GeriSeyahat Döviz getiren transseksüeller
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Döviz getiren transseksüeller

Döviz getiren transseksüeller

Olga, yurtdışına gidip striptiz yaparak geçimini sağlayan transseksüellerden yalnızca bir tanesi. Sezen, Burcu, Hazel, Nilüfer, Sibel de senenin belli aylarında yurtdışına gidip striptiz yaparak para kazanıyor. Sadece Almanya'da çalışan 15 Türk transseksüel var. Dilber, Deniz, Selin ve adını bilmediklerimiz...

Fotoğrafını gördüğünüz sarışın, mavi gözlü alımlı hanım bir transseksüel. Adı, Olga. 25 yaşında ve lise mezunu. İngilizce ve Fransızca biliyor. Olga, striptiz yaparak ve dans ederek para kazanıyor. Türkiye'de değil İsviçre'de. Üçbuçuk senedir İsviçre'nin Cenevre, Zürih ve Lozan şehirlerindeki çeşitli ‘‘Cabaret’’lerde çalışıyor. Türkiye'de ise böyle bir müessese yok. ‘‘Gitmezdim bu şartlar sağlansa. Burada polis korkusu var. Ama yine de Türkiye'de yaşardım. Orası monoton. Çalış, çalış... Duygusallık yok. Burası en azından kendi ülken’’ diyor Olga.

Olga, yurtdışına gidip striptiz yaparak geçimini sağlayan transseksüellerden yalnızca bir tanesi. Sezen, Burcu, Hazel, Nilüfer, Sibel de senenin belli aylarında yurtdışına gidip striptiz yaparak para kazanıyor. Sadece Almanya'da çalışan 15 Türk transseksüel var. Dilber, Deniz, Selin ve adını bilmediklerimiz...

Türk transseksüeller 20 senedir yurtdışına çıkarak bu işi yapıyor. Çoğu gittikleri ülkede evlenip oraya yerleşmiş. İsviçre'de yalnızca 50 tane evli Türk transseksüel var. Kabarelerde artist sıfatıyla çalışıyorlar, içlerinde sokaklarda fuhuş yapanı da var. Transseksüellerin yurtdışına gitmeleri en çok 1980'li yıllarda olmuş. 1992'den beri yurtdışına çıkan Sezen bunu ‘‘polis, devlet o yıllar bizleri çok ezdi’’ şeklinde açıklıyor.

Evlenenler arasında yaşları 50'yi geçmiş olanlar var. Örneğin Sezen de Portekizli erkek arkadaşı ile ağustos ayında evlenip Lüksemburg'a yerleşecek.

DÜNYA İKİNCİSİYİZ

Yurtdışına giden yalnız Türk transseksüeller değil. Mesela Japon transseksüelleri de kabarelerde görmek mümkün. Brezilyalı, Alman, Fransız, Faslı, dünyanın her ülkesinden... Yalnızca Amerika'dan yok. Singapurlu ise en az. Türkiye, Brezilya'dan sonra dünya ikincisi. Her kabarede yalnızca bir transseksüel çalışabiliyor. Ameliyatlı olması şart değil. 8-10 kadın striptizci arasında tek olmaları şart. Anlattıklarına göre, kadın striptizciler ‘‘kıskançlıktan’’, ‘‘bu transseksüel’’ diye müşterilere söylüyorlarmış. Herkesin bir artistik ismi var. Örneğin Sezen'inki Katya.

Türk transseksüeller en çok Almanya'ya gidiyor. İyi kazanç getiren ülke ise İsviçre. Bunu Lüksemburg, sonra Belçika takip ediyor. Her ülkede o ülkenin yasaları elverdiğince kalınabiliyor. Örneğin bir transseksüel Lüksemburg'da altı ay, İsviçre'de sekiz ay kalabiliyor. Bu haklarını ikiye bölme şansına sahipler. Sezen kışın altı ay Lüksemburg'da kaldığında bunu üçer ay kullanıyor. İsviçre'de kaldığında ise dörder ay olarak kullanıyor.

35 yaşını geçmemiş kızlar kabul ediliyor. Her kız önce üç gün deneniyor. İçki içemiyor, şovu güzel değil, bakımlı değil ve sahneyi dolduramıyorsa geri gönderiliyor. Kabare, kızı beğenmediğinde bile patron yine de parasını ödüyor.

