GeriDünya Daha Büyük Dört mevsim Amerikan rüyası: Miami
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dört mevsim Amerikan rüyası: Miami

Dört mevsim Amerikan rüyası: Miami

Yaralı Yüz filmi ve Will Smith'in aynı isimli şarkısıyla akıllarımıza yerleşen Miami, Amerika’nın popüler turistik şehirlerinden biridir ve dünyanın dört bir yanını gezmeye meraklı seyahat ehlinin ajandasında yer alır.

Amerikan sinemasını ve dizilerini takip edenlerin gözleri en azından Ocean Drive ve South Beach’teki sahneler sayesinde Miami’ye aşinadır. Ama bu sahneler nedeniyle Miami hafızalara daha çok eğlence yönüyle yerleşmiş.

Her anı eğlence dolu

Gündüz başlayan hareketli hayat gece boyunca devam eder fakat siz Miami’nin deniz ve kumla sürüp tekrarlanan bir döngüden ibaret olduğunu sanmayın. Evet, Miami genelde delidolu bir yerdir ve eğlence, Amerikalının dünyasında adeta ketçap gibi hayatın her anına ve her olaya enjekte edilebilen bir iksir olduğundan, Miami’de de umulmadık şekillerle karşınıza çıkabilir. Mesela Wynwood’da binaların grafiti sanatçıları eliyle güzelce boyandığını görünce gülümsersiniz. Ama aynı boyaların Life in Color festivalinde insanlara püskürtüldüğünü ve herkesin tepeden tırnağa rengârenk dolaştığını görünce şaşırırsınız. Adam boyundaki tekerleklere sahip kamyonetlerin (Monster Truck) yarıştırıldığı yerlerden biri de Miami’dir.

Dört mevsim Amerikan rüyası: Miami


Şehri keşfetmeye South Beach’le başlayın

Burası Miami'nin kalbidir; meşhur Ocean Drive caddesi, 1920’li yapıların dizildiği Art Deco bölgesi, Lincoln ve Washington caddeleri hep bu bölgenin içindedir. Okyanusla komşu olan Ocean Drive Caddesi telaşlı ve büyük bir şehrin parçası olmaktan çok, palmiye ağaçlı bir sahil kasabası gibi görünür gündüz saatlerinde. Miami’yi pek tanımayıp vakit geçirilebilecek bir şeyler arayanlar bir kafeye oturup kumsalı, patenle kayanları, bisiklet ve koşuyla form tutanları izleyip geceyi bekler. South Beach bölgesinin diğer damarlarından Lincoln Road Mall ve Washington caddelerinde ise insanlar hem vitrinlere bakmak hem de alışveriş yapmak için dolanır. Ama siz bunları sıkıcı buluyorsanız harika; işte şimdi Miami’nin arka sokaklarını konuşmaya başlayabiliriz.

Bu şehir eğlencenin zirve yaptığı bir merkez olarak anılıyor demiştik, bu yüzden zengin sanat ve kültür aktiviteleri ikinci planda kalıyor. Oysa burası Büyük Florida Operası’nın büyüleyici eserler sahnelediği, Miami Senfoni Orkestrası’nın konserlerinin ritüel gibi dinlendiği; Actor's Playhouse ve Miracle Theater gibi sıkı oyunlara perde açan tiyatroların bulunduğu bir şehirdir. Buna elektronik müzikten reggae’ye uzanan müzik festivallerini, kitap fuarını ve o eğlence iksirli karnavalları eklersek şehrin sanat dünyasındaki rolü daha da belirginleşir. Sonuç; Miami’ye gelince bu merkezlerde bir etkinlik olup olmadığına bakmakta fayda var.

Şimdi tekrar gündüze dönelim; Miami’de ikinci, üçüncü ve sonraki günlerinizi de dolduracak pek çok şey var ama söze denizle başlayalım. Vaktiniz yeterliyse Key West’teki Fort Zachary Taylor bir gün ayırmaya değecektir. Her şeyden önce farklı bir yol deneyimi yaşayacaksınız, zira Key West’e adaları birbirine bağlayan deniz üstündeki bir otobandan gidiliyor. Eğer gecelemek isterseniz artık otel olarak hizmet veren eski evlerden birini seçebilirsiniz. Kuzey Amerika kıtasının en uç noktasında okyanus keyfi South Beach’tekinden daha güzeldir ve adanın gezilecek yerleri de çoktur.

Dört mevsim Amerikan rüyası: Miami


Eğer Miami’den uzaklaşmayacaksanız galerilerin olduğu sanat bölgesi ve butiklerin yerleştiği moda bölgesi olarak iki kısma bölünen Wynwood’u, sonra da Kübalıların yaşadığı ve yerel lezzetleriyle namlı Küçük Havana mahallesini gezebilirsiniz. Burası şehirden ayrı bir dünya gibi duruyor ve ilk bakışta tedirgin ediyor. Gittiğimiz kafede bir mahalleli bize bir hediye vermek istediğini söyleyip elinde iki tane palmiye yaprağı ile çıkageldiğinde merakımız büsbütün artmıştı. Bunu dakikalar içinde bir gül ve balık şeklinde örerek ellerimize güzel bir "Little Havana" hatırası bırakınca fikrimiz değişti. Kübalıları görmeye giderseniz ardına Florida burnunda fosforlu beyaz bir sütun gibi parlayan Key Biscane adlı deniz fenerini ekleyin. 1825’te dikilen 20 metrelik bu tuğla kuleyi programa katarsanız plaja inip okyanusun keyfini sürer sonra da hemen yanındaki ormanda güzel bir piknik yapabilirsiniz.

Son olarak Miami’nin gerçekten görmeye değer tabiat parklarından bahsedelim ki buralar, çocuklu aileler için de şahane. Everglades Ulusal Parkı’ndaki panterler ve Amerika timsahı, selfie’ye pek uymasa da uzaktan güzel fotoğraflar verirler. Biscayne Ulusal Parkında ise su dünyası özetlenmiş, akvaryumlar, mercanlar epey vaktinizi alır. Kuşlara meraklıysanız Downtown'daki Parrot Jungle Island, kaplan, orangutan gibi diğer sakinleriyle sizi bekliyor. Bu bolluk şehrin hayvanat bahçesi Miami Metrozoo ile devam ediyor. Miami, Amerika’ya gelmişken uğranacak bir şehir değil, bizzat görmek için Amerika’ya kadar gitmeye değecek bir şehir, bunu rahatça söyleyebilirim. Üstelik yılın her dönemi sıcak ve güzel...

Miami rehberi

Yeme-İçme

Klasik Amerikan kahvaltısını Harriet & Bob's Bagel Cove'da deneyebilirsiniz. Özellikle krepleri oldukça lezzetli. Farklı dünya mutfaklarından tatmak isterseniz Little Havana'daki El Cristo Restaurant'ta Küba mutfağının lezzetlerini deneyimleyebilirsiniz.

Konaklama

Ocean Drive çevresindeki butik oteller iyi bir tercih ama daha konformist bir tatil düşünürseniz Turnberry Isle tam aradığınız otel olacaktır. Şehrin kuzeyinde yer alan otelin oldukça büyük bir golf sahası var.

Yap

Bayside Marketplace’e gidip Forrest Gump filminin çekildiği Bubba Gump restorandan hediyelik eşya alabilirsiniz. Coral Castle açık hava müzesini gezebilirsiniz.

 

False