Mehmet Yaşin
Son Güncelleme:
Rayların üstünde tatil
Türkiye’de tatil denince nedense tren hiç akla gelmez. Bizdeki anlamı yük taşıyıcısı veya ulaşım aracıdır. Halbuki dünyada bir çok rüya geziler, sarayları kıskandıracak kadar lüks trenlerle yapılır. Dünyanın dört bir yanından gelen gezginler, bu trenlerle seyahat edebilmek için avuç dolusu paralar öder. Günün birinde bizde de cazip gezilerin düzenleneceğini umarak bu hafta size daldan dala bir tren yazısı yazıyorum.
Ülkemizdeki gezi yazılarında, tren yolculuklarından nedense pek söz edilmez. Belki de bu ihmal, Türkiye’de trenlerin keyif gezileri için pek kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de adı dillere destan olmuş bir tren yolculuğumuz yoktur. Örneğin Avustralya’yı baştan başa kat eden “The Ghan”, filmlere romanlara konu olan “Sibirya Ekspresi”, Güney Afrika’nın ünlü “Mavi Treni”, Hindistan’daki “Tekerlekli Saray”, dünyanın dört bir yanında dolaşan “Orient Ekspres”... Adını saydığım bu trenlerle yolculuk edebilmek için, dünyanın dört bir yanındaki gezginler avuç dolusu para öderler.
Bizde ise trenler, bir yerden bir yere ulaşmak için kullanılır. Kimse turistik amaçlı bir yolculuğa çıkmaz. Zaten trenlerin programları ve sundukları konfor da buna pek izin vermez.
Tren yolculuğunu sever misiniz? Acelesiz, tıkır tıkır, pencereden akıp giden manzaralar eşliğinde bir yolculuk. Ben çok severim. İlk uzun yolculuğumu Malatya’dan İstanbul’a yapmıştım. Bol eşyalı bir yolculuktu. “Nakli mekan” yapıyorduk. Küçüktüm. Pencereden yarı belime kadar sarkıp -annemin kızgın uyarılarına rağmen- lokomotifi görmeye çalışıyordum. Durmadan gözüm yaşarıyordu. Çünkü o zamanlar, lokomotifler kömürün gücüyle yürüyebiliyordu. Kömür tozları da havada uçuşup, gözüme giriyordu. Şimdiki trenler ise artık ağlatmıyor.
İkinci uzun tren yolculuğuna çıkmak için uzun süre bekledim. Gazeteciliğimin ilk yıllarıydı. Kaçakçılık röportajı için (çay, tütün, sigara, elektronik eşya) Mardin’e gitmem istenmişti. Niçin treni seçmiştim şimdi hatırlamıyorum. O taraflara uçak seferleri başlamamış mıydı? Veya o zamanlar gazetelerin habere ayırdıkları bütçeler çok mu kısıtlıydı?
Yolculuk iki gece üç gün sürmüştü. Konforsuz bir trendi (Güneydoğu Ekspresi). Sivas’a kadar kompartımanda tek başına yolculuk ettiğimi hatırlıyorum. Yanıma yolluk olarak bol konserve almıştım. O zamanlar şişe su satılmadığı için yanımdaki matarayı istasyonlarda dolduruyordum. Bir de ekmek takviyesi yapıyordum. Hafif tatlımsı, konserve zeytinyağlı dolmayı o günden beri çok seviyorum.
Tren Sivas’ta hınca hınç dolmuştu. Kışlalarına giden genç askerler ve onlara refakat eden ana-babalar. Köşeme sıkışıp kalmıştım. Ayıp olmasın diye konservelerimi de yiyemiyordum. Ama onlar bana peynir, katı yumurta, domates ikram ediyordu. O gezi sırasında hoş anılar yükledim belleğime.
Aradan yaklaşık 40 yıl geçti. Pek çok tren yolculuğu yaptım. Fakat trenlerle maceram henüz bitmedi. Şimdi hedefimde kurşun gibi giden trenler var. Onların hızından daha çok, penceresinden akıp giden manzaraların nasıl göründüğünü, renklerin o hızda nasıl birbirinin içine girdiğini, ağaçların nasıl sayılmaz olduğunu, hızın görüneni nasıl görünmez kıldığını merak ediyorum. Kurşun trene binip, nereye gittiğimi görememek için, göstermeyen pencerelerden bakacağım.
