Ligin katili: Sistematik faul

GEÇTİĞİMİZ hafta sonu Süper Lig’de oynanan maçları izleyebildiniz mi bilmiyorum...

Haberin Devamı

 

“İzleyebildiniz mi” derken, “Vaktiniz oldu mu” anlamında sormadım bu suali. “Dayanabildiniz mi, 90 dakika ekran başında kalmayı başarabildiniz mi” idi kastettiğim...

 

Örneğin Başakşehir-Kasımpaşa maçında top 47 dakika oyunda kalırken tam 47 faul düdüğü çaldığı halde benim gibi 90 dakika ekran başında oturmayı başarabildiyseniz, siz de ülke futbolunun geleceğiyle ilgili derin düşüncülere gark olmuşsunuzdur muhakkak. Ya da Trabzonspor’la Osmanlıspor’u çok sevdiğiniz için içinde iki buçuk pozisyon, 42 faul olan bir maça iki saatinizi ayırdıysanız, gönülden bir tebriki hak ediyorsunuz.

 

Sakın Türkiye’de çok faul düdüğü çalındığı için hakemleri suçlamayın... İnanın birçok hakemimiz sahadaki güreş-futbol karışımı oyuna göre çok az düdük çalıyorlar, hatta birçok faulü es geçip mümkün olduğu kadar topu oyunda tutmaya çalışıyorlar. Konya’daki Süper Kupa finalinde Mete Kalkavan, olmayan futbolu canlandırmak için elini düdüğüne götürmemeye çalıştı mesela.

 

Haberin Devamı

Esas sorun kesinlikle antrenörlerde ve futbolcularda. Hep söylerim, bu ülke futbolunu muadillerinden ayıran en önemli fark, kemik kemiğe oynanmasıdır. “Yakın temas” ligidir bu lig. Çoğu futbolcu, maç boyunca topu değil rakibini takip eder, nefes aldırmaz, alan bırakmaz, iter-kakar ve sadece oynatmamayı başarı addeder. Soyunma odasında da antrenöründen koca bir aferin alır. Hemen hemen bütün antrenörler, maç sonu basın toplantılarında “iyi mücadele ettik” derler yalnızca. Mücadeledir bu ligin özeti. Başka bir şey değil. Teknik, taktik, kalite filan hak getire!

 

Durum böyle olunca, yüzde 80’i lisan öğrenmeyen, dünyayı takip etmeyen, maç berabere bittiğinde kovulmayacağını bilen, kaliteli yabancı antrenörleri de lige sokmayan yerli teknik direktör çetesinin mantalitesi “oynatmamak” üstüne kurulunca, maçlar da düdükten geçilmiyor. 90 dakikanın sonunda aklımızda kalan genelde, itiş kakış, tartışma, yerde yatan oyuncular, sahaya giren-çıkan sedyeler ve hayatımızdan çalınan 2 saat oluyor...

 

Haberin Devamı

FAUL SAYILARINA BAKIN

 

BU sezon Premier Lig’de maç başına faul ortalaması 23,2... Süper Lig’deyse yaklaşık 33... Yani Türkiye’de İngiltere’ye göre yüzde 50 daha fazla faul çalınıyor. Lâkin esas sorun bu da değil: Esas sorun, hakemlerimizin bunca faul düdüğü çalmasına rağmen ellerini kartlarına götürmekten korkması. Antrenörlerin maç öncesi kurguladığı “sistematik faul” planını hakemlerin kartla bozamaması. Kart göstermek için yüzde yüz net pozisyonları beklemesi, ya da aynı oyuncunun üçüncü-dördüncü faulünü sayması. Oysa futbolcu da kurnaz bu ülkede. Ne “yaralayıcı” kapsamına girecek kadar sert yapıyor faulü, ne de hakemin gözüne batacak kadar üst üste. Takımca oynuyorlar sistematik faul oyununu. Ve bir maç, toplam 42 faule karşılık sadece 4 sarı kartla bitebiliyor böylece!

 

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta sonu Premier Lig’le Süper Lig’de gösterilen toplam kart sayıları aynı: 45’er kart... Lâkin aradaki şu büyük fark, bizim problemimizi de açıklar nitelikte: İngiltere’de bu hafta 205 faul karşılığı 45 kart çıkarken, Türkiye’de yapılan faul sayısı 294...

 

Hem de dokuz maçta. İngiltere’de yaklaşık dört buçuk faule bir kart çıkarken, Türkiye’de bir kart almak için ortalama altı buçuk faul gerekiyor. Esas sıkıntı da burada zaten: Bu ülkede hakemler faul düdüğünü çalmaktan çekinmiyor, ama kart göstermekten çekiniyor.

 

TEK ÇARE KART GÖSTERMEK

 

SEZON başı MHK seminerlerinde hakemlere “oynatın” talimatı verildiğini duyarız hep. Ama bu ülkede bu sert, kurnaz ve makyevalist yerli antrenör düşüncesiyle baş etmeniz için başka talimatlar gerekiyor galiba. Bir takımın sistematik faullü oynadığını erken fark edip, erken kartlarına davranmalı hakemler. Bir oyuncunun üçüncü faulünü saymamalı, bir takım düzenli faulle oyunu kesiyorsa, kasti her müdahaleyi peş peşe kartla cezalandırmalı. Bu sistematik faullü oyunun tek çaresi kart göstermek. Bu ülke futbolu bu çağ dışı zihniyetten kurtulacaksa, akıllı hakemler sayesinde kurtulacak ancak...

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları