GeriSeyahat Katalonya’nın kültür başkenti
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Katalonya’nın kültür başkenti

Katalonya’nın kültür başkenti

Masmavi denizi, kent içinde dahi denize girilen pırıl pırıl plajları, zengin mutfağı, cana yakın halkıyla safkan bir Akdeniz kenti Barselona.

MURAT MÜFTÜOĞLU
 
Katalonya’nın başkenti ve kültür beşiği. Resimden müziğe, edebiyattan sinemaya tüm sanatlarda öncü sanatçılar yetiştirmiş. Franko diktatörlüğüne bile başkaldıran özgürlükçü bir ruha sahip. Gaudi’nin masallardan çıkmışçasına şaşırtıcı evleri, parkı, katedrali, görkemli sarayları, müzeleri, tapas barları, rengarenk eğlence hayatıyla meraklı gezginlere çok sayıda sürpriz sunuyor.

Barselona, tarih boyunca tüm uygarlıkların beşiği sayılan Bizim Deniz’den (Mare Nostrum / Akdeniz) gelip geçmiş hemen tüm kültürlere sığınak olmuş kadim bir liman kenti. Akdeniz dillerinin, renklerinin, ırklarının, dinlerinin buluşma noktasına dönüşmüş, ticari ve kültürel değişim alanı olmuş. Deniz ile birdenbire 500 metrelik yüksekliğe çıkan Collserola Sıradağları arasındaki beş kilometrelik düzlüğe kurulu. Güney ve kuzeyinden LLobregat ile Besos ırmakları denize dökülüyor. Şehre tipik, ılıman, Akdeniz iklimi hâkim. En soğuk aylarda bile ortalama sıcaklık 10 derece, aralık ortalaması 8-14 derece arasında.

Günümüzde kent merkezinin nüfusu 1.7 milyon. Çevredeki işçi kentleriyle birlikte metropoliten alanında 4 milyona yakın kişi yaşıyor. İspanya’nın ikinci, Avrupa’nın altıncı büyük kenti. Barselona, Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Endülüs Emevileri ve İspanyol imparatorluğundan süzülerek gelen 2 bin yıllık tarihin ürünü. Bu güzelliklerde birbirinden güzel eserlerle şehri donatan mimarlar, krallar, taş ustaları, işçiler kadar, kent bilinciyle zenginliklerine sahip çıkan Barselonalıların da payı var. Antoni Gaudi, Domeneq i Montaner, Josep Puıg i Cadafalch, Santiago Calatrava gibi 20.yy’ın dâhi mimarları Venüs heykelleri yontarcasına özenle birbirinden görkemli saraylar, malikaneler, apartmanlar, parklar ve meydan çeşmeleriyle donatmış şehri. Barselona, Franko’nun 37 yıl süren diktatörlüğü döneminde bile en değerli evlatlarına, sanatçılarına sahip çıkmış. Bugün, Pablo Picasso, Salvador Dali, Joan Miro, Antoni Tapies gibi dahi ressamların yapıtlarının sergilendiği müzeleriyle, 1929 Expo Evrensel Fuarı, 1992 Olimpiyatları ve Forum 2004 gibi etkinlikler sayesinde kazandığı görkemli yapılarıyla, Eski Liman, Olimpik Liman boyunca uzanan balık restoranları, trendy barları, kafeteryaları ve diskolarıyla, futbol kulübü ve 120 bin kişilik Nou Camp stadyumuyla yerel özelliklerini koruyan bir dünya şehri.

