GeriSeyahat Sakin, sevecen ve yardımseverler motosiklete binince değişiyorlar
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sakin, sevecen ve yardımseverler motosiklete binince değişiyorlar

Sakin, sevecen ve yardımseverler motosiklete binince değişiyorlar

Halise Baydar (51), çocukluğunu Ankara’da geçirmiş, 16 yaşında ailesinden kaçıp Almanya’ya yerleşmiş. Makyözlük yaptığı tiyatroların turnelerinde neredeyse tüm Avrupa’yı gezmekle başlamış seyahatlerine. Bununla yetinmeyip Peru’ya Şaman eğitimi almaya, Amazon Ormanları’na meditasyon yapmaya gitmiş. Son hedefi dünya turu. Geçen ağustosta eşyalarını depoya kaldırdıktan sonra küçük bir bavulla yola koyuldu. Aldığı Round the World biletiyle Hindistan, Tayland ve Vietnam’ı gezdi.Soluklanmak için mart sonunda İstanbul’a geldi. Bize gezginlik maceralarını ve Ho Chi Minh’i anlattı. Ardından, geçen hafta Singapur’a doğru yola çıktı. Bu kez rotası Avustralya, Yeni Zelanda, Hawaii, Los Angeles, Toronto’dan geçecek.

Ömrüm boyunca vazgeçemediğim seyahat alışkanlığımı ilk büyükbabam fark etmiş. Ona hep şunu söylermişim: "Bir gün dünyanın öbür ucuna gideceğim, kuşların gittiği yere." 1973’te, 16 yaşında, ailemle yaşadığım bir sorundan dolayı Almanya’ya kaçmamla hayalim gerçek olmaya başladı. Kadın kuaförlüğü ve makyözlük eğitimi alıp tiyatrolarda çalıştım. Turneler sayesinde Avrupa’nın en küçük kasabalarından, en görkemli şehirlerine kadar pek çok yeri gezdim. Vakit buldukça resim ve kısa film çalışmaları yaparak geçimimi sağladım. Ancak bunlar da içimdeki eskiye dair sıkıntıyı atmaya yetmedi. Bu beni psikolojiye yönlendirdi. 2000’de Türkiye’ye döndüm. Altı yıl İstanbul’da kişisel gelişim merkezi işlettim. Ama tüm bunlar beni çok yordu. Geçmişim artık canımı sıkmaya başlamıştı. Hepsinden kurtulmanın tek yolunun yeni yerler keşfetmek olduğunu biliyordum. Bunun için her şeye bir son verip, eşyalarımın bir kısmını arkadaşlarıma dağıttım. Bir kısmını depoya kaldırdım. Temel ihtiyaçlarımla dolu küçük bir bavulla geçen ağustos ayında yola koyuldum. Daha önce İspanya ve Yunanistan gibi Avrupa’daki pek çok ülkeyi görmüş, Peru’da Şaman eğitimi almış, Amazon Ormanları’nda meditasyon yapmıştım. Ama dünya turuna çıkma fikri beni daha çok heyecanlandırıyordu.

Öncelikle Berlin’e döndüm. Birçok ülkeye indirimli uçulabilen, Round the World bileti satın aldım. Birçok güzergah seçeneği vardı. Ben Hindistan, Tayland, Vietnam, Singapur, Avustralya, Yeni Zelanda, Hawai, Los Angeles, Toronto paketini seçtim, 3400 dolar ödedim. Bu tur bitince Güney Amerika’nın yoğun olduğu bilet paketini almayı planlıyorum.

DÜŞÜNDÜĞÜM RESMİ ÇİZMİŞ

Önce çok beğendiğim Karayip Adaları’na uçtum ardından da biletimi kullanarak Hindistan’a. İki ay boyunca
/images/100/0x0/55ea3331f018fbb8f870fb20
Hindistan’ın pek çok şehrini gezdim. Sonra Tayland, Kamboçça ve Vietnam’a gittim. Bu arada başıma çok ilginç bir şey geldi: Resim yaptığım dönemde bir çıplak kadın yapmak istemiştim, genital bölgesi altından olacaktı. Bangkok’ta gezerken bir galerinin önünde bunun aynısını gördüm. Hemen kime ait olduğunu sordum. Ressamı Tuan Thing, Vietnam’ın Hanoi şehrinde yaşıyordu. Zaten güzergahımdaydı, erkene aldım. Hanoi’deki bir galeriden Thing’in telefon numarasını öğrendim. Aradım, görüşmeye başladık. Bana atölyesinde "lacke painting" adı verilen bir resim tekniği öğretmeye başladı. Bu sırada kendisi sergi için başka bir şehre gittiğinde, ben de gitmeyi hedeflediğim Saygon’a uçtum.

