleriyle ünlü. Odalar ve salonlar meşe ve maun kaplama. Koltuklar deri. Tam bir özel kulüp havası var.

Konukları: Yabancı saray erkanı, ünlü aktörler, uluslararası işadamları. Eisenhower restoranın ünlü müşterilerinden biri.

Özelliği: 103 numaralı suit. General de Gaulle, 2. Dünya Savaşı sırasında bu odada kalmış.

Playa Blanca

Adres: Yucatan, Meksika.

Fiyatı: 1.995-2.395 dolar arası. Fiyata yedi gün konaklama, Cancun'dan uçak ücreti dahil.

Stil: Cancun'un 90 mil güneyindeki bu bölgeye ulaşabilmek için uçak, tekne ve jip yolculuğu yapmak gerekiyor. Otele ulaştıktan sonra dünya ile ilişkiniz kesiliyor. Çünkü ne telefon ne de faks var. Ayrıca gece belli saatte yıldızların daha iyi görünmesi için elektrikler kesiliyor. İsterseniz su kayağı, isterseniz su altı balık avcılığı yapabiliyorsunuz.

Konuklar: Ağzının tadını bilen yalnızlıkseverler.

Özelliği: Bungalovunuza siyah bir bayrak asarsanız, bayrak ininceye kadar kimse yanınıza yaklaşmıyor.

The PenInsula

Adres: Salisbury Road, Kowloon, Hong Kong.

Fiyatı: 2.900-4.600 Hong Kong doları.

Stil: Nehir kıyısındaki bu yaşlı otel, şimdi yeniden bakımdan geçiyor. Helikopter pisti ve Rolce Royce filosu müşterilerinin hizmetinde. En üst katta, tasarımını Philip Starck'ın yaptığı fütürist restoran/gece kulübü Felix, Hong Kong sosyetesinin gözdesi.

Konuklar: Elton John, Donald Trump, Tom Cruise.

Özelliği: Felix restoranda kokteylinizi yudumlarken, aynalı camlardan ayaklarınızın altında kalan kent merkezi Kowloon'u seyredebilirsiniz.

Bizim işadamları da dünyayı geziyormuş

Bundan iki hafta önce yazdığım bir yazıda, dünyayı keşfedenlerin hep yabancılar olduğunu, birçok işadamının tehlikeli yolculuklar yaptığını, bunların arasında hiç Türk adına rastlanmadığını belirtmiştim. Meğerse yanılmışım. Bir zamanların Camel Trophy yarışçısı şimdinin işadamı Ali Deveci, arkadaşları Turgay Gümüş, Mustafa Emre ve Emir Yargıcı'dan kurulu bir ekiple dünya gezisine çıktıklarını belirtti. Gezi 3 yıl önce Los Angeles kentinden başlamış. Meksika, Guatemela, El Salvador, Honduras, Nikaragua, Costa Rika, Panama'yı geçen ekip Ekvador'un başkenti Quito'ya varmış. Yolculuk arazi motosikleti ile yapılıyor. O yılın etabı bitince, motosikletler bulunulan ülkede bir yere emanet bırakılıyor. Ekip Türkiye'ye dönüyor. Herkes işinin başına geçiyor. Bir sonraki yıl, yolculuk bırakılan yerden devam ediyor. Bu yılki program şöyle: 27 Mart-10 Nisan Ekvador, Bolivya. Kasım ayında Bolivya ve Peru. Ekibin amacı Güney Amerika turunu tamamlayıp oradan sırasıyla Avustralya ve Asya'ya geçmek. Asya üzerinden de Türkiye'ye dönmek. Gezgin işadamlarımız şimdi bir web sayfası oluşturup, ilgi duyanlarla bilgi alışverişinde bulunacaklar.

Bayram kitapları

Kurban Bayramı tatilinde evde otursanız da, bir yere gitseniz de yanınızda mutlaka okunacak bir şeyler bulundurun. Ben sizlere iki kitap önereceğim. Hem çok keyifli hem de öğretici:

Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım- Hasan Cemal.

Musa, Mısır Prensi- Gerald Messadie

False