GeriSeyahat Datça’da bir yaz biter, baÅŸka bir yaz baÅŸlar
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Datça’da bir yaz biter, baÅŸka bir yaz baÅŸlar

Datça’da bir yaz biter, baÅŸka bir yaz baÅŸlar

Datça’nın küçük limanında, balıkçı tekneleri ve günübirlik tur teknelerinin yanısıra Ege ve Akdeniz’de mavi yolculuk yapan tekneler de barınır. Burası aynı zamanda Datça’nın gece hayatının en canlı merkezidir. Limanın bir ucunda Bambu, Cappucino ve Marin gibi barlar turistleri, bir ucunda da, Rumlar’dan kalma 150 yıllık yapıdaki Liman Çay Ocağı müdavimlerini ağırlar. Datça içinde, merkeze yürüyüş mesafesinde plajlar var. Hemen Atatürk Caddesi’nin paralelinde uzanan ve deniz kıyısından ilerleyen yürüyüş yolu, Datça Limanı’ndan baÅŸlayıp kentin doÄŸusuna doÄŸru birkaç kilometre devam eder. Bu yol boyunca, denize girilecek farklı noktalar bulacaksınız. Bunlardan biri, Öğretmen Evi ile Cumhuriyet Meydanı arasındaki Kumluk Plajı. Burada, plaj ve denizin içi kumdur. Denizi sığ olduÄŸundan, daha çok çocuklu aileler tarafından tercih edilir. Sahil boyunca sıralanan ve çoÄŸu balık lokantası olan iÅŸletmeler, günbatımına doÄŸru masalarını kumsala çıkarırlar. Burada akÅŸamüstleri sahilde yürüyüşe çıkılır, kahvelerde, banklarda oturulur, takı tezgaları kurulur, yenir, içilir, sohbet edilir. Datça, samimi kasaba havasına raÄŸmen, çirkin yapılaÅŸmadan kurtulamamış. Merkezdeki Öğretmen Evi hiçbir Datçalı’nın gurur duymadığı bir yapı. Ayrıca sahildeki Cafe Inn, Kumluk Cafe ve Öğretmenin Yeri (Serap Cafe) gibi mekanlar, gün boyu canlıdır. Merkezdeki Öğretmen Evi ile Datça Tatil Köyü iskeleleri arasındaki plaj, arka tarafındaki Devlet Hastanesi nedeniyle Hastanealtı Plajı olarak biliniyor. Bu plaj, kum ve çakıl karışımıdır.Kent merkezinden üç kilometre mesafede, Kargı Koyu’na doÄŸru giderken, aÅŸağıda sazlıklarla çevrili Ilıca Gölü’nü göreceksiniz. Denizle karanın birleÅŸtiÄŸi yerde, dağın eteklerinden doÄŸan bir su kaynağıyla beslenen bu küçük göl, içerdiÄŸi mineraller nedeniyle raÄŸbet görüyor. Suyun, gölden denize döküldüğü noktada, minik bir ÅŸelale oluÅŸuyor. Okaliptüs aÄŸaçlarının bulunduÄŸu Kent Parkı’nın yanındaki gölün kıyısında bir de su deÄŸirmeni var. Ilıca ile Datça Limanı arasındaki TaÅŸlık Plajı’nda, liman tarafındaki kayalardan çıkan kaynak suyu denize karışıyor. Plajın sonunda, okaliptüs aÄŸaçlarının altındaki Ilıca Kamping’in (0252 712 34 00), çadır ve karavan yerinin yanısıra bungalovları da var. Kargı Koyu’na giderken, soldaki polis lojmanları kavÅŸağından sapınca Azganlı Plajı’na varılır. Bu küçük ve kumlu plaj, aynı zamanda batı ve lodos rüzgarlarına kapalı olduÄŸundan denizi sakindir. Yarımadanın Akdeniz’e bakan koylarından biri olan, merkeze üç kilometre mesafedeki Kargı’nın, özellikle ıssız olduÄŸunda, kendine özgü bir atmosferi vardır. Kuzey ve güneybatı rüzgarlarına kapalı, bu çakıllı sahilde, kuzeydeki yamaçlardan gelen su ile beslenen bir dere, kilise kalıntısı, bir yat çekek yeri ve birkaç lokanta var. Kargı’ya halk otobüsleriyle ulaÅŸmak mümkün.CAN YÃœCEL’İN KASABASIDatça- Marmaris yolu üzerinde, merkeze iki kilometre mesafedeki Eski Datça, burada yaÅŸamış ve burayı renklendirmiÅŸ olan Can Yücel’le özdeÅŸleÅŸen bir kasaba. Datça’dan ‘’dünyanın en büyük açıkhava tımarhanesi’’ diye bahseden Can