Kabarelerde müzik eşliğinde şova çıkılıyor ve dans esnasında da striptiz yapılıyor. Danslar çoğunlukla, doğaçlama. Bazen gelen misafirlerle şampanya da içiliyor. Kesinlikle başka içki içmek yasak. Gelen müşteriler çoğunlukla yabancı uyruklu. Bu nedenle kabarelerde çalışabilmeleri için en az iki dil bilmeleri şart. Sezen ve Burcu Fransızca ve Almanca, Olga ise İngilizce ve Fransızca biliyor. Dil bilmeyenler ise bir ay içinde geri gönderiliyor. Müşteriler çok temiz ve şık giyinerek, bazıları da aileleriyle geliyorlar kabarelere. Kızlarla sohbetlerinde kesinle seviyeli olmak zorundalar.

Transseksüellere kalacak yeri kabare sağlıyor. Her kabarenin üst katında kalacak apart odalar var. ‘‘Beş yıldızlı bir hastane gibi’’ şeklinde tarif ediyor bu odaları Burcu. Odalara erkek arkadaş almak yasak. Örneğin Lüksemburg'da, müşteri ile seks yapmak kesinlikle yasak. Ancak erkek arkadaşı ile dışarı çıkmak isteyene de menajer karışmıyor.

Kabarede dans etmek için iyi bir fiziğe sahip olmak gerek. Vücutta herhangi bir yağ oluştuğunda kesinlikle şova çıkartmıyor menajer. Herhangi bir yağ varsa ‘‘kamufle et’’ ya da ‘‘dansetme, sadece içki iç’’ deniyor. Örneğin Burcu fiziğini geç saatlerde yemek yemeyerek ve sürekli spor yaparak koruyor. Ve orada makina gibi olduklarını söylüyor: ‘‘22.00-04.00 arası çalışıyoruz. Ne geç ne erken. İşlerine çok sadıklar. Yövmiyen kesiliyor beş dakika geç kalırsan.’’ Şişman transseksüellere ise kesinlikle şov yaptırılmıyor, onlara ‘hostes’ deniyor, sadece gelen müşterilere yer gösteriyorlar.''

AYDA 10 BİN MARK

Gece en az üç en fazla dört kez şova çıkılıyor. Saat 17.00-20.00 arası çalışılıyor. İki saat mola. Ve 22.00'de tekrar kabareye dönüş ve sabah 04.00'e kadar iş devam ediyor. Bu çalışmaların karşılığında yövmiye artı içki parası alıyorlar. Burcu'nun yövmiyesi 500 frank, Sezen'in ise 250 mark. 1600 mark olan ev kirasını kabare karşılıyor. İşin yoğunluğuna göre kazançları 10 bin marka kadar çıkıyor.

Çalıştıkları ülkelerde kaldıkları süre boyunca sigortaları yapılıyor, çalışma karnesi çıkarılıyor: ‘‘Doktoruna kadar herşey düşünülmüş orada. Hayat orada buradaki gibi ucuz değil. Testlerden geçiyoruz. Polis sağlık kartını istiyor. Kabare sahibi sigorta yapmış mı kontrol ediyor. İnsanlarını garantiye alıyorlar. O yüzden ülkeme gelmek istemiyorum, ayağım çekiyor’’ diyor Burcu, Olga ve Sezen...

Kart çıkarsınlar vergi ödeyelim

Zaman zaman menajerler Türkiye'ye gelip transseksüellerin bulunduğu kulüpleri gezerek kartvizit ve telefon bıraksalar da genelde yurtdışına gitmek isteyen transseksüeller menajerin telefonunu daha önce gitmiş olanlardan öğreniyor. Örneğin Sezen, 1992'den beri yurtdışına çıkıp her ay değişik kabaretlerde çalışan bir transseksüel. O da menajerini dört yıl önce tavsiye üzerine aramış:

‘‘Dört yıldır aynı menajerle çalışıyorum. Menajerim yabancı ve bir kadın. Tavsiye üzerine telefon ettim. Benden artistik fotoğraflarımı göndermemi istedi. Beğendi sonra da vize alabilmem için bana kontrat yolladı. Kontratla konsolosluğa müracaat ettim. İki fotoğraf ve bir de pasaport gerekli tabii. İçişleri'ne bir sabıkam var mı diye sordular. Bir pürüz çıkmadı. Vize işlemlerimi ise menajerim halletti. Bana kalan sadece konsolosluğa gidip onaylatmak oldu. Oysa Türkiye'de soğuk taşlar üzerinde yatırdılar bizi. İki günde bir kan alırlardı. İki günde bir frengi için kontrol olur mu? Polis minibüsle götürüyordu hastaneye. Temizdim ama yine de iğneyi batırıyorlardı koluma. Sonra da narkotikte alıkoyuyorlardı. Kolumuzdaki iğne izlerinden dolayı.’’