MAVİ TREN
En lüks, en sallantısız
Güney Afrika’da Johannesburg-Cape Town arasında çalışan bu trenin esas ismi Union Ekspres. Ama tüm vagonlar gece mavisi renginde olduğu için “Mavi Tren” olarak anılıyor. Bu tren dünyanın en lüks ve en sallantısız treni seçilmiş. Yolculuk ederken ne rayların tıkırtısını duyuyorsunuz ne de en ufak bir sallantıyı hissediyorsunuz. İçinde özel müzik seti, plazma televizyonu, barı, telefonu, küvetli banyosu bulunan lüks süit kompartımanlar, beş yıldızlı otel odalarından daha konforlu. Bunun için de 1600 kilometrelik yolculuğun bedeli tam 4 bin dolar. 1920’li yılların başından beri sefer yapan Mavi Tren’in bir başka özelliği de, dünyanın en ünlü aşçılarıyla çalışması. Ayda bir değişen şeflerin hazırladığı mönüleri tadabilmek için bu gezilere katılanlar çoğunlukta. (www.bluetrain.co.za)
BULUTLARA GİDEN TREN
And Dağları’nın zirvelerinde
En unutamadığım tren yolculuğunu Arjantin’in Salta kentinden bindiğim “Bulutlara Giden Tren - Tren A Las Nubes” ile yaptım. Bu tren And Dağları’nın zirvelerine tırmandı, tuz çöllerini geçti, kadınların fötr şapka giydikleri köylerde durdu. Lama denen hayvanları ilk kez bu köylerde sevdim. Ben dağların beş bin metre yüksekliğine ilk kez bu trenle tırmandım. Midem bulandı, başım ağrıdı, halim kalmadı. Ama pencereye yansıyan her görüntüye hayran kaldım. Leş arayan dev akbabaları da yine ilk kez bu trenin penceresinden gördüm. Ve koka yaprağını da ilk ve son kez bu trenin bir kompartımanında çiğnedim. Bu tren bir sürü ilkime imza attı. (www.trenalasnubes.com)
ORİENT EKSPRES
Anılarda kaldı
En lüks yolculuğumu ise “Orient Ekspres” ile Venedik-Londra arasında yaptım. Bu yolculukta kendimi kral gibi hissettim. Otel odasından lüks kompartımanda, kuş tüyü yastıklara yaslanarak, güzel köyleri, üzüm bağlarını, zirveleri karlı dağları, gürül gürül akan nehirleri seyrettim. Bu güzergahta pencereyi dolduran her görüntünün bir tabloyu andırdığını fark ettim.
Tren giderken kalkan şampanya kadehlerine eşlik ettim. Piyanonun kenarına dayanarak, piyanistten bildiğim parçaları çalmasını istedim (Humpry Bogart özentisi). İlk defa bir yolculukta takım elbise giyip, kravat taktım.
Yemek salonunda da aynı şıklıkla karşılaşmıştım; kristal kadehler, kolalı peçeteler, gümüş çatal, bıçak, kaşıklar, özel olarak üretilmiş porselen tabaklar... Yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu şimdi bile hatırlıyorum.
Verona, İnnsbruck, Zürih, Basel, Paris derken yolculuğun ilk kısmı Boulogne kentinde son bulmuştu. Oradan bir feribotun Orient Ekspres yolcuları için ayrılmış özel bir salonunda izzet ikram Manş’ı aşıp, İngiltere’nin Folkestone kentine varmıştık. Sonra yine lüks bir trene binip, bu muhteşem yolculuğa Londra’da, Victoria İstasyonu’nda noktayı koymuştuk.
1977’de İstanbul’a tarifeli seferlerine son veren Orient Ekspress, Avrupa’daki son seferini de 14 Aralık 2009’da yaptı ve tarihe karıştı.
GHAN EKSPRESİ
Avustralya efsanesi
Dünyada Orient Ekspres gibi birkaç tane daha çok ünlü tren yolculuğu var. Bunlardan biri Avustralya’nın efsanevi Ghan Ekspresi. Tren kıtanın en güneyindeki Adelaide’den kalkıp, kırmızı çölleri, dağları aşıp en kuzeydeki Darwin kentine kadar çıkıyor. Tren yolunun toplam uzunluğu 3 bin kilometre. Ghan’ın sefere başlama tarihi 1840’lara dayanıyor. O yıllarda kıtanın ortasındaki Simpson Çölü’nde ulaşım, Afganlı göçmenlerin yönetimindeki deve kervanları ile gerçekleştiriliyordu. İlk zamanlar Adelaide ile çölün ortasındaki Alice Spring arasında sefer yapan trene Afgan Ekpresi adı veriliyordu. Kısaltmayı çok seven Avustralyalılar, daha sonra bu trene Ghan demeyi tercih etti.
