GeriSeyahat Göller kenti, Doğu’nun Venedik’i UDAİPUR
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Göller kenti, Doğu’nun Venedik’i UDAİPUR

Göller kenti, Doğu’nun Venedik’i UDAİPUR

Pakistan’a komşu Hint eyaleti Racastan uçsuz bucaksız Thar Çölü’yle kaplı. Bu kurak coğrafyada, Pikola Gölü kıyısına kurulan Udaipur bir vaha kenti. Doğası kadar, rengarenk yaşamıyla da dikkat çeken kent henüz kitle turizmine açılmadı. Meraklı gezginlerin uğrak yeri. Önceki hafta Hindistan’dan dönen gezgin, fotoğrafçı Zeynep Kanra yazdı.

Hepimizin sabah kalkar kalkmaz taktığı o maskeler var ya hani, Hindistan’a giderken ilk başta yapılması gereken o maskeyi çıkarıp atmak. Hindistan’a o maskeyi takar da giderseniz, sizi asla kabul etmez, kendini sevdirmez, inat eder, iyi gelmez size. Hindistan, sizi olduğunuz gibi bekler. Uykunuzda veya yalnız kaldığınızda nasıl kendiniz iseniz, o şekilde gitmenizi bekler ona. Kucak açmaya hep hazırdır, büyülemeye, iyi etmeye, gülümsetmeye, mutluluğu paylaşmaya, masallar anlatmaya... Size hazırladığı sürprizlere şaşırmanızı izlemeye bayılır Hindistan. Ben, onu hep haylaz bir çocuğa benzetiyorum. Tertemiz, ama bir o kadar da afacan.
Endişelerinizle, korkularınızla, öfkenizle, sabırsızlığınızla ve hırslarınızla giderseniz, sevmezsiniz Hindistan’ı. “Bir daha gitmem”, “çok pisti”, “hiçbir yere dokunamadım” der, dönersiniz.
Ancak, kendinizi olduğunuz saflıkta sunarsanız ona, bir daha peşinizi bırakmaz, haberiniz olsun. Dönüp dolaşıp, geri getirir sizi kendisine. Ne yapar eder, karşınıza çıkar. Rüyalarınıza girer. Kendinizi bir anda uçakta bulursunuz. Hindistan, çağırır. Siz onu severseniz, o sizi çok daha fazla sever.
Yaklaşık 1 milyar 200 milyon nüfusuyla, kocamandır. Kalabalıktır. Karışıktır. Ama bu karışıklık bizim kolayca anlayabileceğimiz türden değildir. Öfke yoktur mesela, insanlar birbirlerine kolay kolay ses yükseltmez, sabırlıdır, her bir ruhun ne kadar değerli olduğunu bilir, öyle davranırlar.

MÜKELLEF YEMEĞİN NEFİS TATLISI

Hindistan’a yaptığım dördüncü seyahatti bu... Kuzeybatıdaki Racastan Eyaleti’ni ziyaret ettim. “Racaların vatanı” anlamındaki isminin hakkını veren, görkemli şekilde sizi karşılayan, bir çöl diyarıydı bu eyalet.
Rajactan’da yapılan bir seyahati sonlandırmanın en güzel yolu sanırım Udaipur’u ziyaret etmek. Her ne kadar Udaipur’a Mumbai’den (eski adı Bombay) yaklaşık 1,5 saatlik uçuşla ulaşabiliyor olsanız da, o büyülü Racastan kentlerini gezerek, yolculuğu Udaipur’da sonlandırmak, dünyada yediğiniz en güzel yemeğin sonunda sunulan nefis bir tatlı tadı bırakacak sizin de damağınızda. Hani, hiç unutulmaz ya öyle tatlar, aynı öyle işte.
Udaipur, güneydoğu Racastan’ın en görkemlisi, en yenilmezi, en sadığı... Pikola Gölü kenarına kurulmuş bu değişik kenti görmeyi senelerdir bekliyordum. Bazı yerler vardır, bir şekilde hep merak ederiz, sanki bizi çağırır, işte Udaipur da benim için öyle bir kentti, göller kenti. Bazılarının deyimiyle, doğunun Venedik’i.
Hardal tarlalarından, değişik bir çöl bitki örtüsünden geçip, Udaipur’a ulaştığınızda, kentin görkeminden gözünüzü alamıyorsunuz. Muhteşem bir saray var sizi bekleyen, Bari Pol ve Tripolia adı verilen kapılardan girdiğiniz, kentin en güzel manzarasına sahip, Udai Singh’den hatıra bir saray. Şimdilerde sarayda düğünler de yapılıyor, sanırım her genç kızın rüyasını süsleyen bir düğün mekanı bu saray.

