GeriSeyahat İstanbul karşamasından harikalar diyarına
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul karşamasından harikalar diyarına

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

Yemyeşil ormanları, upuzun sahili, dizi dizi yalıları, kartpostal gibi gölleri, binlerce yıllık antik yapıları, güler yüzlü köylüsü ve Osmanlı döneminden de eskiye dayanan köyleriyle metropolün en güzel kaçış yollarından biri... Beykoz, eski İstanbul’un nasıl bir yer olduğunu merak edenler için de ideal bir ziyaret rotası.

Beykoz, Üsküdar’dan başlayıp Şile’ye kadar uzanan kıyısıyla İstanbul’un en uzun sahil şeridine sahip ilçe. Türkler İstanbul’da ilk burayı mesken tutmuş. Roma İmparatorluğu döneminde Asya’dan, Horasan’dan çıkan Türk dervişlerinin gelip yerleştiği noktalardan biriymiş Beykoz. Osmanlı kayıtlarına göre ilçenin, tarihi 1260’lara dayanan köyleri var. Yani henüz Osmanlı yokken Beykoz’da Türkler yaşamış, köyler kurmuş. Beykoz’da eski geleneklerini sürdüren 20 köy var. Bunlar balıkçılık ve tarım yapılan köyler olarak ikiye ayrılıyor. Yemyeşil doğası, gölleri, hayvanları ve güler yüzlü insanıyla Beykoz’un köyleri yanı başındaki devasa metropole rağmen doğal yapısını büyük ölçüde koruyor. Üstelik köyler şehre bir otobüslük yol mesafesinde.

En tepeden Boğaz...

Beykoz’un köylerini gezmek için Beykoz sevdalısı tarihçi-rehber Mehmet Dilbaz’la birlikte çıktığımız yolculuk iki tarafı da ağaçlarla kaplı kartpostallık bir yolla başladı. İlk durağımız Beykoz merkezden sadece 10 dakika uzaklıktaki Yuşa Tepesi; Boğaz’ı en yüksekten görebileceğiniz noktalardan biri. Burası hem bir koru hem de Boğaz’ı en iyi fotoğraflayabileceğimiz konumda. Bir rivayete göre Yuşa Peygamber, Musa Peygamber’le birlikte Boğaziçi’ne gelmiş ve vefat ederek tepeye gömülmüş. Ama tepenin tarihçesi ilkçağ dönemine kadar gidiyor. Yapılan arkeolojik kazılarda, sütun başları, sütunlar, Roma dönemi, hatta pagan tapınağına ait kalıntılar ortaya çıkmış. Bu kalıntıların bazıları İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Tepedeki, Osmanlı’dan günümüze kalan cami, Cumhuriyet döneminde restore edilmiş.

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

Eski İstanbul

Tepede bol bol fotoğraf çekip, banklarda oturup manzaranın tadını çıkarmalı. Bundan sonra adım attığımız her yerde farklı bir manzara bizi bekliyor, hepsi birbirinden etkileyici. Buradan otomobille 7-8 dakika uzaklıktaki Anadolukavağı’na inen yol da içimizi açıyor... Anadolukavağı ve Rumelikavağı’nda geçen kavak, her ne kadar ağaç türü olarak düşünülse de ‘kavak’ aslında Osmanlı’da gümrük istasyonu demek. Bir nevi Boğaz’ın giriş karakolu. Kolera ve veba salgını olduğu dönemlerde, Anadolukavağı’na karantina istasyonları yapılmış. Boğaz’a gemi geldikten sonra 40 gün burada bekletilip ardından şehre girişine izin veriliyormuş. Anadolukavağı eski İstanbul’un nasıl olduğunu görmek isteyenler için ideal bir ziyaret rotası. Boğaz hattına dizili yalıları, kayıkhaneleri, yemyeşil ormanlarıyla Boğaziçi köyü kimliğini taşıyor. Biraz yürüyüş ve bir kahvaltı molası lazım çünkü buranın serpme kahvaltıcıları meşhur. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Ama fazla da dalmayın, daha görülecek çok yer var.

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

1000 yıllık Bizans kalesi

Afiyetle içilen bir çayın ardından yakındaki Yoros Kalesi’ne geçiyoruz. Burası hemen Anadolukavağı’nın yukarısı, 2 dakika sürüyor yol. Tırmanmaya üşenmeyin, zorlu değil, araçlar kolaylıkla çıkabiliyor. Çıktığınıza da fazlasıyla değiyor. Burası Boğaz’ı en geniş açıdan göreceğiniz nokta. İki burcun üzerindeki Cenova armalarından dolayı Ceneviz Kalesi olarak bilinse de Yoros Kalesi, Bizans döneminde yapılmış. Ancak yaptırıldıktan kısa bir süre sonra Cenevizlilerin kontrolüne geçen kale, Yıldırım Beyazıt’ın ele geçirdiği döneme kadar onların kontrolünde kalmış. Osmanlı döneminde yeniçeri bölüğü yerleştirilmiş ve zamanla içinde camisi, mahkemesi ve mezarlığı olan bir köy oluşmuş. Evliya Çelebi ‘Seyahatname’sinde burası için “Son derece mamur, güzel bahçeleri olan güzel bir Yoros Köyü var içerisinde” diyor.

