Yerellikten bütünlüğe

SON dönemde Ankara’da dikkatimi çeken bir ‘trend’ var. Türkiye’nin çeşitli kentleri, Atatürk Kültür Merkezi ya da diğer fuar alanlarında kendilerini tanıtan etkinliklerle Ankara’ya çıkarma yapıyor.

Hatay Günleri, Samsun Günleri, Trabzon Günleri, Sivas Günleri, Rize Günleri ve daha bir çok ‘kent fuarı’, Ankara caddelerindeki reklam panolarında boy gösteriyor.
Eskiden farklı kentlerde yaşayan insanlar için Ankara sadece, TBMM’de milletvekili odalarının bulunduğu Halkla İlişkiler Binalarında atamalar, işe yerleştirmeler ve diğer iş takipleri için cirit atılan ‘torpil başkenti’nden ibaret idi.
Sadece TBMM’de de değil..
Başbakanlık, bakanlıklar, hatta Çankaya Köşkü için bile durum böyleydi. Devlet kapısını zorlayacak herhangi bir otorite, hangi binada kapısı kapalı hangi odanın içinde taht kurup yerleşmişse, fethedilmesi gereken bir madendi.
Bugün bu algının ve sistemin hala devam ettini düşünüyorum. Ama bunun yanı sıra insanların Ankara’ya kendi kentlerine dair sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerini de düzenli olarak taşımaya başlamış olmaları sevindirici bir gelişme..
Aslında bu fuarların, gazetesi, televizyonu, radyosu ve diğer yayın alanları ile Türkiye’deki mevcut medya yapısından kaynaklanan bir boşluğu doldurduğu söylemek de mümkün.
Hürriyet’in öncülüğünde, kent ve bölge gazeteleri ile güçlenen yeni ve modern yerel habercilik anlayışı, kent yaşamı açısından önemli farkındalıklar yarattı.
Televizyonlar ile internet haberciliğindeki gelişmeler, ulusal ölçekte haber ve gündem takibini yoğunlaştırdı. Ancak özellikle ekonomi ve ticaret açısından kentlerin kendi aralarındaki farkındalık ve ‘haberleşme’nin daha çok geliştirilmeye ihtiyacı var.
Bir başka deyişle Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerde yüzlercesi açılmış olan ‘hemşehri dernekleri’nin artık lokal işletip çay demlemek yerine, üretim, ticaret ve sosyal fayda ortaya çıkaracak daha ciddi işlerle uğraşmaları gerekiyor.
Kent fuarlarını bu yüzden, bir uyanışın ön dalgaları olarak görüyorum.
Anadolu kent bazında kuvvetli biçimde yerelleştiği ölçüde, ekonomik olarak bir arada hareket etmeyi başarabilen parçalardan oluşmuş güçlü bir bütünü temsil ediyor.
Sevinerek izliyorum.

MESAJ PANOSU

Bir süredir, Büyükşehir Belediyesi’nin açıkladığı ‘kedili logo’ ile ilgili tartışmaları hayretle izliyorum.
Açıkçası, ben çok beğendim. Kişisel olarak yeni logoyu beğenmeyenler elbette olabilir. Saygı duymak gerekir, çünkü herkesin kendi zevkidir.
Ancak, kurumsal yapısı olan siyasi parti, dernek ve hatta sivil toplum kuruluşlarının kedili logo üzerine konuşmalarını gereksiz buluyorum. Bu kentin amblemi, logosu bunca yıldır tartışılırken, hangisi çıkıp da “Ben profesyonel tasarımcı ve sanatçılara Ankara için bir yeni bir amblem, yeni bir logo hazırlattım” diyerek ortaya bir şeyler koydu..?
Eleştirmek, itiraz etmek hatta reddetmek herkesin hakkı olabilir. Ancak kurumsal yapılar böyle bir tavır içine girdiklerinde, alternatifleri ve çözümleri de kamuoyunun önüne koymak zorundadır.
Öbür türlüsü, önüne çıkan her yeniliğe içi boş açıklamalarla muhalefet etme alışkanlığından öteye geçmez.
Bu denli ilkel bir muhalefet anlayışı da, hiç bir toplumda itibar görmez.
Yazarın Tüm Yazıları