Gittikleri ülkeye ‘artist’ sıfatıyla giriş yaptıklarını söylüyor. ‘‘Biz bu ülkeye döviz getiriyoruz. Orada vergilerimizi düzgün ödüyoruz. Bize de kart çıkarsınlar vergi ödeyelim.’’

Orada polis saygılı

Adı Burcu. 28 yaşında. Yurtdışında Linda ismini kullanıyor. Fransızca ve Almanca biliyor. Dört yıldır yurtdışına çıkıyor. Bu güne dek beş ülkeye gitmiş. Hollanda, İsviçre, Lüksemburg, Belçika ve İtalya. Anlatıyor:

‘‘Oradaki rahatlığı Türkiye'de bulamıyorum. Herkes gibi ben de özgürüm. Burada hala tek tip insan istiyorlar. Yurtdışında hem çalışıyor hem vergi veriyorum. Polis saygılı. Gördüğünde iyi akşamlar diyor. Benim ülkemde niye böyle olmuyor? Onların kafa yapıları çok farklı. Biz de artık değişmeliyiz. Yanlış bir ülkede dünyaya geldim diye düşünüyorum bazen. Yurtdışında doğsaydım garsonluk, tezgahtarlık yapabilirdim. Ama Türkiye'de hiçbirşey yapılmıyor. Herkes fahişe olmayabilir. Ben sadece kadın olmak istedim. Hangi iş adamına gitsem bana iş verir? Herkes işe alınıyor bize niye kimse iş vermiyor? Şimdi Türkiye'de bir iş verseler yaparım. Hem de dört dörtlük.

‘‘Oylarımız geçiyor ama vatandaş muamelesi görmüyoruz. O zaman oylarımızı da kabul etmesinler. Hele Türk erkeği! Her konuda sömürüyorlar. Yabancılar öyle değil. Onlarda paylaşma var. Oradakiler ne istediğini çok iyi biliyor. Cinsel tercihlerini çok iyi belirlemişler çünkü. Ne olursan ol sev. İnsanlar istediği kadar kaba saba davransınlar ama olsun. Birgün düzelirler diye düşünüyorum. Biz aslında herşeye değer veriyoruz, doğaya, çevreye. Bizler metanetli insanlarız. Herkes sanki ak kaşıktan çıkmış, sanki sadece travestiler kötü. Fiziği düzgün bir transseksüel uzun bir etek giyince kıyamet kopuyor da, mini etek giymiş kadına kimse birşey demiyor. Toplumca köçekleri seviyoruz çünkü. Kimliğini ortaya koyan insanları sevmiyor, yarıkadın yarıerkekleri seviyoruz.

‘‘Sonra nerede bir fotoğrafçı görseler hemen göğüslerini açan transseksüellerden değiliz biz. Aslında onlar da haklı. Baskı baskı ne yapar? İşin içinden çıkamıyor büsbütün batıyor o kızlar da. Aramızda hanım hanımcık olanları da var. Oysa hep transseksüeller iki kelimeyi biraraya getiremeyen, saldırganlar olarak yazıldı. Kötü kişiler de var mutlak. Bir elin beş parmağı bir değil. Ama kötü olanlara kötü davranılır, iyilere değil.

‘‘Dışarı çıkarken tepeden tırnağa kendimi kontrol edip öyle sokağa çıkıyorum. Hem şık hem modern. Sadece kendim için değil insanları da düşünmem lazım. Laflarımı cımbızla çekip konuşuyorum. 2000 yılının kadınıyız biz. İnsanlar bilemiyor. Hem ben kadın olup ailemle oturup, çalışıp, erkek arkadaşım olsun çok istedim ama ne yapayım, olmadı.’’

False