Baba’nın, Can Evi olarak anılan evinin müze olmadığını ancak araÅŸtırma amaçlı ziyaretlere açık olduÄŸunu hatırlatmakta yarar var. Kasabanın klasik buluÅŸma yeri olan Muhtar Orhan’ın Kahvesi, geç saatlere kadar açık. Kahvenin bir köşesindeki masadaki camekanda, ÅŸairin yarım bıraktığı Evin ÅŸarabı duruyor. Eski Datça’da begonvillerin süslediÄŸi dar sokaklarda Rum mimarisinin izleri belirgin. Bu havayı daha fazla solumak isteyenler için birkaç pansiyon var. Eski Datça’nın sokaklarında her zaman hareketli bir yaÅŸam görmek zor. Kasabada gerçek Datçalı sadece 5- 10 hanede yaşıyor. Onların bir kısmı da dul kadın ve erkekler. Ellerinde badem dolu torbalarla çocuklar yaklaşıp sizi kasabada gezdirmek isteyeceklerdir. Eski Datça’dan yeniden Marmaris yoluna çıkarak, HızırÅŸah, ReÅŸadiye ve Kızlan köyleri gezilebilir. HızırÅŸah, bembeyaz badanalı evleri ve bakımlı sokaklarıyla dikkat çekiyor. Burada restorasyon görmüş, Selçuklu dönemine ait bir cami ve bir kilise var. Ayrıca burada bir zamanlar keramik atölyeleri olduÄŸunu gösteren kırık amfora ve seramik parçalarını görmek mümkün. Yarımadanın bugün en kalabalık köyü olan ReÅŸadiye, aynı zamanda Eski Datça’dan sonra mimarisi korunabilmiÅŸ en çok evi de barındırıyor. MuhteÅŸem Mehmet Ali AÄŸa Konağı burada. Hemen konağın yanında, eski bir Rum evindeki Necdet Kırımsoy’un Datça Müzesi’ne günün her saati uÄŸrayabilirsiniz. Gerçek bir taÅŸ tutkunu olan 72 yaşındaki Necdet Bey, yaÅŸamı boyunca mimarlık yapmış. Yıllarca farklı bölgelerden topladığı taÅŸlarla ilginç heykelcikler yapıyor. Özel dolabını açmasını istemeyi ihmal etmeyin. Yarımadanın en çok rüzgar alan köyü olan Kızlan’ın giriÅŸinde tarihi yel deÄŸirmenleri var. Bu güzergah üzerinde, solda Güller Dağı ÇiftliÄŸi (Pazar günü hariç, her gün 08.00- 17.30 saatleri arasında açık. 0252 712 03 06, www.olivefarm.com) tabelasını göreceksiniz. Burası, 450 dönüm arazi içinde, zeytin ve narenciye aÄŸaçları arasına kurulmuÅŸ modern teknolojiyle iÅŸleyen bir zeytinyağı fabrikası. Zeytinyağı üretiminin anlatıldığı fabrika turu sonunda, burada üretilen zeytinyağı, kozmetik, zeytin aÄŸacından yapılan oyuncak ve mutfak malzemeleri gibi ürünlerin sergilendiÄŸi ve satıldığı dükkana göz atabilirsiniz. Meyve ve baharat sirkeleri denemeye deÄŸer. BÃœKLER VE KÖYLERDatça’dan yedi kilometre mesafedeki Surf Tatil Köyü’nün (0252 722 01 70, www.surf-datca.com), kamp sahası, bungalovları ve odaları var. Burada sörf yapmak mümkün. Hemen bitiÅŸiÄŸinde, 1. derece doÄŸal sit alanı statüsündeki, Gebekum DoÄŸa Parkı ve Fosil Kumulu Koruma Alanı olan Gebekum Plajı var. Akdeniz’in jeo-ekolojik geçmiÅŸinin belgelenmesinde önem taşıyan bu kumul bitki örtüsünde, beÅŸi endemik olmak üzere, 100 deÄŸiÅŸik bitki türünün yanısıra 19 kuÅŸ, 7 sürüngen ve kemirgen türü saptanmış. Datça’dan uzak olması ve tesis bulunmaması nedeniyle tercih edilmeyen, beÅŸ kilometre uzunluÄŸundaki Gebekum, nisan-mayıs aylarında bitki ve çiçek meraklılarının gözlem alanı haline geliyor. Plajın doÄŸusundaki Ayak Adası’na, denizden yürümeye imkan veren bir sığlık var. Datça Yarımadası gezinizi, ‘’bük’’ denilen koylara uÄŸrayarak antik kent Knidos’ta sonlandırmayı planlarsanız, Datça- Marmaris yolunun üçüncü kilometresindeki Knidos sapağından batıya dönerek, ardından da Mesudiye köyü tabelalarını takip