Son Güncelleme:
Doğu Anadolu’da etkileyici bir rota VAN SİİRT BİTLİS
Yolunuz düşerse Van Kalesi’nin tepesindeki minareden güneÅŸin göl üzerindeki batışını izleyin. Siirt de görmeye deÄŸer bir kent. Bitlis’e gelince...Van, Türkiye’nin en yüksek ve en çok güneÅŸ alan kentlerinden biri. Deniz seviyesinden 1720 metre yükseklikteki bu topraklarda, DoÄŸu Anadolu’ya hayat veren çok önemli bir kaynak var; Van Gölü. Bugün Van’daki kültürel zenginliÄŸi oluÅŸturan sadece buraya en uzun süreyle yerleÅŸmiÅŸ olan Urartular deÄŸil. Hititler, Hurriler, Persler, Medler, Selçuklular ve Osmanlılar’ın da bu mozaikte izleri var.Yolunuz düşerse Van Kalesi’nin tepesindeki minareden güneÅŸin göl üzerindeki batışını izleyin. Siirt de görmeye deÄŸer bir kent. Ulu Camii, türbeleri, Ä°brahim Hakkı Hazretleri Müzesi, cas evleri, sabatları, Botan Çayı ve Vadisi, Pervari balı, battaniyeleri, bıttım sabunu, büryan kuyu kebabı ve perde pilavı gibi sayısız yöresel yemeÄŸi ve özellikle fıstığıyla, daha yakından tanımanın ÅŸaşırtıcı ve eÄŸlenceli olabileceÄŸi bir yer. Bitlis’e gelince...Ä°lk bakışta biraz köhne görünüşlü olsa da aslında atmosferi olan bir kent.En çok güneÅŸ alan kentlerimizden biriVan, Türkiye’nin en yüksek kentlerinden biri. Deniz seviyesinden 1720 metre yükseklikteki bu topraklarda, DoÄŸu Anadolu’ya hayat veren çok önemli bir kaynak var; Van Gölü. Türkiye’nin bu en büyük gölüne Vanlılar, ‘’deniz’’ diyorlar. Göl, aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölü. 20 bin yıl önce bir tatlı su gölü olan Van Gölü’nde bugün endemik olan tek bir canlı yaşıyor: Ä°nci kefali. Dünyada sadece Van Havzası’ndaki göllerde bulunuyor. Buzul Çağı’nda Nemrut Dağı faaliyete geçince, akan lavlar gölün yan kollarıyla baÄŸlantısını kesmiÅŸ ve göl yavaÅŸ yavaÅŸ tuzlanırken, bütün canlılar da ölmeye baÅŸlamış. Gölün suları sodalı olduÄŸundan, bazen kadınların çamaşırlarını, sabun veya deterjana gereksinim duymadan yıkamalarına rastlamak mümkün. Van’daki yaÅŸam, M.Ö. 4 bin yıl öncesinden bugüne kadar kesintisiz devam etmiÅŸ. Bugün Van’daki kültürel zenginliÄŸi oluÅŸturan sadece buraya en uzun süreyle yerleÅŸmiÅŸ olan Urartular deÄŸil. Hititler, Hurriler, Persler, Medler, Selçuklular ve Osmanlılar’ın da bu mozaikte izleri var. Van, Türkiye’nin en çok güneÅŸ alan illerinden biri ve en güzel zamanı, 15 Mayıs- 15 Haziran arası. Bademlerin yanında, mor, sarı, tüm kır çiçekleri açıyor. Ayrıca ekim-kasım da iklim olarak, rahat gezilebilen aylar.Van merkeze beÅŸ kilometre mesafede, Eski Van yani TuÅŸpa var. Burada birarada bulunan antik döneme ait kalıntılar arasında en görkemlisi Van Kalesi. Urartu kalelerinin en etkileyicilerinden. En iyi zaman günbatımından 1.5 saat önce. Tepedeki minareye çıkınca, hem güneÅŸ Van Gölü’nün üzerinden batıyor, hem de bütün TuÅŸpa ayaklar altında. AÅŸağıda eski yerleÅŸimlerin olduÄŸu yerlerde, Hüsrev PaÅŸa Külliyesi ve Kaya Çelebi Camii var. Bilinen en eski Urartu metni bu kalede bulunmuÅŸ. Kaledeki bir baÅŸka önemli yazıt da ‘’Horhor Yazıtları.’’AH