GeriSeyahat Trilye, Mudanya’nın tahtını sallıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Trilye, Mudanya’nın tahtını sallıyor

Trilye, Mudanya’nın tahtını sallıyor

İstanbul’dan 90 dakikalık feribot yolculuğuyla ulaşılabilen Trilye, son yıllarda gittikçe popülerleşiyor, Mudanya’nın tahtını sallıyor. Hafta sonunda büyük şehirden kaçmak isteyenlere pek çok seçenek sunan beldede tarihi yapıların, ahşap evlerin arasında geçmişi keşfe çıkabilir, baharda uyanan doğayı gözlemleyebilirsiniz. Zeytin ve zeytinyağı mağazaları, sahildeki balık restoranları da damağınızı şenlendirecek.

Resmi adı uzunca bir süredir “Zeytinbağı” ama halk onu hâlâ eski adıyla tanıyıp seviyor, “Trilye” olarak anmaya devam ediyor. Bakmışlar ki olmuyor bu kez Türkçe dil kurallarına uygun olsun diye aslına oldukça yakın bir şekilde “Tirilye” olarak isimlendirmişler. Türkçe olmadığı için değiştirilen adını Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde buraya sürgüne gönderilen “Üç Rahip”ten aldığı rivayetler arasında. Bağlı olduğu Mudanya ilçesine bile rakip olmayı başarmış. “Mudanya’nın mütarekesi ve zengin Rum mimarisi varsa, bizim de tarihimiz, cana can katan havamız ve misafire açık kocaman kalplerimiz var” diyor Trilyeliler.

YUNANİSTAN’A GİDENLER YENİ BİR KÖY KURDU

Beldeye girerken göreceğiniz kırmızı kiremitli çatılar masal ve tarihin birbirine karıştığı bir diyara geldiğinizin ilk habercileri. Ana caddeyi takip edip sahile ulaşabilirsiniz. Aç olanlar için balık restoranları hazır bekliyor. Ben ilk tercihimi çay bahçelerinden yana kullandım. Önceliğim ince belli bir bardakta sunulan tavşan kanı çayın yoldaşlığında tertemiz havayı ve mis gibi deniz kokusunu içime çekmek oldu. Daha sonra da Trilye’nin dar sokaklarında tarihle buluşmak için çıktım yola.
Trilye SİT alanı. Eski fotoğraflarıyla şimdiki görüntüsü arasında çok bir fark yok. Halk önceleri hoşlanmamış beldenin SİT alanı ilan edilmesinden. Ancak zaman içinde tarih ve doğa bilinci arttıkça gelişmenin betonlaşmak olmadığının farkına varıp ellerindekinin kıymetini daha da anlamışlar. Turizm hak ettiği önemi kazandıkça yöre esnafının yüzü güler olmuş. SİT alanı olmasına rağmen tarihi ve arkeolojisine dair pek çalışma yapılmamış burada ama herkes tarihle iç içe yaşıyor. Hatta kimi tarihi eserleri evlerin bahçelerinde bile görmek mümkün. Bir zamanlar Rumların çoğunlukta olduğunu evlerin yapısından anlıyor ziyaretçiler.
Bir zamanların kilise, manastırlarından sadece üçünün bugüne ulaşması, onların da son derece bakımsız olmaları insanı üzüyor. Siz yine de zaman ayırıp Büyük Kilise’yi ve Yuannes Kilisesi’ni görmeden dönmeyin. Birincisinin bugünkü adı “Fatih Camii”, ikincisi ise bir aile için yaşam alanı ve adı da “Dündar Evi Kilisesi.” Bir zamanların görkemli kilisesi, eskiden yoğun olarak Rum ve diğer Hıristiyanların yaşadığı köyün nasıl olduğunu ziyaretçilere hatırlatıyor. Rumların büyük bölümü Mübadele’de Yunanistan’daki Rafina’ya yerleştirilmiş. Yeni köylerini Trilye ile kardeş ilan etmişler. Yerlerine de Selanik ve Girit’ten Türkler gelmiş.

