GeriSeyahat Yüzlerinde hayatın ipuçlarını taşıyan insanların şehri Urfa
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yüzlerinde hayatın ipuçlarını taşıyan insanların şehri Urfa

Yüzlerinde hayatın ipuçlarını taşıyan insanların şehri Urfa

Peygamberler şehri diye adlandırılan Şanlıurfa, Türkiye’nin en renkli illerinden biri. Sokaklarında, çarşılarında dolaşırken, yüzlerinde yaşamlarına dair ipuçları bulunan o kadar çok insan görüyorsunuz ki, şehrin anlı şanlı tarihini bir yana bırakıp, onların hikayelerinde kayboluyorsunuz.

Dinlerin ve farklı kültürlerin kavşağındaki Şanlıurfa’ya gitmek, yaşamda verilecek en güzel molalardan biri.

Mevsim kış, vakitse akşama doğru, yazın sıcağında, gün batımı için gelmeye alıştığım Urfa Kalesi’nden aşağıdaki şehre bakıyorum. Hava buz gibi, güneşten eser yok ama kalenin eteklerindeki manzara çok etkileyici. Hemen aşağıda bulunan mağarada doğduğu rivayet edilen Hz. İbrahim, Asur Kralı Nemrut’un gazabına uğrar ve bu kalede bulunan iki sütunun arasında kurulan mancınıktan aşağıya atılır. Nemrut düşeceği yere ateşler yaktırmıştır ama bir mucizeyle ateş göle, odunlar da balıklara dönüşür. Gölün adı Halil-ür Rahman, yani Allah’ın Dostu’dur ama halk Balıklı Göl der ve buradaki balıkların kutsal olduğuna inanır.

Kaleden indikten sonra, Balıklı Göl’e gidip adet yerini bulsun diye yem atıyorum. Yanıma yeni yetme bir delikanlı geliyor. Ne de olsa ezberci Türk gençliğinin bir temsilcisi, başlıyor ondan daha iyi bildiğim hikayeyi motor gibi anlatmaya: "Nemrut’un İbrahim’e gönlünü kaptıran Zeliha isimli bir kızı varmış, İbrahim in başına gelenlere üzülen genç kızın gözyaşlarından da Balıklı Göl’ün yanındaki Ayn-ı Zeliha yani Zeliha’nın gözü isimli göl oluşmuş."

Genç rehberimin hikayelerini dinlerken, Rizvaniye Camii’nin ışıkları yanıp, Balıklı Göl’de büyüleyici yansımalar yaratıyor. Hemen arkada, eski bir Urfa evinin içinde bulunan Çardaklı Köşk’e gidiyorum.

Buradaki manzara harika, tam karşımda Balıklı Göl ve Urfa Kalesi, önümde yoğurt ve buğdaydan yapılan Lebeni çorbası. Sırada çiğ köfte var, hem niyeti hem rejimi bozmuşum, arkadan ise Urfa kebabı geliyor, yemeğin bitiminde de adı pek bir hoş olan "Şıllık" tatlısı. Günü noktalamak için "Sıra gecesi" teklifinde bulunuyor tanıdıklarım ama bunların çoğu turistik diye vazgeçiyorum. Gerçek sıra gecesi ise adeta bir eğitim müessesesi, 10 kadar arkadaş bir araya gelip, adı üzerinde sırayla birbirlerini ağırlıyorlar. Sohbetler ediliyor, vatan kurtarılıyor, aynı zamanda musikiyle meşk ediliyor ve bu geceler bir ömre yayılabiliyor. Dolayısıyla Urfa’dan da eğitimini sıra gecelerinde tamamlamış, artık daha geniş kitlelerin karşısına çıkmaya hazır türkücü çıkıyor!

DOĞUNUN ÇARŞILARI

Urfalıların diğer bir eğlencesi ise güvercinler. Genelde kışın yapılan"Karışma" dedikleri olayda serbest bırakılan güvercinler şehrin üzerini kaplayıp, gökyüzünde görsel bir şölen sunuyorlar. Sıcaklar gelmeden nisan ayına kadar yapılan karışmalarda gerçekten de bir karışma olayı sözkonusu oluyor, yönünü şaşıran küpelerle, halhallarla süslenmiş güvercinler soluğu başka bir yuvada alıyorlar! Daha sonra kuşçu kahvesine gidip, yoldan çıkan güvercininizi ücreti mukabilinde geri alabiliyorsunuz!