TAMARA, AH TAMARAVan’dan Edremit yönüne, gölü güneyden dolaÅŸan yol, 43 kilometre sonra GevaÅŸ Akdamar Ä°skelesi’ne varır. Buradan yapılan 25 dakikalık bir tekne yolculuÄŸuyla, Akdamar Adası ve Akdamar Manastır Kilisesi’ne varılıyor. Kesme taÅŸtan yapılan bu Ermeni kilisesinin ünü, Adem’le Havva’dan baÅŸlayan ve her biri bir hikaye anlatan duvarlarındaki rölyeflerinden geliyor. Haç planlı kilisenin Ahlat taşından yapılma duvarları, dinleri birleÅŸtirmekle kalmıyor, ışığın geldiÄŸi yöne doÄŸru farklı renkler alıyor. Adının nereden geldiÄŸini anlayabilmek için efsanesini bilmek gerekir. Efsaneye göre, BaÅŸkeÅŸiÅŸ, güzeller güzeli kızı Tamara’yı kimselere göstermezmiÅŸ. Bir gün, GevaÅŸ sahillerinde balıkçılık yapan bir delikanlı, Tamara’yı görmüş ve aşık olmuÅŸ. AÅŸk karşılıklıymış ve Tamara geceleri sahile iner, kayalıklar arasında bir mum yakıp sevgilisini beklermiÅŸ. Delikanlı mum ışığına doÄŸru yüzerek kıyıya ulaşırmış. Bir gece, delikanlı sevgilisine doÄŸru yüzerken, durumu farkeden baba, kızının elindeki mumu alıp, adanın etrafında dolaÅŸtırmış. Yolunu ÅŸaşıran delikanlı, ‘’Ah Tamara... Ah Tamara’’ diyerek, dalgaların arasında, kaybolup gitmiÅŸ. Tamara da sevgilisine kavuÅŸmak için kendini göle bırakmış. Zamanla, adanın ismi Akdamar olmuÅŸ. Yola yakınlığı ve turistik olması nedeniyle, Van’a gelen hemen hemen herkes Akdamar Adası’na uÄŸrar. Oysa gölde, daha ıssız birçok ada ve üzerlerinde de ilginç kiliseler var. GevaÅŸ Ä°skelesi’nden tekne bulmak mümkün ancak grup deÄŸilseniz, pahalı. EÄŸer Van Ä°skelesi’nden tekneler kalkıyorsa, yolculuk daha kısa ve dolayısıyla daha ekonomik. Bu adaların içinde en çok ilgi çeken Çarpanak Adası’na yolculuk 2.5 saat sürüyor. Adada 9. yüzyılda yapılan ve 15. yüzyıla kadar faaliyetini sürdüren Saint Jean Kilisesi var. Burası aynı zamanda kuÅŸ göç yollarının Anadolu’daki son durağı. Nisan ve mayıs aylarında, kuÅŸ çeÅŸitliliÄŸini görmek için, dünyanın her yerinden meraklılar geliyorlar. Ancak ada, martılara zarar vereceÄŸi gerekçesiyle tam olarak turizme açılmıyor. Yedi tepe üzerine kurulu Evliyalar DiyarıTarım ve hayvancılıktan baÅŸka hiçbir geçim kaynağı olmayan, sanayisi geliÅŸmemiÅŸ, dışarıya göç veren bir kent Siirt. Bir havaalanına sahip olmasına raÄŸmen, iptal edilen Siirt seferleri, kendine has hoÅŸluklarını koruyabilmiÅŸ olan bu kentin, deÄŸerlerini turizme yansıtabilmesine de fırsat vermedi. Oysa Siirt, görmeye deÄŸer bir kent. Ulu Camii’si, türbeleri, Ä°brahim Hakkı Hazretleri Müzesi, cas evleri, sabatları, Botan Çayı ve Vadisi, Pervari balı, battaniyeleri, bıttım sabunu, büryan kuyu kebabı ve perde pilavı gibi sayısız yöresel yemeÄŸi ve özellikle fıstığıyla, daha yakından tanımanın ÅŸaşırtıcı ve eÄŸlenceli olabileceÄŸi bir yer. Kentin tarihine yön verenler, Samiler, Babiller, Asurlar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar... En ÅŸaÅŸaalı devirler önce Araplar’ın sonra da Selçuklular’ın zamanında yaÅŸanmış. Eski mahallelerin dar sokaklarında, Yemen’de rastlanan türden, Araplar’dan kalma