ederek ilerlemeniz gerekiyor. Çam ormanları arasından geçen yol, 2.5 kilometre sonra ilk olarak, Mesudiye köyünün koylarından biri olan Hayıtbükü’ne varır. Plajı kum olan Hayıtbükü’nde, kıyı boyunca mütevazı kahveler, restoranlar ve pansiyonlar bulacaksınız. Hayıtbükü’nün hemen doÄŸusunda Kızılbük var. Bu noktada Datça’dan 20 kilometre mesafedesiniz. Kızılbük’te herkese açık bir plaj bulunmasına raÄŸmen, buranın koydaki tesis tarafından adeta özel bir mülk gibi kullanılıyor olması, yerel halka ve turistlere rahatsızlık veriyor. Hayıtbükü’nden batıya doÄŸru, bir kilometre sonra Ovabükü var. Bu koyun sahili, Hayıtbükü’ne göre daha uzun ve çakıllı. Ayrıca yemek ve konaklama seçenekleri daha fazla olmasının yanısıra kamping alanı da bulmak mümkün. Koylar arasında en popüleri ve artık bir sahil kasabası görünümünü almış olan Palamutbükü, Ovabükü’nden 7.5 kilometre batıda. Sahil boyunca dikkat çeken düzensiz yapılaÅŸma rahatsız edici. Beyaz sandalyeli köy kahvesinde mola verin. Ovabükü- Palamutbükü yolu üzerindeki iki bakir koyu kaçırmayın: Kurubük ve yerlilerin denizinin berraklığından dolayı Akvaryum olarak adlandırdığı Akçabük. Ä°ki koyda da tesis yok. Akçabük’teki kayalar akÅŸamüstüne doÄŸru doÄŸal gölgelik yapıyor. Bu yol üzerinde herkes kendi özel plajını seçebilir. Yol boyunca durup manzaranın keyfini çıkarmak isteyeceÄŸiniz birçok nokta olacak. Datça’ya 25 kilometre mesafedeki Palamutbükü’ne yaklaşırken vadinin içinde göz alabildiÄŸine uzanan badem aÄŸaçları dikkatinizi çekecektir. Koy, mavi yolculuÄŸa çıkanların ve günübirlik tur teknelerinin rotası üzerinde yer alır. Küçük bir limana ve iki kilometrelik bir plaja sahip olan Palamutbükü’nde de diÄŸer koylarda olduÄŸu gibi zıpkınla balık avlayanlara rastlanıyor. EÄŸer kendinize güveniyorsanız, koyun güneyinde bulunan Baba Adası’na yüzebilirsiniz. Yarımadanın koylarındaki çarpık yapılaÅŸma özellikle Palamutbükü’nde daha da göze çarpıyor. Palamutbükü’nden Knidos’a doÄŸru devam eden yol, geçimin tarım ve özellikle bademcilikten saÄŸlandığı köylerden geçerek altı kilometre mesafedeki Yakaköy ve dört kilometre daha sonra da Yazıköy’e varır. Bu köylerin insanları, büklerdeki turistik atmosferden uzak, sade bir yaÅŸam sürerler. Knidos yolu üzerinde, badem, bal, zeytin, zeytinyağı, keçiboynuzu ve keçiboynuzu pekmezi gibi ürünlerini satmaya çalışırlar. Yol boyunca yaÅŸlı kadınlar taÅŸla badem kırar, erkekler kahvede sohbet ederler. Yakaköy ile Yazıköy arasındaki Cumalı sapağına gelmeden hemen önce sola ayrılan toprak bir yol, bir kilise ile mezarlığa varır. Özellikle kilisenin batı köşesindeki mermer kuyu görmeye deÄŸer. Yazıköy’den sekiz kilometrelik virajlı bir yoldan Knidos’a giderken, yol boyunca, her iki yanınızda antik kentin duvar kalıntılarına rastlayacaksınız. Knidos’tan Datça’ya, sahilden ya da anayoldan Datça tabelalarını takip ederek dönebilirsiniz. KNÄ°DOS Bilim, mimarlık ve sanatın kentiAntik çaÄŸda Kap Krio olarak bilinen Deveboynu Burnu’nda yer alan Knidos, muhteÅŸem konumuyla bölgenin en güzel antik kentlerinden biri. Datça’ya 40 kilometre mesafedeki Knidos’a vardığınızda, yarımadanın en uç noktasındasınız demektir. Bir yanınız Ege Denizi, bir yanınız Akdeniz’dir. Antik çağın en ünlü ve zengin kentlerinden biri olan Knidos, sadece Akdeniz’deki gemilerin