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

En lezzetli balıklar

Yoros Kalesi’nden sonra yolumuzun üzerinde Boğaz’ın Beykoz sınırları içerisindeki en güzel köylerinden bir diğeri olan Poyrazköy var. Burada bir balık molası verelim. Bu köyde de yine bir Cenova kalesi kalıntısı var. Şehrin fethiyle birlikte, Trabzon ve Rize’den yerleşimciler getirilmiş. Köylülerin birçoğunun kökeni Karadeniz. Bundan dolayı köyde Karadeniz yemekleri ve balıkçılık hâkim. Karadeniz’den gelen balıkların tutulduğu ilk liman Poyrazköy Limanı. Karadeniz’in soğuk sularında yağlanan balıkların ilk durağı da burası. Dolayısıyla İstanbul’da en lezzetli balık burada yenirmiş... Poyraz Sahil Balık Restoranı hem balığa hem de Boğaz manzarasına doymak isteyenler için...

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

El değmemiş ve doğal

Poyrazköy’e yaklaşık 15 dakika uzaklıktaki Anadolufeneri, hiçbir yapılaşmanın olmadığı, Boğaz’ın doğallığını korumuş köylerinden biri. Ahali Karadenizli. Beykoz büyürken coğrafyasının benzerliği Karadenizlileri kendine çekmiş. İstanbul Boğazı’nın en kuzey noktasındaki Anadolufeneri ismi Boğaz’ın girişine 18’inci yüzyılda dikilen fenerden geliyor. Elektrikli modern feneri Kırım Savaşı zamanında Fransızlar 1854’te yaptırmış. Köyün içindeki I. Abdülhamit dönemine ait 1780’li yıllardan kalma cami de görülmeye değer.

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

HAFTA SONU POLONEZKÖY’DE KONAKLAYIN

1830’larda Varşova’da dönemin yönetimine dair bir isyan başlıyor. Varşova muhalefetinin bir grubu, Osmanlı topraklarına kaçıp İstanbul’a sığınıyor. Dönemin padişahı Sultan Abdülmecit onlara Beykoz tarafında bir yere köy kurabilme hakkını veriyor. Bu bölgeden kendi paralarıyla arazi satın alan Polonya’dan gelenler, başlarındaki Prens Adam Czartoryski’nin isminden yola çıkarak Adampol (Adam’ın Tarlası) diye bir köy kurmuş. Adampol Köyü ilk başlarda 30-40 haneliyken, sıkıntı çekmeye başlayan Polonyalıların kaçıp buraya yerleşmesiyle büyümüş. İsmi Cumhuriyet döneminde Polonezköy’e dönüşmüş. Köyde, 1960’lara kadar yoğun Polonyalı nüfusu varken, 1970’lerde Avrupa, ABD ve Kanada’ya göçle azalmış. Günümüzde çok fazla olmasa da Polonya kökenliler yaşamaya devam ediyor. Polonezköy Tabiat Parkı, Cam Sanat Merkezi, Arıcılık Müzesi ve Mantar Evi Polonezköy’de görülmesi gereken yerler. Uğramışken Gülayım Bahçe’nin nefis gözlemelerinden yemeden ve gerçek Polonya mimarisine sahip Mari’s House Cafe’de anne kremasıyla yapılan katkısız Polonez pastasını ve vişne şerbetini tatmadan dönmeyin. Bölgede konaklamak için de birçok pansiyon alternatifi var.

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

BEREKETLİ TOPRAKLAR

Beykoz hem konumu hem de köyleriyle İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı için önemli bir yerleşim olmuş. Verimli topraklarıyla Osmanlı döneminde İstanbul’u besleyen birkaç önemli noktadan biriymiş. Patlıcan, soğan gibi sebzeler, karpuz-kavun gibi meyveler Beykoz köylerinden temin edilmiş. Ceviz, fındık gibi yemişler de köylerde yetiştirilirmiş. Özellikle de ıhlamuru meşhurmuş. Beykoz’un köylerinden çıkan suların da şöhreti bir zamanlar dillere destanmış. Osmanlı keyifçileri dünyanın en lezzetli sularının Beykoz kaynaklarından çıktığını söylermiş. Günümüzde bu köylerin doğallığını büyük ölçüde koruması çok değerli. Beykoz, halen İstanbullulara nefes alma, doğanın verdiği nimetlerden faydalanma gibi imkânlar sağlıyor.

İSTANBUL’UN EN KÜÇÜK KÖYLERİNDEN…

Göllü Köyü, Beykoz’un en eski, İstanbul’un en küçük köylerinden. İstanbul’a 56, Beykoz’a 24 kilometre uzaklıkta. 350 kişilik köy nüfusu geçimini hayvancılıktan sağlıyor. Köye adını veren Göllü Barajı ise her mevsim güzel ve İstanbul’dan bolca ziyaretçi çekiyor.

İstanbul karşamasından harikalar diyarına

SAHİPSİZ KÖPEKLER HER YERDE

Beykoz’da, o kadar çok sahipsiz köpekle karşılaşıyoruz ki... Sebebi de köpek sahiplenip bakamayan kişilerin ormanlık arazi olduğu için sağa sola köpeklerini bırakması. Üstelik yol boyu karşımıza çıkanların pek çoğu cins köpeklerdi. Belediye hayvanlara baksa da artık yetişemez hale gelmiş. Çok sayıda köpek açlıktan ve bakımsızlıktan hastalanıyor, ölüyor burada.

False