Yaşar Aksoy

Denizciler Ege’nin bekçisi

20 Kasım 2011
Bodrumlu denizciler onurlandırıldı.. Bodrum Deniz Müzesi açıldı.. Bodrum ile İzmir-Konak belediyeleri, Halikarnas Balıkçısı’nı bağrına bastı.. Daha güzel şeyler bekliyoruz.

BODRUMLU denizciler, Halikarnas Balıkçısı’nın yavrularıdır. Bodrum’da denizlerimizle ilgili güzel etkinliklerin, Ege’mizin diğer kıyı kentlerine örnek olmasını diliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde 23’üncüsü gerçekleşen, “Bodrum Uluslararası Ahşap Yat Yarışları (Bodrum Cup)” programında yer alan “Denizcilik Plaket Töreni”, son derece anlamlı bir seremoniyle İskele Meydanı’nda yapıldı. Bodrum Denizciler Derneği’nin organize ettiği, yaşamlarını denize adamış, ekmek parasını denizden kazanmış, yıllar boyunca nice genç denizciler yetiştirmiş, 1941 doğumlu olup, 70 yaşın üstündeki emektar denizcilere şükran plaketleri sunuldu.
Ayvalık’tan taa Göcek’e kadar Ege’mizin sınırlarındaki tüm kıyı kentleri yerel yönetimlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının bu tür çalışmalar yapmasını dilerim. Dikili, Çandarlı, Karaburun, Seferihisar, Urla, Çeşme, Alaçatı, Didim, Kuşadası, Marmaris, Gökova, haydi derlenin, eski denizcilerinizi bulup meydana çıkarın, onları hatırlayın..

Emektar denizciler

Bodrumlu eski denizcilerden Mehmet Yavaş, Ersin Çağlar, Şevket Özyılmaz, Nezih Bilecik, Oktay Şanlı, Nurettin Aksu, İsmail Özkaplan, İsmet Ekici, Aykan Er, Ercan Yüce, tersanecilerden Hasan Gülteş, Erol Ağan, Mehmet Özyurt ve Engin Denizaslanı’na şükran plaketlerini Bodrum Denizciler Derneği Başkanı Mustafa Demiröz ve Bodrum Belediyesi Meclisi üyesi Halit Özkaplan takdim etti.
“Bodrum Cup”ı, 23 senedir gösterdiği özverili çalışmalarıyla bugünlere getiren Erman Aras’a da, Denizciler Derneği adına Mustafa Demiröz tarafından bir şükran plaketi sunuldu. Erman Aras eski dostumuzdur. 25 yıl önce, 1985’lerde rahmetli Saynur Gelendost önderliğinde Bodrum Gönüllüleri olarak teknelerle gerçekleştirdiğimiz Gökova Çöp Toplama Eylemleri’nin özverili bir gönüllüsüydü. Dinmeyen mavi heyecanıyla denizlerimiz için çaba harcayan Erman Aras’a selam yolluyorum.

Bodrum-Konak kardeşliği

Başkan Mehmet Kocadon başkanlığındaki Bodrum Belediyesi’nin yeni düzenlediği “Bodrum Denizcilik Müzesi” çok önemli bir girişimdir. Bodrum’a büyük emeği geçmiş tekne maketlerinin, deniz anı ve objelerinin ve kızı İsmet Noonan’ın armağan ettiği Halikarnas Balıkçısı fotoğraflarının yer aldığı müzeye, Sabancı Holding eski tepe yöneticisi Hasan Güleş’in 39 yıldır biriktirdiği deniz kabukları koleksiyonunu da bağışlaması büyük kazanç oldu. Balıkçı, Bodrum’da bu yıl belediye önderliğinde mezarı başında anma, ağaç dikme töreni ve panelle anıldı.

Yazının Devamını Oku

Hepimizin doktoru Ziya Ertemer

13 Kasım 2011
Karşıyaka’nın ünlü çocuk doktoru Ziya Ertemer’in vefatı, şehri acıyla sarstı. Bu büyük doktora her ailenin beslediği minnet ve şükran duyguları canlandı. Çocuk doktorlarının önemi bir kez daha hatırlandı.