rotası üzerinde stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp aynı zamanda, bilim, mimarlık ve sanatta ileri, kozmopolit bir kentti. Knidos’ta, ünlü matematikçi, astronom, fizikçi, mimar ve yasa koyucu Eudoksos, doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan Ä°skenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos yaÅŸadı. Hatta kent altın çağında, Kos’taki önemli tıp merkeziyle rekabet edebilecek bir tıp okuluna da sahipti. Önemli bir liman kenti olan Knidos, mal alıp satmak ya da açık denizdeki kötü hava koÅŸullarından korunmak isteyen gemilerin uÄŸrak yeriydi. Ancak kentin efsaneleÅŸmesinin nedeni, bugün dünyada birçok kopyası olmasına raÄŸmen orijinali bulunamamış, çıplak Knidos Afroditi heykeli... HeykeltıraÅŸ Praksiteles’in M.Ö. 4. yüzyılda yaptığı bu eserin ünü, dünyada çıplak olarak tasarlanmış, ilk kült Afrodit heykeli olmasından kaynaklanıyor. O dönemde büyük cüret gerektiren ve yenilik getiren bir sanat eseri olarak kabul edilen bu heykelin hikayesi şöyle; Kos Adası’nın sipariÅŸi üzerine, Praksiteles iki Afrodit heykeli yapar. O zamana kadar tanrı heykelleri tamamıyla çıplak yapılır ancak tanrıça heykelleri hafif de olsa örtülü olurdu. Praksiteles’in heykellerinden biri çırılçıplaktır ve ada halkı bunu çok müstehcen bularak geri çevirir. Oysa Knidoslular heykeli beÄŸenmiÅŸtir ve bunu satın alarak, kentin en yüksek terasına, Ege’den ve Akdeniz’den görülecek ÅŸekilde yerleÅŸtirirler. Ãœnlü tarihçi Lusien, banyodan yeni çıkmış ve elinde giysisini tutan Afrodit hakkında ÅŸunları söyler; ‘’GüzelliÄŸini hiçbir ÅŸey örtmemiÅŸ, sol elinin eÄŸimiyle kapadığı yerden baÅŸka.’’Zamanla ünü yayılan çıplak Knidos Afroditi, ticaretten daha güçlü bir gelir kaynağı haline gelir. Afroditi görmek için buraya sadece sanat severler deÄŸil aynı zamanda binlerce turist akın etmeye baÅŸlar. Adeta bir hac yeri haline gelen bu tapınakta, hacılar ritüellerini, tapınakta çalışan fahiÅŸelerle tamamlarlar. Knidos’un bu kadar ünlenmesinin ardından, bugün benzerlerine turistik bölgelerdeki tezgahlarda rastladığımız erotik tasvirli hediyelik eÅŸyaların ziyaretçiler tarafından satın alındığını, yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Ekonomik sıkıntıya düşen Knidoslulara, Bitinya Kralı Nikomedos, borçlarını ödeme karşılığında Afrodit heykelini satın almayı teklif eder. Bunun üzerine bir halk oylaması yapılır ancak sonuçta halk bunu kabullenmez. Aristotales ‘’gerçek demokrasi Knidos’tadır’’ diyerek burada baÅŸlayan erken demokratik hareketin altını çizmiÅŸtir. Heykelin kayboluÅŸu, Bizans Ä°mparatoru Theodosius’un, çok tanrılı inanç tapınaklarını kapattığı günlere dayanır. Ä°mparator, heykeli tapınaktan söktürüp Ä°stanbul’daki Lausos Sarayı’na götürür. Afrodit heykelinin, M.S. 5. yüzyılda çıkan bir yangında yok olduÄŸuna inanıldığı gibi, Bizanslılar tarafından parçalandığına inananlar da var. Tabelalar, çok iyi olmasa da, bunlara göre antik kent içinde kendi turunuzu yapabilirsiniz. GiÅŸeden (08:00’den günbatımına kadar açık) girer girmez sağınızda iyi durumda bir Hellenistik tiyatro, solunuzda yatların demirlediÄŸi güney limanı var. Teraslar halindeki antik kentin kalıntılarına tımanırken, aniden önünüze çıkacak çukurlara dikkat. 