Şehirler mi değişiyor insanlar mı?
Genç sanatçı Ceren Oykut, geri dönüşüme mahkum, defalarca yıkılıp yeniden kurulmuş eski ve batıl bir kentle her türlü yıkım, şiddet ve otoriteyle beraber yaşamaya alışkın, uykucu şehir sakinlerini, farklı diller kullanarak canlandırıyor.
Ne zaman ve nasıl takıldı aklınız ‘şehir’ olgusuna?
- Her zaman vardı. Küçükken tahta parçalarıyla yollar, köprüler, şehirler kurardım. Ortaokuldayken ödev olarak yaşadığım mahalleyi çizip epey yüksek not almıştım. Çocukluğumla bağlantılı olan bu imge zamanla iyice meselem haline geldi.
Sizi rahatsız eden, üzerinde yoğunlaşmak istediğiniz ve sergide izleyiciyle paylaşmak istediğiniz neydi?
- Bilmiyorum. Önce işler ortaya çıktı, sonra ortaya çıkanları kelimelere dökmeye başladım. Mecbur olmasam, anlatmam, sadece işler konuşur. Şimdi baktığımda birden fazla anlatım biçimine yönelmeye başladığımı görüyorum. Monotonluk, aynılaşma korkusuyla farklı diller aramaya başladım. Fakat bu dillerin hakikaten bir şey ‘konuşabilmeleri’ için ayrı bir enerji sarf ettim.
Gözlemler yaptınız mı şehir olgusu için? Yoksa bilinçaltı mı devreye girdi?
- Bu bir birikim meselesi. Zamanla yerleşen bazı kavramlar, görüntüler, değişen ve değişmeyen şeyler bir şekilde gün ışına kavuştu. Kafamdaki meselelere denk gelen bir çok imge birikti. Şehir imgelerinin her biri birer işaret veya harf gibi oldular benim için. Biraraya farklı şekillerde getirerek ve yenilerini ekleyerek, başka başka cümleler kurmaya çabalıyorum.
Sizce sürekli değişen bir şehir, insanların hayatını nasıl etkiliyor? En önemlisi, siz bundan nasıl etkileniyorsunuz?
- Beni de değişkenliğe zorluyor. Her ne kadar yavaş da olsa, ben de devam etmek için yeni yollar bulmak durumunda kalıyorum.
‘Zamanın daha az kıymetli olduğu bir mahalle düzenine ayak uydurmuş’ diyerek Tarlabaşı’ndan bahsediliyor sergide. Neden Tarlabaşı’nı tercih ettiniz bu seri için?
- Tarlabaşı ile ilgili bir sürü şey yazılıyor, çiziliyor, tartışılıyor. Kentin fakir kesiminin en yoğun olduğu, tarihi en karışık kozmopolit bölgelerden biri. Şehrin en özgün sivil mimari örneklerine ve mahalle yaşayışına da buralarda rastlıyoruz. İçinde binlerce çözümün saklı olduğu, kendine has tehlikelerin mahallesi. Yitirilen değerlerden biri. Bu mahallenin kıyısında yaşıyorum, olanlar beni daha da çok düşünmeye zorluyor.
Mesaj kaygınız oldu mu işlerde?
- Mesaj vermeye çalıştım diyemem. Sadece bir alternatifi yaşatmayı hayal ettim. Tarlabaşı’nda veya başka bir yerde.
Tarla sınırı
Taksim’in vazgeçilmezi polis bariyerleriyle ilgili. Bu objeleri önce anlamsızlaştırıp sonra işlevsizleştirerek Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi kullanmak istedim.
Ayakizi 1
Nefes almaktan bahsediyor bu iş. Bitişik nizamlarda bütün evlerin arka bahçeleri vardır, bugün çöplüğe dönmüş olsalar da oralarda hâlâ eski kuşakların ektikleri yüzyıllık ağaçlar bulunur. O dönemin mimarisi bize hâlâ bugün sürmekte olan keşmekeşe sırtımızı verme ve nefes alma lüksünü veriyor.
Ayakizi 6
Çizimdeki karakterin kendi işini kendi görmesinden bahsediyor. Çok fazla olmayan kıyafetlerini elde yıkıyor, apartmanın ortak kullanımında olan avludaki ağaçlara asarak kurutuyor.
Sakinler
Bu iş, genel olarak bir dekorun parçası niteliğinde. Çizimler şehir silüetini ve hareketliliği betimlerken önde insanların tek tek ve bir arada oluşturdukları kalabalığın detaylı dramını sahneliyor diyebilirim.
İkarus’u Beklerken
Taksim Meydanı’nda otobüs beklemekle ilgili, beni eski öğrencilik yıllarıma götüren bir iş. İkarus her ne kadar mitolojide geçen bir isim olsa da, bu çalışma İstanbul’daki İkarus marka Macar malı belediye otobüsülerinden ve soğukta onlarca yolcusunu dışarda bekletirken içeride motoru ısıtan ve egzoz dumanını da bu insanlara solutmayı ihmal etmeyen otobüs şöförlerinden bahsediyor.
Ceren Oykut’un ‘Hayal Meyal’ sergisi 30 Mart’a kadar Galeri x-ist’te görülebilir. (212) 291 77 84