Tren hattının güneyden kuzeye kadar uzanması tam 70 yılda gerçekleştirildi.
Bu efsane trenin kompartımanları, bir evi aratmayacak kadar rahat. İçinde katlanabilir bir masa, bir gardırop, iki kişilik bir ranza, duş, lavabo, bir mini bar bulunuyor. Başkanlık Vagonu denen özel bölümde ise bir arkadaş grubunun veya kalabalık bir ailenin yolculuk etmesi mümkün. Bu vagonda dört yatak odası, özel bir salon, bar, oturma odası, özel aşçılı bir de mutfak bulunuyor. Bugünlerde aklım fikrim Ghan Ekspresi ile kıtayı kuzeyden güneye geçmekte. Gerçekleştirirsem anlatırım. (www.gsr.com.au)
SİBİRYA EKSPRESİ
Baştan başa 9 bin kilometre
Rüyalarımı süsleyen diğer bir yolculuk da, Trans-Sibirya Ekspresi ile Moskova’dan Japon Denizi kıyısındaki Vladivostok’a gitmek. Bir kaç kez gerçekleştirme aşamasına geldim ama her seferinde bir aksilik çıktı. Bir çok romana, filme konu olan yolculuğun uzunluğu tam 9 bin 236 kilometre. Yol boyunca tamı tamına yedi zaman dilimi değiştiriliyor. Çarlık döneminde ülkenin iki yakasını birleştirmek amacıyla yapılan tren yolunun inşaatı 25 yıl sürdü. Trans-Sibirya ilk seferini 1916 yılında gerçekleştirdi. Orta Asya’yı baştan sona geçen tren tam 90 istasyonda duruyor. Trans-Sibirya ile yolculuk etme şansını yakalamış arkadaşlarımla (Mustafa Oğuz, Mehmet Yılmaz ve diğerleri) konuştum. Bazıları bu yolculuğun kesintisiz yapılmasının insanı sıkabileceğini, dura dura gitmenin daha zevkli olacağını söyledi. Bazıları ise trenden hiç inmeden yapılacak yolculuğun büyük bir macera olduğunu belirtti. Ama herkes gerek Orta Asya steplerinden, özellikle Baykal Gölü’nün kıyısından geçerken pencerelere büyülü görüntülerin yansıdığında birleşti.
MAVİ TREN
En lüks, en sallantısız
Güney Afrika’da Johannesburg-Cape Town arasında çalışan bu trenin esas ismi Union Ekspres. Ama tüm vagonlar gece mavisi renginde olduğu için “Mavi Tren” olarak anılıyor. Bu tren dünyanın en lüks ve en sallantısız treni seçilmiş. Yolculuk ederken ne rayların tıkırtısını duyuyorsunuz ne de en ufak bir sallantıyı hissediyorsunuz. İçinde özel müzik seti, plazma televizyonu, barı, telefonu, küvetli banyosu bulunan lüks süit kompartımanlar, beş yıldızlı otel odalarından daha konforlu. Bunun için de 1600 kilometrelik yolculuğun bedeli tam 4 bin dolar. 1920’li yılların başından beri sefer yapan Mavi Tren’in bir başka özelliği de, dünyanın en ünlü aşçılarıyla çalışması. Ayda bir değişen şeflerin hazırladığı mönüleri tadabilmek için bu gezilere katılanlar çoğunlukta. (www.bluetrain.co.za)
TEKERLEKLİ SARAY
Hint klasiği
Bir başka ünlü tren ise Hindistan’da sefer yapan Tekerlekli Saray. Yeni Delhi’den kalkan trenin güzergahı üstünde, ülkenin en önemli turizm merkezleri bulunuyor. Trenin birbirinden konforlu tam 14 vagonu var. Bir zamanlar İngiliz generallerine ve racalara ait olan bu vagonlarda her türlü lüks mevcut. Her vagonda bir yatak odası, içinde televizyonu, barı olan bir salon, yemek odası ve mutfak bulunuyor. Bu trenle yapılan yolculuğun fiyatını öğrenemedim ama, bir servet ödemek gerektiğini tahmin edebiliyorum. (www.indianrailways.gov.in)
DİĞER LÜKS TRENLER
* İskoçya’nın eşsiz manzaraları arasında giden “The Royal Scotsman” ise trenler arasında en pahalısı. Sadece 36 yolcu alan ünlü trenin müthiş manzaralar arasında geçen yolculuğu dört gün sürüyor. (www.royalscotsman.com)
* Singapur-Bangkok arasında sefer yapan Oriental Ekspres de özellikle dillere destan mutfağı ile trenseverlerin gözde trenlerinden biri. (www.orient-express.com)
Bizde ise trenler, bir yerden bir yere ulaşmak için kullanılır. Kimse turistik amaçlı bir yolculuğa çıkmaz. Zaten trenlerin programları ve sundukları konfor da buna pek izin vermez.