EKİM ayını yarılamıştık.. Bir gün Karşıyaka’da ev telefonumuz çaldı. Telefonu açan babam, Dr.Ziya Ertemer ile tatlı tatlı dertleşti. Meğer aile doktorumuzun ismi bir sokağa verilmiş, törenle yakında açılacakmış. Çocukluk doktorum bizi törene davet ediyordu. Ziya Ertemer, ailemizin bir ferdiydi, koşa koşa gidecektik. Nasıl sevindik size anlatamam..
Az sonra yine telefon çaldı. Bu kez ben açtım. İnanılmaz derecede candan ve muzip bir ses, benimle matrak geçerek “Üstadım” iye hitap ediyordu.. Halbuki ben üstad filan değildim, o sesin sahibi gerçek bir büyük üstattı. Doktor Orhan Alpyörük de çocukluk doktorlarımdan biriydi, aynı zamanda yabancı devlet büyüklerini Efes’lerde, Bergama’larda gezdiren ünlü bir turist rehberiydi, benim can dostumdu. Meğer onun da bir sokağa ismi veriliyormuş, bizi ailece davet ediyordu.
Meğer iki doktorumuzun sokak törenleri aynı güne denk getirilmiş. Yüce insan A.Kemal Baysak başkanlığındaki Karşıyaka Belediyesi, beldede binlerce çocuğa hizmet etmiş bu iki ünlü çocuk doktorunu aynı gün, benzer törenlerle tarihe geçirmek istemişti.
Amanın ne güzel bir düşünce..
Böylece 21 Ekim 1997 günü, babamla törenlere gittik. Önce Zübeyde Hanım kabrinin karşısındaki 1843 sokağa, “Dr.Orhan Alyörük” isiminin verildiği töreni izledik. Sonra Bostanlı’ya gidip 2008 numaralı sokağa “Dr.Ziya Ertemer” isminin veriliş törenine katıldık. Babamla gözlerimiz ıslaktı. Bizi ailece, “biz” yapan kişilerin mutluluğuna tanık olmuştuk. Ne yazık ki, anamız aramızda yoktu, beş sene önce vefat etmişti.

YAŞA DOKTORUM

Annem sekiz kadar düşük yaptıktan sonra ileri yaşında beni doğurmuştu, bu yüzden ismim Yaşar’dır. İlk çocuk doktorum papyon kravatlı bir delikanlı olan Orhan Alpyörük idi. Beni bebeklikten kucaklayıp ölüme meydan okuyuşumda yanıbaşımda olan kişidir, birkaç yıl sonra ihtisas için Almanya’ya gidince, bu kez Dr.Ziya Ertemer isimli bir evliya bana şefkatli kollarını uzattı.

Yazının Devamını Oku

Libyalı Türkler İzmir’de dernekleşti

6 Kasım 2011
Kimisi Libya doğumlu, kiminin annesi Libyalı, kiminin babası.. Libyalı esmer vatandaşlarımız uzaktaki topraklara hizmet etmek istiyor.

LİBYA kökenli Türklerin kendine özgü örf, adet, dil, tarih ve kültürlerini tanıtmak, bunlarla ilgili eğitim çalışmaları hazırlamak, hoşgörü, sevgi ve saygı, dostluk, karşılıklı anlayış bağlarını güçlendirmek, dayanışmayı sağlamak, Libya’daki akrabalarla işbirliğini sağlamak, Türkiye-Libya ilişkilerini sağlamlaştırmak amacıyla, “Libya Kökenli Türkler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” kuruldu.
Hem de nerde?
İzmir’de.. Eşrefpaşa’da.. Osman Öksüz Parkı’nın yanıbaşında..
Derneğin başkanı Vedat Özkol. Yönetim kurulu üyeleri ise Coşkun Abidin, Hasan Karaoğlu, Hasan Burgu ve Murat Abidin. Ataları Libya’dan Girit’e, oradan İzmir’e göçmüş olan avukat Levent Baghaki ile kardeşi Dr. Mehmet Ali Baghaki, bu örgütlenmenin en büyük yaratıcı ve destekçileri durumunda. Denetleme kurulu başkanı ise meşhur Arap Muzaffer.
Türkiye’deki tek Libya Derneği böylece Ege’mizde boy atmış oluyor.
İlginç değil mi?..
Arap Muzaffer

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet aşkını mekanında sergiledi

30 Ekim 2011
İzmir’de kendi dalında TSE belgeli tek işletme olan “Dost Pide”, mesajıyla ve lezzetiyle gönüllere yerleşti.

