Bir yanımız Fenerbahçe

Üç seneden fazla olmuş. 2015 Eylül’ünde Fenerbahçe’nin lüzumsuz bir yenilgisinden sonra şöyle yazmışım:

Haberin Devamı

“Fenerbahçe’nin başarısız olduğu bazı sezonlarda, başarısızlığa gerekçe olarak bi sürü haklı neden sayılabilir. Koca koca haklı bi sürü neden. Ama aynı biçimde, bazen, tek bir bahane bulamazsın başarısızlığına. Tek laf edemezsin. Öyle mükemmeldir her şey. Yapılabilecek her şey yapılmış, paraydı puldu bol bol harcanmış, hiperaktif bir transfer sezonu geçirilmiştir. Ölçülmüş biçilmiştir. Fakat Fenerbahçe’de işler yine de yolunda gitmeyebilir. Ne yaparsan gitmeyebilir. Gerçekten çok acayiptir. Hayat gibi. 

‘Fenerbahçe’ye duyulan aşk, tek taraflı aşktır’ derdi babam. ‘Karşılık beklemeyeceksin, olduğu gibi kabul edeceksin.Öyle. Taraftarının ağzını bi türlü kulaklarına vardırmayan, şöyle dolu dolu, şöyle ağız dolusu güldürmeyen bir takımdır Fenerbahçe. Çok güldük çok ağlayacağız takımıdır. İki güldün mü üçüncü de muhakkak ağlatır. Sıkmaya gelmez, biraz rahat bırakılmak ister. Öldürmez, çok hümanist takımdır, süründürür. Yapısal. Hamuru böyle. Olma biçimi bu. Hayat gibi. 

Haberin Devamı

(…) Özellikle böyle yenilgilerde, böyle “zayıf takım” olarak görülen takımlarla yapılan maçlarda alınan yenilgilerde, Fenerbahçe’de sıkıntı çok büyük yaşanır. Moraller daha çabuk bozulur. İşler olduğundan daha kötü gidiyormuş gibi hissedilir. Bi de üstüne futbol uleması ‘Hadise olsa da nimet bilsek’ diye pusuda beklemektedir. 

Tam burada biraz sakin kalınabilse, acık serin durulabilse, bi miktar moralli olunabilse akar gider esasında. Elbette metafizik bi şeyden söz etmiyorum. Elbette teknik taktik meselelerin bu biçimde çözülmediğini biliyorum. Ama bi sürü sıkıntı devre dışı bırakılır böyle yaparak. Biraz sakin olarak. Ortalığı velveleye verince Van Persie’ye bi haller olmuyor işte, dört gol atıp, iki de attırmıyor. Bu telaşta, bu sabırsızlıkta, bu olumsuzlukta sadece sansasyondan beslenenlerin karnı doyuyor. Başka da bi şey olmuyor. Çünkü o filmde dediği gibi, hayat futbola fena halde benzer.

Ama tabii futbol endüstrisi rahat komaz di mi. Acayip paraların döndüğü bi yerde ‘Acık sakin olalım’la işler yürümez he mi. Çok safım di mi. O zaman siz bildiğiniz gibi yapın. Elinizden geleni ardınıza komayın. Sakin olmayın, akıp gitmesine izin vermeyin, sağa sola dalaşın. Ama bilin ki, siz ne yaparsanız yapın Fenerbahçe bildiğini okuyacaktır. Hayat gibi. Çünkü hayat Fenerbahçe’ye fena halde benzer.”

Haberin Devamı

            Bu yazdıklarıma ek olarak bugün gelinen duruma filan bakınca bir de şunu anladım: Fenerbahçe’yle ilişki kurmak çocuk yetiştirmek gibidir. Kitabi bilgilerin, ezberlerin, basmakalıp davranışların bazen hiçbir karşılığı olmayabilir. Bazen sadece alan açmak, rahat bırakmak, sabırla beklemek gerekebilir.  Israr edersen hata yaptırır, yanlış karar aldırır, bazen çaresiz bırakır.  Ezbere yetiştirmeye kalktığın çocuk gibi.

Ayrıca endüstriyel futbol kurallarının, paranın pulun, hesabın kitabın esamesinin okunmadığı zamanlar vardır. Çünkü endüstriyel futbol ne yaparsa yapsın özünde futbol, atar damarının insan olduğu bir oyundur. İnsan malzemesi gelir senin bütün hesaplarını altüst ediverir. Anlamadan dinlemeden büyütmeye çalıştığın çocuk gibi. Bu da böyle çıldırtan bir dengedir işte.

Haberin Devamı

Bir Fenerbahçeli olarak ben sakin olmayı seçiyorum. Bu günler elbet gelip geçer diyorum. Çünkü Hasan Hüseyin Korkmazgil’in enfes şiirinden beri şunu çok iyi biliyorum:

“Yaprak döker bir yanımız/ Bir yanımız bahar bahçe”.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları