GeriSeyahat Zaman tünelinde yolculuk Küba
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Zaman tünelinde yolculuk Küba

Zaman tünelinde yolculuk Küba

Herkes, kafasında farklı bir Küba imajıyla seyahate başlıyor. Ancak dönüş yolunda, Jose Marti Havaalanı’nda, hemen hemen aynı ortak paydada buluşuluyor: Burası, dünyada yaşam savaşı vermeye çalışan son birkaç sosyalist ülkeden biri olan Küba mı? Yoksa, biz yanlış bir yere mi geldik? Çünkü hemen herkesin zihninde, yarı kapitalist düşüncenin oluştuğu bir Küba portresi ortaya çıkıyor.

Yaklaşık 15 saatlik bir uçuş sonrası, Jose Marti Havaalanı’na iniyoruz. Tam, 7456 kilometrelik bir güzergah. Alanda ilk gözümüze çarpan; ABD hariç, hemen tüm ülkelerin bayraklarının asılı olmaları. Kocaman bir Türk bayrağı da...

Kaldığımız Hotel Deauville, Malecon Bulvarı üzerinde, denize nazır, Moro Kalesi’nin tam karşısında. Eski şehre (Old Havana) yürüme mesafesi olarak 10 dakika. Konumu çok iyi; tam yeni (Vedado) ile eski şehir arasında. Oda hangar gibi; camlar, yağmurdan yağmura, doğal yoldan temizleniyor; pencereyi ise kapatmak mümkün değil, bozuk pervaz yüzünden. Kısaca, üç yıldızlı (!). Yeni yapılan, daha modern olanlar ise yeni Havana, Vedado tarafında...

Tur rehberimiz Ernesto ile Küba ve gündelik yaşam üzerine konuşuyoruz. Aylık ücretin yaklaşık 15 Küba Pesosu olduğunu söylüyor ve içtiğimiz biraları ima ederek, "bu ücretlerle nasıl alabilirim?" diyor (Bir bira, 1-1,5 peso). Mutlaka değişim gerektiğinden dem vuruyor. Sadece temel ihtiyaçların devlet tarafından karşılanmasının yeterli olmadığını söylüyor. Anlıyoruz ki, genç nesille orta ve üzeri kuşağın beklentileri birbirinden farklı.

Sıkı bir kahvaltı sonrası, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yeralan eski Havana’ya (Havana Vieja) doğru yol alıyoruz. Çevremizde 360 derece dönüyoruz; gördüğümüz belki tek şey, her şeyin yıllar öncesinden olduğu gibi bugüne taşınmış olması. Adeta zamana direniyorlar. Binalar, neredeyse yıkılmak üzere, çoğu, metruk. Nedeni malum; yıllardır batılı ülkelerin uyguladığı ambargo. Her tarafta salaş görüntüler. Belki böylesi, kartpostallarda hoş gözüküyor ama... Gerçeğin kendisi öyle değil.

Karşı kıyıda yolun ve denizin altından tünelle gidilen Moro Kalesi (Castello Moro) var. Geceleri pırıl pırıl aydınlatılıyor. Akşamları nöbet değişim törenleri oldukça ilginç. Meydanı süsleyen kitapçılarıyla "Plaza de Armas", hemen sağ tarafımızda. Sahilden yolumuza devam ediyoruz. Havana Körfezi’ne (Bahia de la Havana) paralel uzanan Puerto Caddesi’ni boydan boya katedip, Castello de la Real Fuerza’ya ulaşıyoruz. Buradan, yönümüzü Capitolio’ya doğru çeviriyoruz; balkonlarında çamaşır asılı o dar, elinizi uzatsanız karşı balkona dokunacakmışsınız gibi gelen parke taşı döşeli sokakları arşınlıyoruz. Karşımıza oldukça heybetli, ünlü Beyaz Saray’ın karbon kopyası, eski parlamento binası çıkıyor. İçeride, dünyanın sayılı, bina-içi yüksek heykellerinden biri var. Hemen önümüzdeki cadde, bizi eski Havana’nın buluşma noktalarından birine, Central Park’a kadar götürüyor. Bir köşesinde, yazar Ernest Hemingway’in sık sık takılıp, bol bol "daiquiri" (bir tür kokteyl) içtiği Floridita Bar; bir köşesinde, sağlı sollu alışveriş dükkanları ve barlarıyla Calle Obispo; diğer tarafta ise toplamı üç adet olan Güzel Sanatlar Müzesi Binası’ndan biri, Bellas Artes Museo, Hotel Inglaterra ve Hotel NH...

Colomb’a adanan, 1777 yapımı katedral, Obispo Caddesi’nin biraz üst tarafında. Meydanın hemen yan tarafındaki sokakta ise Hemingway’in bir başka mekanına, bol bol "mojito" içtiği, Bodeguita del Media adlı restoran var.

Küba’da fiyatlar Paris! Normal olarak harcamayı düşündüğünüz rakamların üzerine çıkıyorsunuz. Turla gitmediyseniz ve de "casa particulare" denilen pansiyon türü yerlerde kalmak isterseniz; neredeyse, otellere ödenen kadar bir parayı ödemek durumundasınız, fazlaca da seçeneğiniz olmadan.

Havana dışındaki Küba

Küba’da ülke içi ulaşım pek gelişmiş değil, özellikle zamana karşı yarışıyorsanız. Bu nedenle, Havana dışına bir tur şirketiyle gitmek, daha rasyonel. Her durumda fazlaca bir para ödemeyi göze almalısınız. İşte birkaç tur önerisi...

 Santa Clara-Sancti Espirutu-Trinidad-Cienfuegos Santa Clara’ya 200 kilometrelik yolu üç saatte aldık. Yol otoban (!), hoplaya zıplaya gidiyorsunuz. Şehre girişte yedi metre yüksekliğinde bir Che anıtı bulunuyor, alt kısmı da müze. Devrimin ilk örgütlenebildiği yerlerden biri Santa Clara. Oldukça etkileyici bir ambians. Doya doya Che’yi ve devrimi soluyorsunuz. Bir yandan da, tüm alan Fidel Castro’nun konuşmasıyla yankılanıyor. Sancti Espirutu, küçük bir Anadolu kasabası görünümünde. Trinidad ise kısmen turistik ancak şirin bir yer. Plaza Mayor can noktası. Guantanamera, Hasta Siempre şarkıları eşliğinde, yöreye özgü "Chacharanga" adlı bir içki içiyoruz. Son durağımız ise güneyin incisi, Cienfuegos. Bir sayfiye yeri. 

Pinar del Rio/Viñales Bu kez ülkenin güneybatısına doğru yol alıyoruz. Yol boyu manzara büyüleyici. Bölge Küba’nın meyve sebze deposu konumunda. Göz alabildiğine tütün ve şeker kamışı plantasyonları... Pinar del Rio’da, bir puro fabrikası geziyoruz, fotoğraf çekmek yasak.

Viñales ise kısmen Ürgüp, Göreme ya da Ihlara Vadisi gibi geliyor bize. Burada da tütün işletmeleri ağırlıkta.

 Varadero Küba’ya vedaetmeden, bir de Karayip Denizi’nin, kristal berraklığında, turkuaz renkli sularına kendimizi bırakıyoruz. Burası Havana’ya sadece 184 kilometre uzaklıkta. Kilometrelerce uzanan ince kumlu bir kumsalı var.
False