1987 yılından beri kazıların devam ettiÄŸi ören yerinde, iki tiyatro, agora, Apollon Tapınağı ve Sunağı, güneÅŸ saati, Demeter Kutsal Alanı ve odeon kalıntılarını görmek mümkün. Geriye pek fazla bir ÅŸey kalmamış olsa da, biraz hayalgücüyle, muhteÅŸem bir manzaraya hakim, yuvarlak planlı tapınağın ortasındaki aÅŸk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in heykelinin, uzun bir deniz yolculuÄŸunun ardından buraya varanların gözündeki ihtiÅŸamını tahmin etmeniz zor olmayacak. Hatta bu noktadan günbatımını seyrettikten sonra, Afrodit’in böylesine ünlenmiÅŸ olmasına daha da hak vereceksiniz.YAZARIN SEÇİMÄ°Datça’ya tatil yapmaya gelenlerin tercihi, yaz mevsimidir. Oysa Datça’da yaÅŸayanlara bir sorun; yarımada, haziran- temmuz ve aÄŸustos dışında en güzel zamanını yaÅŸar. Datçalılar der ki: ‘’Burada bir yaz biter, baÅŸka bir yaz baÅŸlar.’’ ‘’Sarıca Yazı’’dır bu. Ä°lk yaÄŸmurlarla birlikte, ‘’karavilla’’ denen salyangozlar toplanır, bütün Datçalılar sevmese de senede bir salyangoz yemenin iyi olduÄŸuna inanılır. Åžubat sonunda badem aÄŸaçları çiçek açtığında yarımada adeta karla kaplanır. Fonda mora çalan daÄŸlar vardır. Nisanda tarlalar gelinciklerle kırmızıya boyanır, anemonlar açar. Mayıs papatyaların ayıdır. Dünya DoÄŸayı Koruma Vakfı’nın (WWF) belirlemelerine göre, Datça Yarımadası ile güneyindeki Bozburun, Türkiye’deki, acil olarak korunması gereken dokuz ‘’sıcak nokta’’dan biri. Bölge, farklı jeolojik yapıları ve yeryüzü ÅŸekilleri, endemik bitki türleri, zengin yaban hayatı, bakir kıyı ve kumulları, geliÅŸmiÅŸ boylu maki toplulukları, Datça hurması toplulukları barındıran orman ve sarp kayalık yaÅŸam alanları gibi Akdeniz Bölgesi’ne özgü alçak arazi yaÅŸam alanları ve biyolojik çeÅŸitlilik açısından dikkat çekiyor. Türkiye’deki, 122 Önemli Bitki Alanı arasında yer alan her iki yarımada, ülke çapında nadir yaklaşık 160 bitki taksonunun yaÅŸam alanı olduÄŸu gibi 123 kuÅŸ türüyle birlikte yaban keçisi, yaban kedisi, saz kedisi, bozayı, tilki ve porsuk türlerine de ev sahipliÄŸi yapıyor. Yarımadanın yoÄŸun turizm ve yapılaÅŸmanın etkilerinden görece uzak kalan kıyıları ise nesli tehlike altında bulunan Akdeniz fokları için en önemli yaÅŸam alanları arasında. MOLA Mustafa ve Esma Gökcan ile geçen yıl tanışmıştım. Ovabükü’nün en güzel kampingini iÅŸletiyorlardı. 20 yıldır, özellikle yabancı turistlerin uÄŸramadan edemediÄŸi bir yer olmuÅŸtu Kamping Mustafa (Ovabükü- Palamutbükü yolu üzerinde, Ä°lmece Bucağı, 0537 352 03 24). Çadırcılar, karavancılar, bu denize sıfır, mütevazı kampta sadece bu içten çiftin deÄŸil Türk mutfağının da tiryakisi olmuÅŸlardı. Gökcanlar’ın taşındığını öğrendim ve onları, küçük ama muhteÅŸem köpekleri Churchill ile birlikte, Ovabükü sahilinin en sonunda buldum. Yurtdışında uzun yıllar aşçılık yapmış olan Mustafa Bey leziz yemekler yapar. Altı hafta kampta kalan bir Ä°talyan, aynı yemeÄŸi iki kez yemediÄŸinden bahsetmiÅŸti. Yeni kamp henüz salaÅŸ, aÄŸaçlar çiçekler yeni yeni büyüyor ama gündüz yüzmek ve özellikle gece, yıldızların altında olmak için harika bir ıssız köşe burası. Kumsal çakıllı ancak deniz tertemiz. Kiremitte balık, deniz mahsülleri, tandır kebap, ballı-susamlı kavun leziz. Ancak çakılların üzerinde, tenekede piÅŸirilen soslu tavuk, gerek tadı gerekse piÅŸirilme yöntemiyle bir sürpriz! Gitmeden önce arayın, her ÅŸey taze yapılıyor.Â
False