ZENGİNLERİN YARIŞI ŞEHRİ GÜZELLEŞTİRDİ

Katalonya ve kozmopolit liman kenti Barselona, tarih boyunca Fransa’ya ve Orta Avrupa’ya coğrafi yakınlığının, Akdeniz ticaret yollarını buluşturmanın avantajını iyi kullanmış. Aragon Krallığı ve Barcelona Kontluğu döneminde önce Endülüs Emevileri sonra da İspanyol Krallıkları ve İmparatorluğu ile Fransız Krallıkları arasında akıllı diplomatik manevralarla özel imtiyazlar edinmiş. 18. yy sonunda İspanya’nın diğer bölgeleri ağır feodal koşullar altında yaşarken, Barcelona köklü ticaret geleneği, sermaye birikimi sayesinde sanayileşme atılımlarına girişmiş. Burjuvazisi gelişmiş, Fransız Devrimi’nin de etkisiyle özgürlükçü, eşitlikçi düşünce akımları yeşermiş. Koyu merkeziyetçi İspanyol Kraliyet, feodal yapının korunmasını isteyen aristokrasi ve kiliseyle sürekli çatışmış. 19. yüzyıl ortalarından itibaren tekstil ve makine sanayi gelişmiş, güçlenen yeni zenginler, yeni burjuvaziyle birlikte kentin mimari dokusunu da değiştirmeye başlamış. Önce neoklasik akımlar ortaya çıkmış, ardından da Guell, Battlo, Amatlıer gibi zenginleşen sanayici ailelerin siparişleriyle Gaudi, Montaner, Cadafalch gibi modernist mimarlar hayal gücünün sınırlarını zorlayan binalar gerçekleştirmiş. Yerleşik değer yargılarına, dogmalara, geleneklere meydan okuyan Joan Miro’lar, Picasso’lar, Dali’ler işte bu atmosferde ortaya çıkmış.

CADDELERDE IŞIK VE RENK SELİ

Aralık ayının ilk günlerinde tüm İspanya’da olduğu gibi Barselona’da da caddeler ışıklandırılmaya, geceler renk ve ışık cümbüşüne dönüşmeye başlıyor. 6 Aralık Anayasa Bayramı ve 8 Aralık İnmaculada Yortusu bu dönemin ilk önemli günleri. Şölen atmosferi 24 Aralık’taki Noel gecesinde doruğa ulaşıyor. Bu dönemde Barselona’da olmak, renk ve ışık cümbüşü içerisinde çılgın kalabalığın arasında sokaklarda dolaşmak büyük şans.
6 Aralık Anayasa Bayramı’nın şehir için özel bir önemi var. 1936’da General Franko, seçimle işbaşına gelen sol hükümete karşı ayaklanmış, üç yıl süren iç savaşı Hitler ve Musolini’nin yardımıyla kazanmıştı. Cumhuriyetçileri destekleyen Katalonya’nın özerkliğini iptal edip, Katalanca konuşmayı yasaklamış, 37 yıl boyunca ağır baskı uygulamıştı. Ölümünden üç yıl sonra, 6 Aralık 1978’de kabul edilen Anayasa’yla Katalonya özgürlüklerini geri aldı. 8 Aralık’taki İnmaculada Concepcion Yortusu’nda ise Hazreti İsa’nın anne rahmine düştüğü gün kutlanıyor. 7 Aralık’ı 8 Aralık’a bağlayan gece tüm kiliselerde gece yarılarına, hatta bazılarında şafak saatine kadar dualar okunur, ayinler yapılır.

Her ne kadar seyahat acenteniz kente vardığınızda panoramik şehir turuyla size ana arterleri, önemli anıtları, turistik merkezleri gösterecek olsa da benim sizlere bazı özel tavsiyelerim olacak. Tabii ki önce kentin kalbi muhteşem Katalonya Meydanı’ndan ve simge caddesi Rambla’dan söz etmek gerekir.