MERMERLER ROMALILAR’DAN TUĞLA İŞÇİLİĞİ BİZANS’TAN

Fatih Camii’nin biraz ilerisinde bir Osmanlı hamamı bekliyor sizi. Hamamın yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte tahminler 16’ncı yüzyılı işaret ediyor. 8’inci yüzyıldan kalma Kemerli Kilise, her nasılsa şu ana kadar restorasyondan kaçmayı başarabilmiş. Belki de bu yüzden harap halde olmasına rağmen eski zamanlardaki orijinal güzelliğini hayal etmek çok daha kolay. Özenli Bizans tuğla işçiliği büyük ihtimalle Roma yapılarından alınmış mermer parçalarıyla birlikte dokunmuş. Bu da aynı yerde geçmişten günümüze ulaşamamış bir yerleşim olduğunun kanıtı olarak gösteriliyor. Eğer pencereden bakarsanız harika mermer sütunlar ve duvarlarda ortaçağdan kalma rengi atmış freskler görürsünüz. Avlu incir ve erik ağaçları ile dolu. Merkez kubbenin henüz çökmemiş olması ise bir mucize.
Resimli Kilise’yi eğer gözleri oyulmuş, üzerlerine yazılar yazılıp harap edilmiş fresklere yüreğiniz dayanırsa mutlaka görün. Sanırım bazıları “SİT alanı” kavramını yanlış anlıyor, tarihi binalara bakım yapmak için bile dokunmuyor. Bakımsızlık mı yoksa özensiz ve bilgisiz restorasyonlar mı daha tehlikeli? Bu sorunun cevabını bilmiyorum ama Trilye’de ilgisizlikten nasibini almış bir diğer yapı 20’nci yüzyıl başlarında inşa edilen Taş Mektep. Burası Güney Kıbrıs’ın eski cumhurbaşkanlarından Başpikopos Makarios’un da okulu. 1924’te Kazım Karabekir tarafından öksüz ve yetim yurduna dönüştürülmüş.
Mektebin hemen yanındaki yokuştan yukarı tırmanmayı göze alın, soluksuz kalmanızın ödülü büyük olacak. Muhteşem bir manzara eşliğinde insanın ruhunu okşayan rüzgarın keyfini Çamlı Kahve’de vereceğiniz bir molada sürün. Göz zevkini bozan birkaç yapıyı ise görmezden gelerek cezalandırın.
Trilye ziyaretçisine her an bir sürpriz hazırlayan muzip çocuk gibi. Sokaklarında gezerken Roma ya da Bizans dönemlerinden kalmış mezartaşlarına ya da bir çeşmeye rastlamanız an meselesi. Beldenin tarihinin MÖ 5’inci yüzyıla uzandığını, üstelik Traklar, Romalılar, Bizanslılar ve de Osmanlıların hakimiyetinde geçirdiği yüzlerce yıl olduğu düşünüldüğünde bunda şaşılacak bir şey olmadığını anlıyor insan.

ZEYTİNCİLİK YAŞIYOR İPEKÇİLİK ÖLDÜ

Trilye zeytin ve zeytinyağı cenneti. Damak zevkinin peşinden koşanların uğrak yeri olmuş son zamanlarda. Halkın en önemli gelir kaynaklarından biri zeytinyağı. Büyük şehirde güçlükle ulaşacağınız yüksek kalitede yağları ana caddedeki küçük dükkanlardan alabilirsiniz. Eskiden üzüm de yetiştirilirmiş. Zamanla bağlar yok olmuş, tahtını zeytine bırakmış. Beldeyi gezerken zeytinyağı imalathanelerinin önünden geçeceksiniz. Pencerelerinden içeri göz atmayı unutmayın. Bir çoğu terk edilmiş, bir kısmında, kısa süreliğine de olsa ipek böceği yetiştirilip, ipek üretimi yapılmış ama Çin malları devreye girince işin tadı tuzu kalmamış.

BARBUNUN ANA VATANI

Balıkçılara bakılırsa Trilye barbunya balığının anavatanı. İsmini “Üç Rahip”ten değil, Rumcası “Trigliya” olan barbunya balığından aldığını anlatıyorlar. Öyle ya da değil, Trilye’de balık yenmesi gerektiği aklınızın bir köşesinde bulunsun. Sahilde birbirinde şirin dört balık restoranı var: Şekerev, Liman, Savarona ve İskele. Rengarenk masa örtüleriyle dekore edilmiş bu restoranlar deniz ürünlerinden hoşlananları bekliyor. Her ne kadar deniz ürünü ve balık yemeyi düşleyerek geldiyseniz de ilk lokmada menüde başrolün zeytinyağına verildiğini anlıyorsunuz.

NASIL GİDİLİR?

Yenikapı ya da Pendik’ten kalkan hızlı feribotlarla İstanbul’dan ulaşım çok kolay. Tek dikkat etmeniz gereken feribot biletlerini önceden almak. Özellikle sezonda yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Feribot sonrası vardığınız Mudanya’dan sadece 10 dakikalık bir karayolu yolculuğu sizi yeryüzü cennetlerinden birine ulaştırmak için yetiyor.

BİR GECE KONAKLAYIN

İstanbul’dan Trilye’ye günübirlik de gidebilirsiniz, ama benim önerim bir gece geçirmeniz. Trilye Otel (+224 563 22 20) ya da Tarhan Otel (+224 563 26 66) seçenekler arasında. Bir diğer seçeneğiniz de Mudanya’da konaklamak.

False