MEKONG KIYISI ZÜMRÜT YEŞİLİ

Yıllar önce seyrettiğim Goodmorning Vietnam filminden beri Saygon bana hep cazip gelmiştir. Vietnamlılar’ın savaş sırasında saklanmak için kazdıkları tüneller gerçekten görülmeye değer. Vietnam’ın bağımsızlığını ilan ettiği 1975’te, şehrin ismi Ho Chi Minh olarak değiştirilmiş. İçinden geçen, Kırmızı Nehir dedikleri Mekong, Kamboçça’ya kadar uzanıyor. Bu nehir Vietnam’ın birçok şehrine dağılmış ve aynı ülkede olmasına rağmen farklı isimlerle anılıyor. Nehrin kenarını süsleyen, yeşilin tüm tonlarını barındıran ağaçların arasında yürüyüş yapmak, karmaşık şehir yapısının içinde kaybolmadan önce iyi bir dinlence sayılabilir.

KADINLARIN DÜKKANI SIRTINDA

Şehirde yavaş yavaş kaybolmaya başladıkça her köşede bir farklılıkla karşılaşıyorsunuz. Özellikle insanları, tanışmaya değer. Çok sakin, kısa boylu ve minyonlar. O kadar duru ve masum bir görüntüleri var ki, kanatlarınızın altına alıp korumak geçiyor içinizden. Çok sağlıklı besleniyorlar. Ekmek ve süt ürünleri pek tüketmiyorlar. Fransızlardan kalan baget ekmeklerini turistler yiyor. Adımbaşı rastlanan marketlerin her biri çok büyük. Benim gibi meraklı turistler, pazar yerlerini tercih ediyor. İkliminden dolayı her türlü meyve, sebzeyi bulmak mümkün. Hem de çok ucuza. Örneğin ananasın tanesi 1 YTL. Çekirge, örümcek, solucan, adını bir türlü öğrenemediğim küçük hayvanların kızartmasına bayılıyorlar. Pazarda sadece kadın satıcılar var. Sokaklarda meyve-sebze sepetleri, yani dükkanları sırtlarında dolaşıyorlar. Bazıları soyulmuş meyve bile satıyor. Kenti çevreleyen pirinç tarlalarında çalışan kadınlar merkeze çok güzel bambu şapkalarıyla geliyor.

FRANSIZ MİMARİSİ KORUNMUŞ

Saygon, uzun yıllar Fransız yönetimindeydi. Şehirde belirgin iz bırakmışlar. En dikkat çekeni evler. Tıpkı Türkiye’deki Rum evleri gibi. Vietnamlılar onların bıraktığı bu güzel yapıları bozmadan korumuş, mimari anlayışı sürdürmüş. Çevrede soğuk beton yığınlarına seyrek rastlanıyor. Savaş müzesinde vahşete tanık olunca, bu sevimli binalardan bile soğuyabilirsiniz. Savaşta sakat kalanlar için özel atölyeler yapılmış. Resim ve el işleri yapıyorlar. Halkın en becerikli olduğu alan, el işleri. Sokaklar galerilerle dolu. Avrupalı ünlü ressamlardan kopya resimler hazırlıyorlar. En çok kopyalanan Van Gogh.

MOTOSİKLETTE DEĞİŞİVERİYORLAR

Kentin sokaklarında günlerce keyifle dolaştım. Ancak karşıdan karşıya geçmek, Türkiye’den bile zor. Şehirde 50 binden fazla motosiklet var. Motosikletliler yol vermeyi pek sevmiyor. Yemeklerini üzerinde yiyor, hatta uyuyorlar. Tek tük rastlanan otomobiller taksiler. Söylediklerine göre kentin en güzel ayları şubat - mayıs arası. Diğer aylarda sıcaklık 35 dereceyi geçiyormuş. Yoksulluğa, zor iklim koşullarına karşın çok sevecen ve güler yüzlüler. Yalnız dolaştım ve hiçbir sorun yaşamadım.

EN SEVDİĞİ 5 YER

á İstanbul á Hanoi á Kho Chang Adası (Tayland) á Antigua (Karayipler) á Berlin

seyahatte ne okuyor

Lonely Planet, spirituel kitaplar

ne yiyor ne içiyor

Yerel meyveler

ne giyiyor

Rahat kıyafetler

neyle seyahat ediyor

Uçak, kiralık otomobil, tren

nerede kalıyor

En az üç yıldızlı otellerde

çantasının vazgeçilmezleri

Kitap

kiminle seyahat ediyor

Yalnız
False