LA RAMBLA’YI UNUTAMAYACAKSINIZ

Caddenin ismi Barselona’da 717-801 yılları arasında hüküm süren Endülüs Emevileri’nin mirasıdır. Arapçadaki al raml (dere) veya ramla (ağaçlıklı yol) kelimesinden gelir. Tam anlamıyla non stop görsel sölen sunan caddedenin ortasındaki geniş kaldırım günün her saatinde doludur. Kalabalığı yararak, bu kaldırımdan aşağıya, “Bizim Deniz”e doğru yürüyün. Kuşçu, çiçekci dükkanlarının arasına sokak tiyatrocuları, pandomimciler, ressamlar, müzisyenler sıralanmıştır. Aklınıza hayalinize gelmeyecek kıyafetler içerisindeki modern dilenciler ilgi çekmeye çalışır. Zamanın nasıl geçtiğini fark etmezsiniz. Sağlı sollu mağazalar, işyerleri arasından bu ağaçlıklı şirin yoldan insan seliyle aşağıya doğru akarsınız. Aman çevrenizdeki binalardaki sevimli detayları kaçırmayın. 121 numaradaki eczaneyi, 109 numaradaki Filipin Tütünleri binasını, yine sağ kolda Peru Genel Valisi’nin karısı için 1770’lerde yaptırdığı Palau de la Virreina Sarayı’nı atlamayın.

Ve işte sağınızda Mercat de la Boqueria... 1578’de kurulan bu pazar yerinden isteseniz de çıkamayacaksınız. Bin bir türlü egzotik, tropik taze meyve, meyve suları, dondurmalar öyle iştah açıcı şekilde sunulur ki hangisinden yiyeceğinizi şaşırırsınız. Girişte sağ kolda Jean Paul Gaultier, Umberto Eco gibi ünlülerin uğrak yeri Pinocchio’da (Pinokyo) ayaküstü bir şeyler atıştırmadan çıkmayın. Boqueria pazarının hemen karşısında 96 numarada Erotik Müze var, ilgilenenler olabilir. Denize doğru yürüyüşünüzü sürdürün. Az sonra sağınızda Milano’daki La Scala’dan sonra dünyanın en prestijli opera binası belirecek. 1874’de yapılan Gran Teatre del Liceu... Placido Domingo, Jose Carreras, Montserrat Caballe gibi dünya devi opera sanatçılarını yetiştiren İspanyollar operaya çok düşkündür. Opera izleyemeseniz dahi, girip Aynalı Salon ve mermer merdivenlerinin ihtişamını görün. Opera binasının tam karşısındaki Cafe de Opera’ya girip bir soluklanın, güzel bir kahve ya da çilekli cava (köpüklü şarap) içip kendinizi operadan çıkmış bir asilzade gibi hissedin. Çıktığınızda Carrer Nou de la Rambla caddesindeki bir Gaudi eseri olan Güell Sarayı’nı ve Rambla üzerindeki muhteşem Orient Otel’in karşısında gizlenmiş güzellik Plaça Real’i (Kraliyet Meydanı) görmeden geçmeyin.

Revaklarının altında birbirinden güzel restoranların bulunduğu bu meydanda pazar günleri başta para ve pul koleksiyoncularının yer aldığı bitpazarı kurulur. Rambla’nın sonunda, Barselona Limanı’nı ve keşfettiği Amerika’yı işaret eden Kristof Kolomb heykeline varırsınız. Sağınıza devam ettiğinizde İnebahtı Deniz Savaşı’nda kullanılan Avusturyalı Don Juan’ın kadırgasının replikasının bulunduğu Drassanes’e (Deniz Müzesi) ulaşırsınız.