Tren yolculuğunu sever misiniz? Acelesiz, tıkır tıkır, pencereden akıp giden manzaralar eşliğinde bir yolculuk. Ben çok severim. İlk uzun yolculuğumu Malatya’dan İstanbul’a yapmıştım. Bol eşyalı bir yolculuktu. “Nakli mekan” yapıyorduk. Küçüktüm. Pencereden yarı belime kadar sarkıp -annemin kızgın uyarılarına rağmen- lokomotifi görmeye çalışıyordum. Durmadan gözüm yaşarıyordu. Çünkü o zamanlar, lokomotifler kömürün gücüyle yürüyebiliyordu. Kömür tozları da havada uçuşup, gözüme giriyordu. Şimdiki trenler ise artık ağlatmıyor.
İkinci uzun tren yolculuğuna çıkmak için uzun süre bekledim. Gazeteciliğimin ilk yıllarıydı. Kaçakçılık röportajı için (çay, tütün, sigara, elektronik eşya) Mardin’e gitmem istenmişti. Niçin treni seçmiştim şimdi hatırlamıyorum. O taraflara uçak seferleri başlamamış mıydı? Veya o zamanlar gazetelerin habere ayırdıkları bütçeler çok mu kısıtlıydı?
Yolculuk iki gece üç gün sürmüştü. Konforsuz bir trendi (Güneydoğu Ekspresi). Sivas’a kadar kompartımanda tek başına yolculuk ettiğimi hatırlıyorum. Yanıma yolluk olarak bol konserve almıştım. O zamanlar şişe su satılmadığı için yanımdaki matarayı istasyonlarda dolduruyordum. Bir de ekmek takviyesi yapıyordum. Hafif tatlımsı, konserve zeytinyağlı dolmayı o günden beri çok seviyorum.
Tren Sivas’ta hınca hınç dolmuştu. Kışlalarına giden genç askerler ve onlara refakat eden ana-babalar. Köşeme sıkışıp kalmıştım. Ayıp olmasın diye konservelerimi de yiyemiyordum. Ama onlar bana peynir, katı yumurta, domates ikram ediyordu. O gezi sırasında hoş anılar yükledim belleğime.
Aradan yaklaşık 40 yıl geçti. Pek çok tren yolculuğu yaptım. Fakat trenlerle maceram henüz bitmedi. Şimdi hedefimde kurşun gibi giden trenler var. Onların hızından daha çok, penceresinden akıp giden manzaraların nasıl göründüğünü, renklerin o hızda nasıl birbirinin içine girdiğini, ağaçların nasıl sayılmaz olduğunu, hızın görüneni nasıl görünmez kıldığını merak ediyorum. Kurşun trene binip, nereye gittiğimi görememek için, göstermeyen pencerelerden bakacağım.