ÜNLÜLERİN OTELİ

Saatlerce süren saray gezintisi bittikten sonra, nasıl oluyorsa yorgun hissetmeyeceksiniz, bana inanın... O görsellik, yaşanmışlık ve ihtişam sizi kentin göbeğinde bulunan gölde bir tekne gezintisi yapmaya itecek. Şanslıysanız, gün batımına denk gelecek bu tekne gezintisi... Dingin, durgun bir suda, sarı kızıl binaların suyla raksında, huzurlu kuşların kanat çırpışları eşliğinde bir tekne gezintisi... Belki de, tekneyi gölde bulunan bir adaya çekip, bir kadeh şarap içeceksiniz, ya da Hindistan’ın meşhur yerel rom veya biralarından... Gün batımı şakaya gelmez, hele hele Racastan’ın, belki de koca Hindistan’ın en romantik kenti Udaipur’daysanız...
Şehirde konaklama bakımından çok fazla seçenek var, zira turizme açılmış. Yine de, her yerde turist görmüyorsunuz, böyle bir hoşluğu var. Bizim konakladığımız otel Taj Grup’a ait, Taj Lake Palace’dı. Gölün ortasında, deyim yerindeyse, huzur yuvası bir otel. Şımartılmak, mutluluktan parendeler atmak için yapılmış. Geceleri rüyanızda kuşlar, renkler, melekler görüyorsunuz. Birçok Hollywood oyuncusu da orada konaklamış, hatta düğünlerini yapanlar olmuş. Zengin Hintliler için de ideal bir düğün mekanı, zira gerçekten çok şık ve her detay dantel gibi işlenmiş.

SOKAKLARA ÇIKIP GÜNLÜK HAYATA GİRMEK GERİKİR

Güzel ve romantik bir Udaipur gecesinin ve renkli rüyaların ardından, tek yapmanız gereken erkenden kalkıp, güneşi selamlamak olmalı. Sonra, ver elini rengarenk sokaklar. Hindistan’da sokaklardan korkmamak gerek. Karışık, kalabalık, biraz fazla korna sesli olabilir, ama emin olun ki her adımınızda bambaşka hikayelere şahitlik edeceksiniz. Duvarların dokuları, renkleri, üzerlerindeki yazılar, binalardan sarkan rengarenk kumaşlar, dükkanlarda yakılmış tütsülerden yayılan kokular, karşınıza bir anda çıkan ineklerin güzel gözleri, size bakışları, size el sallayan, selamlayan insanların sıcaklığı ne de güzel. Hindistan’a bir gittiniz mi, tadını çıkarmadan dönmek ayıp olur. Birisi sizi dükkanına mı buyur etti, buyrun gidin, kısa bir sohbet, belki biraz Hint çayı, size hayatınızın sonuna kadar saklayacak muhteşem bir anı değil de, ne... Orada kimsenin birbirinden çekindiği yok.... Sohbet etmeyi çok seviyorlar, hatırınızı sormayı, tokalaşmayı, sizinle fotoğraf çektirmeyi, evlerine davet edip size etrafı göstermeyi... Hele ki Udaipur kadar samimi bir kentte iseniz, asık suratlı olmak ve o insanlarla vakit geçirmeden dönmek hiç olmaz. Duvarlara dokunmak, o dükkandan bu dükkana koşturmak, binaların girişinde kapı üzerlerine asılmış, Ganesh’in, yani Shiva ve Parvati’nin oğlunun resimlerine bakıp gülümsemek, ara sokaklarda kaybolmak, sokaklarda kurulu minik tapınaklarda dua edenlerin dualarına ortak olmak, yaşlı nine ve dedelere sarılmak, çocuklarla oyunlar oynamak, bir sürü bilezik ve takı almak, bakkallardan alışveriş yapmak, kendini evinde gibi hissetmek değil de nedir ki...
Döndüğünüzde, masal bittiğinde, eğer yüzünüzde en azından ufacık da olsa bir tebessüm kaldıysa, ne mutlu size... Hindistan, sizi sevmiş demektir.
Onun hediyesidir o tebessüm size.
Kendinize iyi bakmanız ve fazla ihmal etmeden, o masal diyarına geri gönmeniz şarttır. Zaten, özlersiniz; Hindistan’a gidenleriniz bilirler, bir kere o aşkın içine düştünüz mü, dönüşü yoktur.
Bana Hindistan’ı bu denli sevdiren sevgili Faruk Pekin’in kulakları çınlasın...

ZAMANA DİRENEN KONAKLAR RENGARENK SARİLİ KADINLAR

Kent içinde ara sokaklarda kaybolduğunuzda, birbirinden güzel haveliyle ile karşılaşıyorsunuz. Haveli, Racastan bölgesinin genelinde, yıllara yenik düşmemiş, bolca yaşanmışlık barındıran, muhteşem konaklara verilen isim. Çoğu terkedilmiş, ama gerek seyretmek, gerek duvarlarına dokunmak ve hissetmek ya da önünden gelip geçen rengarenk sarili kadınları izlemek için, Masala çayınızı alıp, bir köşede durmak ve biraz durmak, tütsü ve baharat kokusunu içinize çekmek, masalın içine düşmek çok güzel oluyor. Kentin rengarenk duvarları önünde rengarenk ipek sarili hanımların sanki size özel bir film seti kurulmuş gibi salına salına geçip gitmesi, kocaman ve muhteşem türbanlarıyla beylerin size selam vererek yoluna devam etmesi... Siz istemeseniz bile her birinin kendine has takılarında ve gizli detaylarında bir anda duracaksınız zaten gezerken. Duracak ve izlemeye koyulacaksınız bu kendinizi içinde buluverdiğiniz baharat kokulu kaleiodoskopta... Rüyada...

False