KATEDRAL ÖNÜNDE SARDANA DANSI

Plaça Real’in hemen yanındaki Ferran Caddesi’ne girip birbirinden hoş tapas (meze) barları ve modernist restoranlar arasından Belediye Başkanlığı Sarayı ve Generalitat yani Katalonya Özerk Yönetim Hükümet Binasının bulunduğu San Jaume Meydanı’na çıkın. Yüzyıllar boyunca, farklı kültürlerin katmanlar halinde oluşturduğu Gotik Mahalle’de, Barselona’nın tarihi bölgesindesiniz artık. Barselona Katedrali’ni ve çevresindeki sokakları dolaşın, katedral önündeki meydanda pazar ayini sonrası saat 12 sularında yüzlerce Barselonalının geleneksel sardana (bir tür halay) dansını izleyin. Gizli güzellik Plaça del Rei Meydanı’nın merdivenlerinde oturup müzik şöleninden payınızı alın. CD’den orkestra eşliğiyle konçerto çalan kemancıları, ardından sahneye çıkan klasik gitarcıların resitalini dinleyin. Şehir Tarihi Müzesi’ni (Museo d’Hıstorıa de la Cıutat) gezip bir asansörle binlerce yıl öncesine, mesela MÖ 12 yıllarına gidin. Bu arada kentin en eski kafesi, Libreteria Sokağı 16 numaradaki şirin ve kadim Meson Del Cafe’de hayatınızın en güzel kahvesini yudumlayın.

Artık kendinizi Gotik Mahalle’nin daracık labirentlerinde kaybolmaya bırakabilirsiniz. Her taşı tarih kokan sevimli sokaklarda “Granja” diye adlandırılan şirin semt lokantalarında, tipik ev yemekleri çok ucuza tadabilirs iniz. Kentin belki de en sevimli sokağı, 700 yıllık Carrer de Montcada’ya sapın. Başlı başına bir kültürel tapınak olan Picasso Müzesi’ne uğrayın. Aynı sokak üstündeki sanat galerilerine ve müzelere dönüştürülmüş yüzlerce yıllık saray ve malikânelere hayran kalacaksınız. 22 numaradaki Xampanyet’te tapaslar eşliğinde bir kadeh cava (köpüklü şarap) içerek, tipik Katalan tatlısı Crem Catalan yiyerek tüm yorgunluğunuzu unutabilirsiniz. Montcada Sokağı’nın sonundan sağa kıvrıldığınızda Santa Maria del Mar gotik kilisesini görürsünüz. Kapısından başınızı uzattığınızda muhtemelen bir dini nikâh törenine rastlar, İspanyol gelini ve damadı görebilirsiniz.

GAUDİ, KAPADOKYA’DAN ESİNLENMİŞ MİYDİ?

Tekrar Barselona’nın kalbi Katalonya Meydanı’na dönüp sur dışı modern kesime, Passseig de Gracia bulvarına girin. İstanbul’daki ValiKonağı - Nişantaşı’nı çağrıştıran bu bulvarın iki yanında dünya markalarının mağazalarını, alışverişe çıkmış şık İspanyol kadınları, eşlerini, kafeteryaları ve dahi mimarların birbiri ardına sıralanan başyapıtlarını bulacaksınız: Domenech Montaner’in Casa LLeo Morera’sı, Cadafalch’ın Casa Amatlıer’i, Gaudi’nin Casa Battlo’su ve nihayet Casa Mila’sı (La pedrera)... 1929 yılında talihsiz bir tramvay kazasında yaşamını yitiren, “Bir gün Barselona benim adımla birlikte anılacak” diyen ünlü mimar Antoni Gaudi’nin eserlerini, başlı başına yazı konusu Sagrada Familia’sını, şehri tepeden bakan Güell Parkı’nı gördükten sonra bakalım ünlü İspanyol yazar Juan Goytisolo’nun “Gaudi, bir biçimde Kapadokya’yı ve peri bacalarını görmüş ve esinlenmiştir” tezine katılacak mısınız?