evler var. Kentteki en belirgin izlerse Selçuklular’a ait. Kentin sembolü ve en görkemli tarihi eseri, 12 yüzyıla ait Ulu Cami. Caminin, ancak bugüne orijinal haliyle kalabilmiÅŸ olan minaresi görmeye deÄŸer. Zaman içinde yıpranmış ve biraz yana eÄŸilmiÅŸ olsa da, minarenin turkuvaz renkteki çinileri hálá göz alıcı. Kentin bir baÅŸka dikkat çekici yapısı da 1977’de Ahlat taşından yapılan Saat Kulesi.Yedi tepe üzerine kurulu Siirt, bir ‘’Evliyalar Diyarı.’’ Kentin neredeyse her tepesinde, Türkiye’nin dört bir yanından inançlıların akın ettiÄŸi türbeler bulunuyor. Bunların içinde iki önemli türbe var. Biri, Siirt- Bitlis yolunun 50. kilometresinde, Baykan ilçesinde, yılda yaklaşık 400 bin kiÅŸinin ziyaret ettiÄŸi, Veysel Karani Türbesi, diÄŸeriyse kent merkezine yedi kilometre mesafede, Tillo’daki (Aydınlar) Ä°brahim Hakkı ve Ä°smail Fakirullah Türbesi. Ä°kincisi, farklı bir özelliÄŸiyle sivriliyor. Ä°nananların adak adadığı bu türbe, ayrıca çağının ilerisinde çok ilginç bir bilimsel buluÅŸun da gerçekleÅŸtirildiÄŸi yer: 1655 yılında Erzurum’da doÄŸan Ä°brahim Hakkı, hocası büyük bilgin Ä°smail Fakirullah Hazretleri’nin gösterdiÄŸi yolda, birçok buluÅŸa ve önemli esere imza atmış. Hocasının türbesi için yaptığı ÅŸaşırtıcı ışık düzeneÄŸinin yanısıra coÄŸrafyadan pedagojiye, astronomiden kriminolojiye ve matematikten biyolojiye, hemen hemen tüm bilim dallarını içeren, iki ciltlik ansiklopedik eseri, Marifetname, bu yüzyılda dahi hayranlık uyandıracak özelliklere sahip. Bugün Ä°brahim Hakkı Hazretleri’ne ait eÅŸyalar, altıncı kuÅŸak torunu Mehmet Metin Toprak’ın evinin alt katındaki Ä°brahim Hakkı Hazretleri Müzesi’nde (Her gün açık ancak saatleri belli deÄŸil, eÄŸer ararsanız, bir kiÅŸi bile olsanız, memnuniyetle açacaklardır. Fakirullah Mah., Tillo, 0484 461 20 02, 0532 291 58 15) sergileniyor. MAÄžARALAR TURÄ°ZME AÇILIYOREski Siirt’te gezerken, kentin mimari dokusuna damga vuran, buraya özgü iki terimi de öğrenebilir ve nesli tükenmek üzere olan örneklerini görebilirsiniz. ‘’Cas’’ ve ‘’Sabat’’... Özel bir harçla yapıldığından, halk tarafından ‘’cas evleri’’ olarak adlandırılan, Arap hakimiyeti döneminden kalma bu evlerin, ihtiÅŸamlı boyutlarının yanısıra kapı ve pencerelerindeki işçilik de etkileyici. Özellikleri, ısı ve ses yalıtımını saÄŸlıyor olmaları. Sabatlar ise evleri ve sokakları birbirine baÄŸlayan geçitler. Mardin’deki abbaraları andıran, kışın kötü hava koÅŸullarından yazınsa sıcaktan koruyan bu küçük tüneller, artık kentin nostaljik görüntülerinden. Kuzeyinde Bitlis, doÄŸusunda Van, güneyinde Şırnak ve Mardin, batısında Batman olan Siirt’in topraklarının büyük bir bölümü daÄŸlarla kaplı. Seyyahlar ve tarihçiler Botan Vadisi’nde ‘’balta girmemiÅŸ ormanlar’’dan ve ‘’iki kiÅŸinin zor kucaklayacağı aÄŸaçlar’’dan bahsediyorlar. Bugün bunlara dair hiçbir iz yok. Kıvrılarak akan ve Dicle’ye dökülen Botan Çayı’nda ve vadide, bir dönem rafting ve yamaç paraşütü yapılmıştı. Ayrıca Botan Çayı’nın kıyısında, bu daÄŸlık bölgede yaÅŸayanların