Ertesi gün, Balıklı Göl’ün yanından geçerek, çarşılarıyla ünlü Şanlıurfa’nın sokaklarına atıyorum kendimi. Şam, Marakeş ya da Kahire’de, "Suk" dedikleri o çarşılardan birindeymişçesine, burada hálá doğunun o gizemli havası var. O eski kervanların getirdiği mallar, hoş kokulu baharatlar, rengarenk kumaşlar sanki dört bir yana yayılmış. Neredeyse her meslek grubu için bir çarşı var, bazı çarşıların sadece adı kalmış, sanatkarlarıysa gelişen dünya ve onun ihtiyaçlarına ayak uyduramamışlar.

Önce Kazzaz Han diye de geçen Bedesten’de yürüyorum, Ortadoğu ve İran kokan şallar, yanar döner, parıltılı elbiseler, rengarenk bluzlar, örtüler dükkanları donatmış. Hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’nda ise kilimden battaniyeye, halıdan keçeye kadar değişik ürünler var. Bakırcılar ya da diğer adıyla Hüseyniye Çarşısı ise gün boyu, sanatlarını icra etmek için bakırları döven ustaların sesleriyle inliyor. Sokakta dolaşan kadınlar, kendi modalarının en güzel örnekleri olan kıyafetleriyle etrafa renk katıyorlar.

1562’de inşa edilmiş eski bir kervansaray olan Gümrük Han ise merkez konumunda. Ortadaki avluda zaman kavramını yaşamlarından çıkarmış bir kalabalık var. Kürsü denilen küçük taburelere çömelmiş, başlarına kefiye sarmış adamlar, satranç oynayarak, nargile ya da çay içerek günün yorgunluğunu çıkarıyor. Kimi de kulpsuz fincanlarda servisi yapılan, acı mı acı "Mırra" kahvesini, kaçak tütünden sardıkları sigara eşliğinde içiyor. O acı tadı da kırk yıl boyunca unutamıyor!

Oradan çıkıp İsot Pazarı’na uğruyorum. Arapça’da "acılı" anlamına gelen ve dondurması bile yapılan isot, Urfalılar için yemek yapımında çok önemli olan, pul bibere benzeyen bir baharat. Makbulü ise evde yapılanı.

Urfa’nın yaklaşık 11 bin yıllık bir tarihi var. Peygamberlerden Adem, Eyyüp, İbrahim, Şuayp ve Elyasa’nın burada yaşadığına inanılıyor. Rivayete göre Hz. İsa, yüzünü sildiği mendiline çıkan suretini, Urfa Kralı Abgar’a göndermiş ve bu mucizevi mendil sayesinde ölüm döşeğinde olan kral iyileşmiş, bunun neticesinde de Hıristiyanlık devlet dini olarak dünyada ilk kez Urfa’da kabul edilmiş. 1516’daki Osmanlı dönemine kadar Urfa, Babil’den Hitit’e, Perslerden Romalılara çok sayıda uygarlık arasında el değiştirmiş ve zengin tarihini de buna borçlu. 1920’de Fransızların işgalinden kurtulan şehir, 1984 yılında Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği başarılardan dolayı Şanlıurfa adını almış.

KAVŞAK NOKTASI HARRAN

Urfa’nın adı ise tarih boyunca değişiklikler göstermiş. Büyük İskender şehre geldiğinde, yaşadığı yer olan Makedonya’nın başkenti Edessa’dan etkilenerek bu ismi uygun görmüş. Urfa’nın ise Arapça kökenli olduğu ve "suyu bol" anlamındaki El Ruha’dan kaynaklandığı tahmin ediliyor. Urfa’ya 50 kilometre mesafedeki Harran, Tevrat’ta bile geçen, 5000 yıllık adını aynen koruyor. Tanrının sözünü dinleyip Harran’dan ayrılan Hz. İbrahim, eşi Sara ile "Vaadedilen Topraklar"a, Ortadoğu’ya gitmiş ama dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olan Harran, ondan sonra da önemini yitirmemiş. Harran’ın Sümerce "Kavşak noktası" anlamına geldiği düşünülüyor. Dünyadaki ilk üniversitelerden birine ev sahipliği yapan, ilim merkezi Harran’da bugün o uygarlıktan fazla bir şey görmek mümkün değil. Atalarının Irak’tan geldiğini söyleyen günümüzün Harranlıları ise genci yaşlısı, turizmin nimetlerinden yararlanma peşinde. Çocukların bir kısmı nohuttan yaptıkları hediyelik eşyaları satmak, kimi de rehberlik yapmak amacıyla arkanıza takılıyorlar.