REŞAT AKBAYKAL, 1968 devrimci gençlik geleneğinden gelen, hala yaşlanmamış, kanı fıkır fıkır kaynayan bir güzel adam.. Agora ve Çeşme-Ilıca’daki ünlü “Dost Pide” işletmelerinin sahibi. Onunla buluştuğumuzda nefis pidelerinden, mis gibi dönerinden önce mutlaka eski gençlik anılarından söz açar. İzmir İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi öğrencisi olduğu militan yıllarını hep anar.
Rahmetli Aydın Erten, Süleyman Genç, rahmetli Beyazıt Aykut, Ali Rıza Bodur, Yalçın Dağgüden gibi eski öğrenci liderleriyle olan anılarını ballandırarak anlatır, hep kabarık olan göğsü daha fazla kabarır, mavi gözleri sanki solagan atan arkadaşlarını arar. “Haydi mitinge” desek, hemen fırlayacak sanki..

Cumhuriyetçi sülale

1948 Alaçatı doğumlu Reşat Bey benim sıkı dostumdur.. Çeşme’nin ünlü “Akbaykal” ailesine mensuptur. 100 yıl önce Selim Kaptan’ın Reşat isimli bir oğlu olmuş. Reşat’ın da Selim, Hakkı (meşhur Alaçatılı Hakkı Baykal), Seydi (meşhur Ilıcalı bakkal) diye üç oğlu dünyaya gelmiş. Bizim Reşat Akbaykal, Selim’in oğludur, kızkardeşinin ismi Ergin. Onun da Selim (üçüncü Selim oluyor) ve Eymen diye evlatları doğmuş.
Burada değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü bunlar ünlü bir aile, isim atlamamalıyım. Alaçatı Ot Festivalleri’nin kadim jüri üyesi Hakkı Akbaykal’ın ise, Cumhur (Alaçatı Martı Restoran sahibi), Mehmet (Alaçatı Dörtyol Martı Büfe sahibi) ve Özlem diye üç evladı var. Bakkal Seydi’nin ise Reşat ve Güçlü diye evlatları olmuş.
Burada baştan sona, dededen toruna cumhuriyet çi ve Atatürkçü bir sülaleden söz ediyoruz. Bunlar vatan ve Atatürk için gözlerini kırpmadan kendilerini feda edebilecek insanlar. İşte Reşat Akbaykal, bu sülalenin en afacan, en atak, en sempatik bir üyesi.. Kendisiyle nefis bir sohbet kaynattık.

Cumhuriyet aşkımız

Reşat Akbaykal, hayatı boyunca Atatürk fotoğrafları biriktirmiş, sonra onları büyütüp Dost Pide’nin duvarlarını boydan boya doldurmuş. Yüzlerce fotoğraf asmış. Tam ortada “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü pırıl pırıl parlıyor. Sözü kendisine bırakalım:

Yazının Devamını Oku

200 yıllık cami ve insanları

23 Ekim 2011
ANADOLU’da Türkler, bin yıl öncesinden kurdukları camilerin çevresinde gelişerek serpildiler ve önce Müslüman mahalleleri ve daha sonra şehirlerini oluşturdular.

Erzurum’dan Kayseri’ye, Bursa’dan Edirne’ye, İzmir’den Muğla’ya kadar bu formül böyle ilerledi. Karşıyaka’yı Karşıyaka yapan, önce Soğukkuyu Camii, sonra Zübeyde Ana’nın yattığı Osman Paşa Camii ve giderek Kemalpaşa ve Mevlana camileridir. Özetle, İzmir’i İzmir yapan süreç, Kemeraltı camileriyle kıvılcımlanıp gürleşti.
Alaçatı’yı ise, Hacı Memiş Camii, “Alaçatı” yapmıştır.
Koskoca Türk Alaçatı, Hacı Memiş Camii çevresinden gelişip bu günlere geldi. Yerli Türkmen Alaçatılılar bu cami çevresinde yaşadılar, sonra Rumeli’den gelen Balkanlı Türkler bu mahalleyi gürbüzleştirdiler ve ünlendirdiler.Hacı Memiş Camii, 1812 doğumludur, iki ay sonra 200 yaşına girecek. Kutlu olsun! Halkımız ona sahip çıksın.. Yaşlanan camilerimizi ön plana çıkarıp hatırlayalım. Türklüğümüzü onlara borçluyuz.

