GeriSeyahat İmdat soygun var
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İmdat soygun var

İmdat soygun var

Ergül SATIÇŞU sıralar Ege'de neyin mevsimi biliyor musuz? Meyveden, sebzeden, avdan, spordan, tatilden söz etmiyorum. Şimdi soygunun zamanı. Kış geldi, tarım kesiminde işler bitti, soyguncular kolları sıvadı. Neresi mi soyuluyor?EGE'nin insanları üzüm, tütün, pamuk işini bitirdi. Yılbaşına kadar zeytin var. O da toplandı mı ovalar, dağlar iyice ıssızlaşacak. Binlerce hektarlık alan kışın dingin yalnızlığına terk edilecek. Uzun kış geceleri kimi kahvehanelerde zaman öldürecek, kimi soba başında uyuklayacak.ANCAK kışın gelmesini dört gözle bekleyip, kahvehanede, soba başında oturmayanlar da var. Kim mi bunlar? Bunlar İndiana Jones'un yerli taklitleri, mezar soyguncuları, hazine avcıları.GEÇMİŞİ 5 bin yıldan da geriye giden medeniyetleri bağrında saklayan Ege Bölgesi kış aylarında işte bu soyguncuların insafına terk ediliyor. Ege'nin bereketli toprakları binlerce yıl içinde gizlediği hazineler için delik deşik ediliyor.YOL kenarlarında sıkça gördüğünüz tepelere, tümülüslere bakın. Hepsinde en az bir delik. Tarih boyunca defalarca soyulmuş bu tepeler kalan kırıntıları götürmek için bir kez daha deliniyor.BÖYLE olunca da Ege'nin dört bir yanından tarihi eser operasyonu, kaçakçılığıyla ilgili habersiz gün geçmiyor. Üstelik bunlar polise, basına yansıyanlar. Ya yansımayanlar? Hergün deniz yoluyla, kara yoluyla acaba hangi değerlerimiz yurdışındaki koleksiyonları süslemek için yola çıkıyor.İNDIANA Jones'un zır cahil taklitleri ‘‘Hazine bulacağız’’ derken acaba hangi tarih hazinelerimizi tahrip ediyor? HERKESE sorulur; ‘‘Şu işi yapmasaydınız ne olmak isterdiniz?’’ diye. Benim de içimde arkeoloji hep tutku olarak kalmıştır. Bu nedenle arkeolojiyle ilgili yazıları, kitapları elimden geldiğince okumaya çalışırım. Soygun haberleri hep yüreğimi sızlatır. Kazılarla ortaya çıkarılan tarihi kentlere, eserlere bakarken biraz da yüreğim burkulur. Hatta gezmek istemem. İnsanların binlerce yıl önce yapılmış duvarların üzerinde hoplaya zıplaya dolaşmasına tahammül edemem. Toprak üzerine çıkarılıp doğanın acımasız yok edici gücüne teslim edilen eserlere bakamam. Arkeologlar bu nedenle, ‘‘Toprak altında saklamayı’’ da çözüm olarak görürler. Ancak yukarıda değindiğim Türkiye gerçeği maalesef bu çözümü geçersiz kılıyor.YERİN bilmem kaç metre dibindeki metali cinsine göre ayırıp bildiren dedektörler her yerde peynir ekmek gibi satılıyor. Sahtesi, gerçeği tarihi alanların haritaları köy kahvelerinde elden ele dolaşıyor.BİZ ise bırakın yeraltındaki değerleri gün ışına çıkarmayı, çıkardıklarımızı da korumakta zorlanıyoruz. Son yıllarda büyük şirketlerin bazı kazılara sponsor olmasının dışında bu alanda bilimadamların yüzünü güldürecek bir gelişme maalesef sağlanamadı.HATTA öyle kararlar uygulamaya kondu ki, tarihi eser hırsızlarına adeta davetiye çıkarıldı. Geçtiğimiz günlerde Muğla'daki 103 ören yerinden arkeolojik kazı ve düzenlemesi süren 19'unun korunmasında görevli 42 bekçi kış iznine çıkarıldı. Bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bu durum açıkça hırsızlığa, talana, tahribata davetiye değil mi?HAA şu da düşünülebilir? Çıkardıklarımızı ne derece koruyabiliyoruz? Didim'deki Milet Müzesi soygununun, Manisa Müzesi'ndeki sikke hırsızlığının daha mürekkebinin kurumadığını da düşünmekte yarar var.JANDARMANIN iyi niyetli çabalarının bu kirli faaliyeti durdurmaya yetmeyeceği açık. Yasal düzenlemeler, ödenekler gibi makro değişiklikler için de aylar, yıllar beklememiz gerekeceğine göre bence iş gene Ege'nin insanına düşüyor. Ne olur bu soyguna ve soygunculara seyirci kalmayın. Toprağın üstü kadar altındaki değerlere de sahip çıkın. Jandarma'ya telefonun sadece üç tuşuna basarak ulaşabilirsiniz; 156'yı unutmayın.
False