Ünlü Roma imparatoru Caracalla’nın da öldürüldüğü yer olan Harran’daki evler Fransa’da Avignon, İtalya’da ise Alberobello’daki kubbeli evlere benziyor. Turistlerin Harran’a gelme sebeplerinden biri olan ve Kümbet denilen arı kovanı biçimindeki bu evlerin çoğu bugün ahır olarak kullanılıyor. Eskiden putperestlerin ve astronomi konusunda derin bilgiye sahip Sabiilerin sayılı merkezlerinden biri olan, aya, güneşe ve gezegenlere tapılan Harran’da bugün Emevi döneminden, 8. yüzyıldan kalma Ulu Cami’nin kalıntıları var. Üniversiteden geriye ise alimlerin adları ve yaptıkları çalışmalar kalmış. En bilinenlerinden biri de Cabir bin Hayyam’ın maddenin bölünmesini, atomun parçalanmasından enerji oluştuğunu, dünyada ilk kez Harran’da kelimelere dökmesi.

Atatürk barajının sulama kanalları sayesinde geçmişin o kurak Harran’ı yerini artık pamuk tarlalarıyla dolu bereketli topraklara bıraktı. Harran’a kadar gelmişken, Şuayp peygamberin yaşadığına inanılanŞuaypşehrine ve ay, güneş, jüpiter, Satürn gibi gezegenlere adanan tapınakların da bulunduğu Soğmatar’a gidebilirsiniz.

DÜNYADA GÖRÜLECEK 50 MUHTEŞEM YERDEN BİRİ

Kaynaklarda, Adem’le Havva’nın cennetten kovulduktan sonra geldikleri yer olarak geçen Şanlıurfa ve çevresi, uygarlığın beşiği olmuş bir bölge. Dünyanın en saygın seyahat dergisi Conde Nast Traveler’ın aralık 2005 sayısında, Urfa yakınlarında bulunan Taş Devri’ne ait Göbeklitepe’nin dünyada görülecek 50 en muhteşem yerden biri olduğu belirtiliyor. Antik dünyada Mezopotamya, Arap ülkelerinde ise El Cezire olarak geçen bu bölgede size düşense beşiktekileri keşfedip, tadını çıkarmak.

NEREDE KALINIR?

Şehrin en yenisi ve gözdesi Hotel El-Ruha. Lobisi beş yıldızını biraz aşağıya çekiyor ama sıra geceleri için kullandıkları doğal mağaralar, 80 odalı otele değişik bir hava katıyor. Balıklı Göl’e yakın. 0-414-2154411 www.hotelelruha.com Gülizar Konuk Evi, eski bir Urfa evi. Restoranında yerel tatları bulabilirsiniz. 0-414-2150505 www.gulizarkonukevi.com Beyzade Konak, o güzelim taş işçiliğine bir örnek. 0-414-2163535 www.beyzade.com Cevahir Konuk Evi, bir butik otel. 0-414-2159377 www.cevahirkonukevi.com

NEREDE YENİR?

Çardaklı Köşk
Şanlıurfa’daki çoğu restoran gibi alkolsüz. Hürriyet Gazetesi tarafından en iyi yerel restoranlardan biri seçilmişti. 0-414-2171080 Kahraman Urfa Kebap Salonu Köroğlu çarşısında 1937’den beri açık olan bir mekan. Kebapçılar gözünüz aydın! 0-414-2152130 Halil İbrahim Sofrası Tam Urfa’ya yakışır bir isim. Balıklı Göl manzaralı. 0-414-2168444 Urfa Sofrası Yeni yerleri Harran otelinin karşısında. Urfa tabağını, boranıyi ve içli köfteyi deneyin. 0-414-3156130
semton@yahoo.com
False