kullandıkları doÄŸal ve kayalıklara oyulmuÅŸ maÄŸaralar, yavaÅŸ yavaÅŸ turizme açılıyor. MaÄŸaraların merdivenleri, mezar odaları, vadiyi seyretmek için yapılan terasları belirgin. Cami olarak kullanılan bir maÄŸara bulunduÄŸu gibi, bugün bu maÄŸaralardan ikisi yüzyıllardır kaplıca olarak kulanılıyor. Siirt- Eruh yolu üzerindeki Billoris Kaplıcaları, kent merkezine 16 kilometre mesafede. Hafta boyunca açık olan ve kapalı bir havuz ÅŸeklindeki kaplıcanın, sıcaklığı 35 dereceye varan kükürtlü sularında ÅŸifa arayanlar oldukça fazla. Kent merkezine 3 km mesafede, Botan Vadisi’ne hakim bir tepede, kayalıkların en yüksek yerinde bulunan ve TaÅŸbaşı olarak bilinen büyük maÄŸara da kentin ilgi çeken noktalarından. Bu derin vadiden yükselen kayalıkların hem formları ilginç hem de aÅŸağıda, kıvrım kıvrım ilerleyen Uluçay’a (Botan Suyu) bakmak ürpertici. Köhne ama atmosferi varSiirt’ten, Baykan, Tatvan- Van yönünde ilerlerken, 100 kilometre mesafede, derin bir vadi içine kurulmuÅŸ, Bitlis var. 1550 metre yükseklikteki Bitlis, ilk bakışta biraz köhne görünüşlü olsa da aslında atmosferi olan bir kent. Yıllardır süren ekonomik çıkmaz ve iÅŸsizlik, Bitlisliler’in asık suratlı olmasına neden olduÄŸundan, kent dışarıdan gelenlere pek de konuksever görünmüyor. Belki de biraz bu yüzden, beÅŸ bin yıllık tarihine raÄŸmen, çok az turist burada vakit geçirmeyi göze alıyor. Burası, kışın taÅŸkınlara neden olan, yazın da kuruyan Bitlis Çayı’nın ortasından geçtiÄŸi tek caddelik bir kent. Eski evlerdeki yazıtlardan da anlaşıldığı gibi, I. Dünya Savaşı’ndan önce, burada kalabalık bir Ermeni nüfusu varmış. Asırlar boyu, depremlerden zarar gören kentin binalarında, bugün hálá ilkel saÄŸlamlaÅŸtırma yöntemlerine rastlamak mümkün. Ana caddesinde yürürken, beÅŸ bin yıllık tarihi hakında pek fazla ipucu vermeyen ve tarihi boyunca, Pers, Asur, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi uygarlıkların hakimiyetinde kalan kente birkaç saat ayırarak, kale, cami, medrese, türbe, kervansaray gibi yapılarını görmek mümkün. Bitlis adını, M.Ö. 4. yüzyılda, Büyük Ä°skender’in kaleyi yaptıran komutanlarından olan Bedlis’ten alıyor. Sert bir kaya üzerine kurulmuÅŸ, yamacın en uzak noktasındaki kente hakim Bitlis Kalesi’nde eskiden bir han sarayı, han, yaklaşık 300 ev, bir cami, aÅŸağı kalede ise demir kapılı bir çarşı, bir bedesten ve yine birkaç yüz ev varmış. Kaleye 5- 10 dakikada, kıvrılarak yükselen bir yoldan çıkmak mümkün. Tutunacak bir yer olmadığından, dikkatli olmakta yarar var. Kalıntılar oldukça az ancak manzara görmeye deÄŸer. Bugün Turizm Danışma’nın bulunduÄŸu ve dönemin en önde gelen bilim merkezlerinden olan Ä°hlasiye Medresesi, bir Selçuklu eseri. Åžerefiye Sokak’taki Åžerefiye Külliyesi’nin özellikle giriÅŸ kapısındaki süslemeleri görmeye deÄŸer. Åžerefiye Camii’nden baÅŸka, Bitlis’in ünlü türküsüne konu olan beÅŸ minarenin ait olduÄŸu camiler ÅŸunlar: Gökmeydan Camii, Ulu Cami, Kale Altı Camii, Meydan Camii. Bunların içinde, Gökmeydan Camii görülebilir. Belediye