MAVİ TREN
En lüks, en sallantısız
Güney Afrika’da Johannesburg-Cape Town arasında çalışan bu trenin esas ismi Union Ekspres. Ama tüm vagonlar gece mavisi renginde olduğu için “Mavi Tren” olarak anılıyor. Bu tren dünyanın en lüks ve en sallantısız treni seçilmiş. Yolculuk ederken ne rayların tıkırtısını duyuyorsunuz ne de en ufak bir sallantıyı hissediyorsunuz. İçinde özel müzik seti, plazma televizyonu, barı, telefonu, küvetli banyosu bulunan lüks süit kompartımanlar, beş yıldızlı otel odalarından daha konforlu. Bunun için de 1600 kilometrelik yolculuğun bedeli tam 4 bin dolar. 1920’li yılların başından beri sefer yapan Mavi Tren’in bir başka özelliği de, dünyanın en ünlü aşçılarıyla çalışması. Ayda bir değişen şeflerin hazırladığı mönüleri tadabilmek için bu gezilere katılanlar çoğunlukta. (www.bluetrain.co.za)
BULUTLARA GİDEN TREN
And Dağları’nın zirvelerinde
En unutamadığım tren yolculuğunu Arjantin’in Salta kentinden bindiğim “Bulutlara Giden Tren - Tren A Las Nubes” ile yaptım. Bu tren And Dağları’nın zirvelerine tırmandı, tuz çöllerini geçti, kadınların fötr şapka giydikleri köylerde durdu. Lama denen hayvanları ilk kez bu köylerde sevdim. Ben dağların beş bin metre yüksekliğine ilk kez bu trenle tırmandım. Midem bulandı, başım ağrıdı, halim kalmadı. Ama pencereye yansıyan her görüntüye hayran kaldım. Leş arayan dev akbabaları da yine ilk kez bu trenin penceresinden gördüm. Ve koka yaprağını da ilk ve son kez bu trenin bir kompartımanında çiğnedim. Bu tren bir sürü ilkime imza attı. (www.trenalasnubes.com)
ORİENT EKSPRES
Anılarda kaldı
En lüks yolculuğumu ise “Orient Ekspres” ile Venedik-Londra arasında yaptım. Bu yolculukta kendimi kral gibi hissettim. Otel odasından lüks kompartımanda, kuş tüyü yastıklara yaslanarak, güzel köyleri, üzüm bağlarını, zirveleri karlı dağları, gürül gürül akan nehirleri seyrettim. Bu güzergahta pencereyi dolduran her görüntünün bir tabloyu andırdığını fark ettim.
Tren giderken kalkan şampanya kadehlerine eşlik ettim. Piyanonun kenarına dayanarak, piyanistten bildiğim parçaları çalmasını istedim (Humpry Bogart özentisi). İlk defa bir yolculukta takım elbise giyip, kravat taktım.
Yemek salonunda da aynı şıklıkla karşılaşmıştım; kristal kadehler, kolalı peçeteler, gümüş çatal, bıçak, kaşıklar, özel olarak üretilmiş porselen tabaklar... Yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu şimdi bile hatırlıyorum.
Verona, İnnsbruck, Zürih, Basel, Paris derken yolculuğun ilk kısmı Boulogne kentinde son bulmuştu. Oradan bir feribotun Orient Ekspres yolcuları için ayrılmış özel bir salonunda izzet ikram Manş’ı aşıp, İngiltere’nin Folkestone kentine varmıştık. Sonra yine lüks bir trene binip, bu muhteşem yolculuğa Londra’da, Victoria İstasyonu’nda noktayı koymuştuk.
1977’de İstanbul’a tarifeli seferlerine son veren Orient Ekspress, Avrupa’daki son seferini de 14 Aralık 2009’da yaptı ve tarihe karıştı.
GHAN EKSPRESİ
Avustralya efsanesi
Dünyada Orient Ekspres gibi birkaç tane daha çok ünlü tren yolculuğu var. Bunlardan biri Avustralya’nın efsanevi Ghan Ekspresi. Tren kıtanın en güneyindeki Adelaide’den kalkıp, kırmızı çölleri, dağları aşıp en kuzeydeki Darwin kentine kadar çıkıyor. Tren yolunun toplam uzunluğu 3 bin kilometre. Ghan’ın sefere başlama tarihi 1840’lara dayanıyor. O yıllarda kıtanın ortasındaki Simpson Çölü’nde ulaşım, Afganlı göçmenlerin yönetimindeki deve kervanları ile gerçekleştiriliyordu. İlk zamanlar Adelaide ile çölün ortasındaki Alice Spring arasında sefer yapan trene Afgan Ekpresi adı veriliyordu. Kısaltmayı çok seven Avustralyalılar, daha sonra bu trene Ghan demeyi tercih etti.
Tren hattının güneyden kuzeye kadar uzanması tam 70 yılda gerçekleştirildi.