OTANTİK DOKU

Bu gün Hacı Memiş Mahallesi’ni ziyaret edeceğiz. Alaçatı Merkez Camisi Meydanı’ndan sola sapıp Pazaryolu boyunca epey yürüyüp sağa sapalım. Yeşillikler içinde bir yolun sağ tarafı eski kabristandır, uzakta bizim Hacı Memiş’in minaresi görünür. Yol boyunca sarıklı kabir taşları, Osmanlıca yazılı lahitler, birbirinin üzerine yığılmış kadim ve esrarlı taşlar size huzur verici bir fantastik aroma sunar.
Hacı Memiş Ağa’nın 250 yıl önce Mısır’dan gelip, bölgedeki bataklıkları kurutup yerleşime açtıktan sonra inşa ettiği kendi ismini taşıyan Hacı Memiş Camii’nin önünde 300 yıllık olduğu söylenen bir çınar ağacı vardır. Ayakta durabilmesi için suni destekler yapılmıştır.
Mahallenin tam başında bekçi gibi duran caminin yanındaki kabristana girerseniz, tüm Rumeli’nin burada uyuduğunu görürsünüz. Selanik’ten Bosna’ya, Priştina’dan Kavala’ya nice büyüğümüz burada yatıyor. Çanakkale gazileri, Yemen gazileri, mübadiller, göçmenler, yerli Türkmen Alaçatılılar koyun koyuna. Aman bu kabristanın bakir halini bozmayalım. Olduğu gibi dursun. Müze gibi..

Yazının Devamını Oku

Sar rüzgarı sırtına yazı işleri müdürüm

16 Ekim 2011
Yazı işleri müdürümün kale gibi ürpertici gövdesinin içinde çocuksu bir mertlik, bakire bir ahlak, taş gibi sağlam bir eşitlik inancı vardı..

YAZI işleri müdürleri, rüzgarı sırtlarında taşıyan insanlardır.. Rüzgarla yarışırlar adeta.. Haberi fark edip haber müdürünü uyaracak, en cabbar muhabiri yollayacak, sonra doğum sancısı gibi bir stresle haberin gelmesini bekleyeceksin. Haber yetişince onu düzeltecek, yazıyı dizdirecek, sayfasını çizip hazırlayacak, pikajını, montajını yaptıracak, filmini çektirecek, bütün bunları baskı saatinden evvel kotaracak, en sonunda matbaadan ilk baskıları alıp musahhih (düzeltmen) ile yanlış var mı diye kontrol edecek, geceyarısından sonra da evinin yolunu tutarken ertesi günün haberlerini düşünmeye başlayacaksın. Uyumak ne mümkün!..
Helal olsun tüm yazı işleri müdürlerine..
Tabii, ben biraz bizim zamanımızdaki, yani 30-40 yıl önceki kahraman yazı işleri müdürlerini anlattım. Şimdikilerin de işi hayli zor ama, bilgisayarlı gazete hazırlama tekniği ve geniş bir uzman kadronun çevrelerine toplanmış olması, şimdikilerin işlerini belki biraz hafifletse bile, ülkenin hızla değişen paranoyak gündemi yüzünden çekilen psikolojik baskının pek farkı yine yoktur sanırım.
Bu bakımdan son 40 yılımda birlikte çalışma keyfini yaşadığım Bilgin Peremeci, Ahmet Baharoğlu, Attila İlhan, Akın Simav, Çetin Gürel, Ali İhsan Korur, İskender Dinsel, Cafer Yarkent, Erdal Şafak, Ender Coşkun, Yılmaz Özdil, Fatih Çekirge, Hamdi Türkmen, Mehmet Karabel, Tanju Ataşer, Burhanettin Kamay, Nejat Bekmen gibi usta yazı işleri müdürlerimi hayırla anıyorum. Sırtlarına rüzgarı sarmış bu çilekeş insanlara bakar, bu inanılmaz gücü nasıl bulduklarına hayret ederim.
Bu gün onlardan birini, Demokrat İzmir’den rahmetli Ali İhsan Korur’u sizi anlatacağım.