Yazmakla ve gezmekle bitmeyecek güzellikler var Barselona’da. Ülkedeki tüm önemli şehirlerin mimari kültürlerini bir araya getiren El Pueblo Espanyol (İspanyol Köyü) mü dersiniz, Tibi Tabu Tepesi’ndeki muhteşem Barselona manzarasını mı dersiniz, Mont Juic’de (Yahudi Tepesi) Olimpiyat Stadı ve Juan Miro Vakfı Müzesi mi, Mare Magnum’da çocukluğunuzu yaşayabileceğiniz devasa akvaryum mu, dünyanın ilk denizaltısı mı, Olimpik Liman’daki barlar ve restoranlar mı, muhteşem Hayvanat Bahçesi mi? Ama olağandışı bir güzellikten bahsetmeden geçemeyeceğim: Magic Font, yani Büyülü Çeşme’den. İspanya Meydanı’ndaki (Plaza Espana) Fuar Alanı (Fira) ile Katalonya Ulusal Sanat Müzesi arasındaki alanda geceleri olağanüstü ışık ve ses gösterisi gösterisi yapılıyor. Kış aylarında sadece cuma ve cumartesi akşamları saat 19:00 - 21:00 arasındaki büyülü gösteriyi görmeden dönmeyin.

Fırsat bulursanız günü birlik turlar ya da trenle Figueres ve Girona’ya gitmenizi öneririm. Salvador Dali’nin eserlerinden oluşan en büyük koleksiyonu doğduğu Figueres’te görebilirsiniz. Dali tüm ayrıntılarını tasarladığı bu müzede gömülü. Ortaçağ atmosferini koruyan Girona’nın Yahudileri engizisyondan kaçıp Osmanlı’ya sığınmıştı. Alışveriş cenneti Andorra gezisini de gündeminize alabilirsiniz. Bir başka seçenek 35 kilometre uzaklıktaki şirin kasaba Sitges.

İKİ ŞEHİR EFSANESİ

Barselona’nın kuruluşuna dair iki efsane var. İlkine göre kurucusu Herkül. Dokuz gemiyle Altın Postu aramaya çıkan Jason ve astrogonotlara katılır Herkül. Patlayan fırtınada dokuzuncu gemi (Barca Nona) Katalunya açıklarında kaybolur. Herkül gemiyi aramaya çıkar. Şimdiki Mont Juıc (Yahudi Tepesi) eteklerinde geminin enkazını ve kurtulan mürettebatını bulur. Karaya çıktıkları yerin iklimi ve manzarasını pek beğenen astrogonotlar burada yerleşmeye karar verir. Roma kentinden 400 yıl önce Barca Nona (Dokuzuncu Gemi) adıyla kenti kurarlar. Diğer efsane, kentin MÖ 230 yılında Kartacalı ünlü hükümdar Anibal’in babası Amilcar Barca tarafından kurulduğu yolunda. Romalıların önünü kesmek için kurmuş, aile adından yola çıkarak Barci Nova ya da Barkenon ismini vermiş. Siz hangisi hoşunuza gittiyse onu seçin.

NEREDE YENİR, EĞLENİLİR

Restoranlar: · SALAMANCA SILVESTRE: Balık ve deniz mahsulleri, safranlı deniz mahsullü pilavı paella’sıyla ünlü. (C/ Almiral Cervera,34 Barceloneta) · MONCHO, EL CANGREJO LOCO: Her ikisi de Port Olimpic’te. Balık ve deniz mahsullerinde iddialı. · TORRE DE ALTAMAR: Teleferik Kulesi’ndeki lüks bir balık ve deniz mahsulleri restoranı. · LA DAMA: Katalan mutfağını tadabileceğiniz lüks bir restoran. (Diagonal, 423) · MUSSOL: Izgara et ve sebze sevenler için. (Carrer de Casp, 19) · CERVECERIA CATALANA: Akdeniz mutfağı ve mezeleriyle (tapas) iddialı bir birahane. (Mallorca, 236)
Barlar: · LUZ DE GAS: Canlı müzik, gözde mekan (C/Muntaner, 246) · SHOKO: Bar ve restoran (Passeig Maritim - La Barceloneta, 36) · OPIUM MAR BCN: Eğlenceli şovlar izleyebileceğiniz disco ve bar. (Passeig Maritime de Barceloneta,34) · BUDA BAR: Ünlü bar, restoran zincirinin Barselona şubesi. (Pau Claris, 92) · SUTTON BAR: Disko ve bar. (Tuset, 13) · HONKY TONK BLUES BAR: Caz ve blues sevenler için. (Finlandia,45) · JAZZSI CLUB: Caz gruplarını dinleyebileceğiniz bir bar. (Requesens,2)