Bu efsane trenin kompartımanları, bir evi aratmayacak kadar rahat. İçinde katlanabilir bir masa, bir gardırop, iki kişilik bir ranza, duş, lavabo, bir mini bar bulunuyor. Başkanlık Vagonu denen özel bölümde ise bir arkadaş grubunun veya kalabalık bir ailenin yolculuk etmesi mümkün. Bu vagonda dört yatak odası, özel bir salon, bar, oturma odası, özel aşçılı bir de mutfak bulunuyor. Bugünlerde aklım fikrim Ghan Ekspresi ile kıtayı kuzeyden güneye geçmekte. Gerçekleştirirsem anlatırım. (www.gsr.com.au)
SİBİRYA EKSPRESİ
Baştan başa 9 bin kilometre
Rüyalarımı süsleyen diğer bir yolculuk da, Trans-Sibirya Ekspresi ile Moskova’dan Japon Denizi kıyısındaki Vladivostok’a gitmek. Bir kaç kez gerçekleştirme aşamasına geldim ama her seferinde bir aksilik çıktı. Bir çok romana, filme konu olan yolculuğun uzunluğu tam 9 bin 236 kilometre. Yol boyunca tamı tamına yedi zaman dilimi değiştiriliyor. Çarlık döneminde ülkenin iki yakasını birleştirmek amacıyla yapılan tren yolunun inşaatı 25 yıl sürdü. Trans-Sibirya ilk seferini 1916 yılında gerçekleştirdi. Orta Asya’yı baştan sona geçen tren tam 90 istasyonda duruyor. Trans-Sibirya ile yolculuk etme şansını yakalamış arkadaşlarımla (Mustafa Oğuz, Mehmet Yılmaz ve diğerleri) konuştum. Bazıları bu yolculuğun kesintisiz yapılmasının insanı sıkabileceğini, dura dura gitmenin daha zevkli olacağını söyledi. Bazıları ise trenden hiç inmeden yapılacak yolculuğun büyük bir macera olduğunu belirtti. Ama herkes gerek Orta Asya steplerinden, özellikle Baykal Gölü’nün kıyısından geçerken pencerelere büyülü görüntülerin yansıdığında birleşti.
MAVİ TREN
En lüks, en sallantısız
Güney Afrika’da Johannesburg-Cape Town arasında çalışan bu trenin esas ismi Union Ekspres. Ama tüm vagonlar gece mavisi renginde olduğu için “Mavi Tren” olarak anılıyor. Bu tren dünyanın en lüks ve en sallantısız treni seçilmiş. Yolculuk ederken ne rayların tıkırtısını duyuyorsunuz ne de en ufak bir sallantıyı hissediyorsunuz. İçinde özel müzik seti, plazma televizyonu, barı, telefonu, küvetli banyosu bulunan lüks süit kompartımanlar, beş yıldızlı otel odalarından daha konforlu. Bunun için de 1600 kilometrelik yolculuğun bedeli tam 4 bin dolar. 1920’li yılların başından beri sefer yapan Mavi Tren’in bir başka özelliği de, dünyanın en ünlü aşçılarıyla çalışması. Ayda bir değişen şeflerin hazırladığı mönüleri tadabilmek için bu gezilere katılanlar çoğunlukta. (www.bluetrain.co.za)
TEKERLEKLİ SARAY
Hint klasiği
Bir başka ünlü tren ise Hindistan’da sefer yapan Tekerlekli Saray. Yeni Delhi’den kalkan trenin güzergahı üstünde, ülkenin en önemli turizm merkezleri bulunuyor. Trenin birbirinden konforlu tam 14 vagonu var. Bir zamanlar İngiliz generallerine ve racalara ait olan bu vagonlarda her türlü lüks mevcut. Her vagonda bir yatak odası, içinde televizyonu, barı olan bir salon, yemek odası ve mutfak bulunuyor. Bu trenle yapılan yolculuğun fiyatını öğrenemedim ama, bir servet ödemek gerektiğini tahmin edebiliyorum. (www.indianrailways.gov.in)
DİĞER LÜKS TRENLER
* İskoçya’nın eşsiz manzaraları arasında giden “The Royal Scotsman” ise trenler arasında en pahalısı. Sadece 36 yolcu alan ünlü trenin müthiş manzaralar arasında geçen yolculuğu dört gün sürüyor. (www.royalscotsman.com)
* Singapur-Bangkok arasında sefer yapan Oriental Ekspres de özellikle dillere destan mutfağı ile trenseverlerin gözde trenlerinden biri. (www.orient-express.com)