Gazetecilik yılları

Ali İhsan Korur’un şiirlerini ve karikatürlerini kapsayan kitabı, “Sar Rüzgarı Sırtına” başlığı ile vefatından bir yıl sonra vefakar eşi Berrin Eskiizmirliler’in gayreti ile Etki Yayınları’ndan basıldı.

Yazının Devamını Oku

Aya giden ilk Türk: Muzaffer Tema

9 Ekim 2011
Hollywood’da çeşitli filmlerde rol almış olan beyefendi aktör, ‘Aya Giden 12 Adam’da uzaya ilk giden bir Türk’ü canlandırmıştı..

‘‘TARİH bir daha geri gelmez” cümlesinin içine, gerimizde kalan her şey girer. Bu cümlenin kapsamında Hollywood’un 1950’li yılları olduğu gibi, bizim görkemli siyah-beyaz Yeşilçam dönemimiz de yer alır. Artık Elizabeth Taylor’ların tarih olduğu bir yüzyılda, istediğin kadar Ayhan Işık’ı, istediğin kadar Belgin Doruk’u ara, bulamazsın!..
Hüzün dolu duygularla uğurladım öte aleme Muzaffer Tema’yı.. Türk sinemasının bir çınarı daha yaşama veda etmişti. Çeşme Ilıca - Zekiye Boyacıgil Camisi avlusunu dolduran cemaatın gözleri ıslaktı. Muzaffer Tema’nın kayınbiraderi, gazetemiz yazarı bin yıllık ağabeyim Erol Aksoy ile bu büyük aktörü sevgiyle bağrımıza bastık..
Sinemamızın bir beyefendi aktörü göklere uçarken, bundan böyle aynı Gerence rüzgarında serinleyemeyeceğimizi, aynı mavi dalgalarda yüzemeyeceğimizi düşündüm. Oysa yaşadığı Ege Çeşme Sitesi’nde tam kıyıdaki değerli eşi İnci Hanım ile paylaştığı evinin önünden geçerken, daima bembeyaz giyinen Muzaffer Tema’yı balkonunda görür, onunla aynı havayı, yaz-kış soluduğumdan dolayı bayağı sevinirdim. 
Artık o kıyı, onsuz akıp gidecek..
Bundan böyle Çeşmeli ses sanatçımız Kurtul Akın ve esnaftan eski Yeşilçam aktörü Fuat Aykut Bey ile onu anacağız..

ÜNLÜ AKTÖR

1919 yılında İstanbul’da doğan Muzaffer Tema, İstanbul Belediye Konservatuarı’ndan mezun oldu. Ankara Devlet Konservatuarı ve Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası’nda görev yaptı. Flüt dersleri verdi.

Yazının Devamını Oku

Klasik müziğin adresi Bodrum..

2 Ekim 2011
Yaz ve sonbahar ayları boyunca Bodrum Yarımadası, klasik müzik etkinlikleriyle kaplanıyor. Öteden beri Bodrum’un klasik müziğin adresi olmasını arzulardık. Yıllarca bunun için yazdık, çizdik.. Rüyamızın gerçekleştiğini görüyoruz.

BODRUM’u hep klasik müziğin adresi olarak hayal ettim.. Ne pop, ne arabesk, ne alaturka, hayalimdeki Bodrum’un ruhuna hiçbir zaman tam oturmadı.
Rahmetli dostum Zeki Müren Bodrum aşığı idi, Gümbet yıllarında nice sohbetlerimizi diz dize yaptık. Bodrum’u düşündüğüm zaman evimde Zeki Müren dinlemeden yapamam.. Ama o iş başka, bu iş başka..
Bodrum bende bir “ütopya”(hayal) olarak Vivaldi’nin, Dvorak’ın, Chopin’in, Schumann’ın, Bizet’in, Paganini’nin, Rossini’nin, Berlioz’un, Debussy’in, Mozart’ın, Beethoven’in, Schubert’in, Mendessohn’un, Lizst’in, Çaykovski’nin, Brahms’ın romantik klasiklerinde yaşar gider..
Denemesi bedava..
Şu günlerde tekneyle Bodrum’dan Karaada açıklarına şöyle bir uzanın..
Dönüp Bodrum’a hayran hayran bakarken..
Teybinize önce alaturka koyun, bakalım dinlediğiniz melodi ile şu rüya alemi manzara birbiriyle uyuşuyor mu?

Yazının Devamını Oku