GeriSeyahat Masal evin masal bahçesi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Masal evin masal bahçesi

Masal evin masal bahçesi

Bahçenin içinde, kaybetmek kendini… Saklanmak yani sıkıntılardan ve üzüntülerden, sığınmak yeşile.

 “Bir varmış bir yokmuş”la başladı masal: İstanbul’un yanı başında, Mahmut Şevket Paşa Köyü’nde taştan bir ev varmış.Öyle büyük bir bahçesi varmış ki bu evin, görenler hayran olurmuş... Oradaydık! Biz de hayran kaldık.

 

Hava bizimle şakalaşıyor sanki... Yağdı yağacak dediğimiz günler güneş parlıyor. Bugünse açık olacak sandım gökyüzü; bulutlar üzerimden gitmek bilmiyor. Yolum uzun, yağacaksa yağsın hadi! Sonra güneş parıldasın. Murat Bey’in bahçesi aydınlansın, benim de içim rahatlasın.

 

Köye gidelim

Yola çıkalı yarım saat oluyor. Artık Anadolu yakasındayız. Beykoz’u da geçip kıvrımlı köy yollarına girdiğimde içim kıpır kıpır… Güneş çıktı, yol kenarında papatyalar ve gelincikler hafif esen rüzgara kendilerini kaptırmış, bir sağa, bir sola savruluyorlar; dans ediyorlar sanki… Ben de eşlik ediyorum; bir şarkıdan diğerine mırıldanıp duruyorum. Keyfim yerinde. İşte köy meydanı. Mahmut Şevket Paşa Köyü’ne geldik. Meraklı gözler eşliğinde devam ediyorum yoluma. Köy kahvesine yaklaşıp adresi gösteriyorum. Hepsi yardıma hazır. Elimle koymuş gibi buluyorum Murat Atabarut’un evini.

 

Masal evin masal bahçesi
Küçük bir keşif turu...

Kapıyı çalıyorum. Murat Bey’in yardımcısı karşılıyor beni. Böyle olacağını biliyordum. İşlerini bitirir bitirmez burada olacak kendisi de… Ben ondan biraz daha erken gelip bahçeyi keşfetmek istedim. Bu bahçe şimdiye kadar gezdiğim tüm bahçelerden farklı. Tam bir İngiliz bahçesi… İnsan içeriye girdikten sonra Türkiye’de olduğunu unutuyor. O kadar iddialı, o kadar İngiliz, o kadar büyüleyici. Murat Atabarut bir mimar. Ev ve bahçesi onun eseri.

 

Rengarenk bir yelpaze

Bahçede bir tavus kuşu karşılıyor beni. Kuyruğunu tamamen açmış, hava atıyor. Ben onların sinirlendikleri zaman kuyruklarını açtıklarını sanıyordum ama o çok mutlu görünüyor. Kendinden emin adımlarla güzelliğini sergiliyor sadece. “Buraların efendisiyim” diyor. O kadar asil ve güzel ki, bu unvanı hak ediyor. Bence de bahçenin efendisi kesinlikle o.

 

Gölgeler arasında

Bahçe oldukça geniş. Büyük ağaçlar gökle arasına giriyor. Oldukça gölge bir alan. Burada bir de gölet var. Kenarı, süsenler ve nergislerle çevrili. Soğanlı bitkiler, bahçe güneş almadığı için hala canlılıklarını koruyor. Göletin içerisinde siyah kuğular var. Onları seyre dalmışken, birden kocaman bir balık zıplıyor. Önce korkuyorum. Sonra, “şimdi tablo tamamlandı” diye düşünüyorum. Burada her şey masal gibi...

 

Doğa aşkı

Murat Bey de geldi işte. Bahçe gezintimize beraber devam ediyoruz. Burada eşi Arzu Hanım ve iki yardımcısıyla yaşıyorlar. Murat Bey, tam bir bahçe tutkunu. Yeşile aşık olduğunu her cümlesiyle ispat ediyor. Her tür bitkiyi sevmesine rağmen, dayanıksız olanlardan pek hoşlanmıyor. O da, bitkilerinin onu bırakıp gitmesine üzülenlerden anlaşılan. Ağaçlara düşkünlüğüyse çiçek tutkusunun da önüne geçiyor. Sedir ağacının her türü onun için çok özel. Bahçede de sık sık karşılaşıyoruz onlarla zaten. Bir de soğanlı bitkiler; onlardan da vazgeçemiyor. “Pembe çiçek sevmem” diyor. Şaşırıyorum. Nedenini o da bilmiyor ama koyu mavi ve kiremit rengi çiçekleri diğerlerinden daha fazla şımarttığını itiraf ediyor. Bence bu bahçeye en çok da bu renkler yakışıyor.

 

Biraz dinlensek mi?

Masal evin masal bahçesi

Yüzme havuzuna bakan kış bahçesinde bir kahve molası veriyoruz. Neden şehirden uzakta bir yaşamı tercih ettiğini soruyorum Murat Bey’e. “Daha önce Suadiye’de bir apartmanda oturuyordum. Terasını bahçeden farksız hale getirmiştim” diyor. Ama anlaşılan bu yeterli olmamış; hayvan ve tabiat sevgisi ağır basmış... Ve buraya yerleşmeye karar vermişler. Gerçek bir doğa dostu Murat Atabarut. İnsanların doğa için emek vermesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Bahçesi olması, bir insanın doğa sevgisi olduğunu ispatlamaz. Ben bu bahçe ve burada bulunan hayvanların doğru yetişmesi için okuyorum, araştırıyorum, zaman ve emek harcıyorum.Söze geldi mi herkes bahçe seviyor. Herkes emekliliğinde küçük bir yere yerleşip sebze yetiştirmenin hayallerini kuruyor. İsteyen balkonunda da domates yetiştirebilir, yeter ki istesin” diyor. Hak vermemek elde değil.

 

Huzur ağaçların arkasında

Tekrar dışarı çıkıyoruz. Havuz, kenarındaki toprak saksılar ve içerisinde bulunan yuvarlak formlu şimşirler buraya da İngiliz esintisini getiriyor. Beni bu bahçede en çok dokular etkiliyor. Evin taş dokusu, mobilyaların eski ve ahşap dokusu, saksıların toprak kokusuyla birleşiyor. İnsanı başka bir dünyaya götürüyor. Havuzun arkasında bir kapı var. Burası ormana bakıyor. “Bakın, size ne göstereceğim!” diyor Murat Bey, onu takip ediyoruz. Ormanın içinde küçücük bir kulübe. İçeride bir sedir, bir sürü yastık ve mumlar var. İşte huzur bu...

 

Zıtlıklar günü

Ağaçların gölgesinde, tertemiz bir havada, herkesten ve her şeyden uzak bir gündü. Ördekler, kuğular, güvercinler hatta tavus kuşlarının eşliğinde... Köy hayatının içerisinden yükselen bir İngiliz bahçesi. Yağmuru ve güneşi, köy hayatını ve İngiliz kültürünü bir arada yaşadık... Benim için unutulmazdı. Dönüş yolunda gelecek güzel günlerin hayalini kuruyorum. Pek yakında farklı bir cennet köşesini keşfetmenin mutluluğunu yaşayacağım, biliyorum. Bakalım daha neler göreceğiz... o

 

 

False