otobüs durağından yukarı doÄŸru çıkan merdivenler, etrafı duvarlarla çevrili külliye benzeri Küfrevi Türbesi’ne varır. Burada, Bitlis’in yüksek duvarlarla sokaktan soyutlanmış, kesme taÅŸtan, düz toprak damlı eski evleri görülebilir. Taç kapılı giriÅŸleri, taç döşemeli avluları ve meyve aÄŸaçlarıyla dolu bahçeleriyle, bu evler, kentin iç karartan ana caddesine bir tezat oluÅŸturuyor. Bitlis’ten Tatvan’a giderken, yol üzerinde saÄŸda, El Aman Kervansarayı var. Bu yıkık ancak ihtiÅŸamını bir ölçüde koruyabilmiÅŸ kervansaray, Anadolu’nun en büyük kervansaraylarından. Tatvan, krater gölleri, Ahlat taşıBitlis’in 20 kilometre kuzeydoÄŸusundaki Tatvan, Nemrut Dağı Krater Gölleri’ni görmek ve Van Gölü’nün kuzey ya da güney kıyılarında yapılacak bir yolculuÄŸa baÅŸlamak için, bir tür geçiÅŸ noktası olmasından fazla bir ÅŸey sunmuyor. Ancak Bitlis’teki konaklama ve yemek sıkıntısı burada fazlasıyla çözülüyor. Buradan Van’a giden otobüsler, gölün güney kıyılarını takip eder. Virajlı ve uzun olan, Ahlat ve Adilcevaz’dan geçen kuzey yolu da Van’a varır. Nemrut Dağı Krater Gölleri 1441 yılında, son defa lavlarını püskürten Nemrut Yanardağı’nın, Adıyaman Káhta’daki Nemrut Dağı’yla hiçbir ilgisi yok. Bu ıssız, durgun ve ürpertici coÄŸrafya, Nemrut’un, en yüksek noktası olan üç bin metredeki, volkanik bir krater çanağı. Patlamalar sonucu oluÅŸan ve krater aÄŸzı geniÅŸliÄŸi 48 kilometrekare olan Nemrut Kalderası, dünyanın en büyük ikinci kalderası. Deniz seviyesinden 2247 metre yükseklikte, irili ufaklı beÅŸ göl bulunuyor. Bunlardan Türkiye’nin en büyük krater gölü olan SoÄŸuk Göl, 13 kilometrekarelik yüzölçümüyle, Nemrut Dağı Krateri’nin yaklaşık üçte birini kaplıyor. Dik ve yüksek kayaların çevrelediÄŸi bu gölün yanısıra bir de, sıcaklığı 60 dereceye varan Sıcak Göl var. Bazen kadınlar, ÅŸifa getireceÄŸine ve çocuk yapmalarını saÄŸlayacağına inandıkları buharlı maÄŸaraların içine oturuyorlar. Krater kenarından zirveye yürürken ortaya inanılmaz manzaralar çıkıyor. Bir tarafta Van Gölü, diÄŸer tarafta krater gölü... Ahlat ve Adilcevaz Tatvan’dan 40 kilometre mesafede, gölün kuzeybatı kıyısından ilerleyerek varılan Ahlat Mezarlığı, Türkiye’nin en etkileyici Ä°slam Mezarlığı, bir açık hava müzesi. Ahlat taşı, volkanik bir taÅŸ. Açık kızıl kahve olanlar, daha ince grenli ve dayanıklı. Ahlat’ın 25 kilometre kuzeydoÄŸusunda Adilcevaz var. Burada bir Selçuklu kalesi ve Türkiye’nin üçüncü en yüksek dağı olan volkanik Süphan Dağı (4434 metre) dikkat çekiyor. 11. yüzyıla ait, koyu kahverengi volkanik taÅŸlarla yapılan TuÄŸrul Bey Camii, gölün kıyısında. Altı kilometre mesafedeki Kefkalesi’ne iki saatlik yürüyüşle tırmanmak mümkün.KAÇINBitlis’ten geçip gitmekLokantada akÅŸam yemeÄŸinde büryan kebabı istemekÄ°nci kefalini avlanma yasağı zamanında satın almak (15 Nisan- 1 Temmuz)YAKALAYINSiirt’in fıstığını tatmakVan’a giderken, uçağın solunda, en ön ya da arkada oturup, Nemrut Krateri manzarasını kaçırmamakMevsimiyse, özel yetiÅŸtirilen GevaÅŸ Lalesi’ni (Ters Lale) görmekÂ