BARSELONA’NIN İNCİLERİ

KATALAN MÜZİK SARAYI
Avrupa’nın gün ışığıyla aydınlanan ilk konser salonu

19. yy sonunda Barselona’lıları içki ve kötü alışkanlıklardan korumak amacıyla çok sayıda koro kurulmuştu. İşçi korolarının topladığı yardımlarla 1908’de Palau Musica Catalana inşa edildi. Mimar Domenech i Montaner, metalden prefabrik bir yapı inşa etti. Renk ve rafine zevkler bileşkesi yapının tavanı gün ışığından yararlanmak için camdan yapıldı, vitraylarla süslendi. Duvarlarına dev rölyefler yerleştirildi. İki bin kişilik salonun tavanındaki dev güneş avizesini gördüğünüzde gözlerinize inanamayacaksınız. Salonu rehberli turlarla gezebilirsiniz. Konser dinlemek isterseniz 5-8 Aralık’ta Belarus Filarmoni Orkestra ve Korosu, Mozart’ın Requiem, Handel’in El Messies, Carl Orff’un Carmina Burana, Verdi’nin La Traviata’sını seslendirecek. Bilet rezarvasyonu ya da sanal tur için www.palaumusica.org adresini tıklayın.

LES 4 CATS
Dehaların buluştuğu köşe

Pablo Picasso aslında Endülüs bölgesinin Malaga şehrinde doğmuştu. Ancak gençlik yıllarını Barselona’da geçirdi. Bir Katalan kadar iyi Katalanca konuşuyordu. Bu dahi ressam ilk resim sergisini Les 4 Cats’te açmıştı. Paris’teki Le Chat Noir’ın İspanyol versiyonu olan bu bohem restoran bistro, modernist sanatçı Santiago Rusinol ve arkadaşları tarafından 1890 da kurulmuş. 20. yüzyıl sanatına yön veren Picasso, Dali gibi ressamların, Lorca gibi şairlerin, Bunuel gibi sinemacıların, De Falla gibi müzikçilerin buluşma noktası olmuş. İzleri hâlâ duvarlarda görülebiliyor. Hiç değilse bir kahve içmek için uğramanızı öneririz. (Porta de L’angel, C/Montsio, No.3)

GAUDI MUCİZELERİ
Dindara katedral işadamına apartman

Hayal gücünün sınırlarını zorlayan Gaudi, Barselona’ya kimliğini kazandıran en önemli mimarlardan biri. 74 yıllık ömründe iskemleden, kaldırım karosuna, şehir parkından katedrale pek çok tasarım yaptı. 1878’de, 26 yaşında Barselona Mimarlık Akademisi’nden mezun olduğunda hocası “Bu diplomayı bir dahiye mi, zırdeliye mi verdik Tanrı bilir. Zamanla göreceğiz” demişti. Gaudi, Placa Real’in lamba direklerini tasarlayarak başladı işe. Zengin işadamları Vincens ve Güell’le tanışması dönüm noktası oldu. Hayal şatosu benzeri Vincens Evi, bugün UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Güell Sarayı ve daha nice yapıyı bu sayede tasarladı. 1884’te hayatının en çılgın projesine, Sagrada Familia Katedrali’ne başladı. İnşaatı hâlâ sürüyor.

KATALAN ULUSAL SANAT MÜZESİ
Bin yıldan on binlerce eser

1929’da Dünya Fuarı sırasında inşa edilen yapı, 1990’da İspanya’nın en önemli sanat müzelerinden birine dönüştü. Barok öncesinden, günümüze binlerce resim, heykelin sergilendiği müzede İspanya’nın gelmiş geçmiş tüm önemli sanatçılarının eserlerini görmek mümkün.
 
 
 
 

False