Serdar Alyamaç

Tusunami

21 Ağustos 2008
BİR zamanlar yurtdışındaki üniversitelerde ders olarak okutulan, Türkiye’nin işbirliğinde ilklerini yaratan İzmir’in çok ortaklı şirketi EGS vardı. O dönemde İzmir’in gururuydu. Her ne kadar varlıkları erise de, 94 bin yatırımcının umut bağladığı mevcut duruma bakınca aslında şimdi de gurur duyulabilir. Özellikle eylül ayından sonra. Geçen aylarda, uzun ve çetrefilli yolun sonunda, EGS ortaklarının kurduğu Deniz A.Ş. ile mutlu sona ulaşıldı. Faiziyle beraber 280 milyon dolarlık borcun üstlenilmesi karşılığında TMSF ile protokola imzalar atıldı, şimdi Eylül sonu gibi şirketlerin devri bekleniyor.

Ancak, beklentinin yalnızca bununla kalmadığı söylentiler arasında. Yakın zamanda "kötü şeyler olabileceği" söyleniyor. Malum, geçen yıl 141 İzmirli ve Denizlili işadamı "35 milyar dolarlık EGS borcu" şoku yaşamıştı. "Böyle bir borç olur mu" denildi. TMSF "olur" dedi ve hala o borcun peşinde. Hatta bazı icralar gerçekleşti, sonra uzlaşma ile sonuçlandı.

Farklı örgütlenmeler

Şimdi, 141 kişinin 86’sı, Deniz A.Ş. ile hareket edip protokolün altına imza atarak ya da TMSF ile ödeme konusunda anlaşarak, devasa borçtan kurtulmuş durumda. İmza atılan protokoldeki yükümlülükler baki tabii ki. Ancak, geriye 50 işadamı-EGS yöneticisi kalıyor. Bunların bir kısmı İstanbul’da, bir kısmı İzmir’de.

Deniz A.Ş. ile ortak hareket etmeyenlerin, neden öyle bir şey yapmadıkları tartışma konusu. Söylenenlere göre, kimi yanlış yönlendirildi, kimi "yanlış bir şey yapmadıklarını, o yüzden böyle bir yol seçmeyeceklerini" savundu, kimi de Deniz A.Ş.’den farklı örgütlenmelere gitti...

Bundan sonra ne olacak?

Ne olursa olsun ortada bir gerçek var: O da, TMSF’nin borcun peşini pek bırakmayacağı. Bunu da şimdiye kadar gösterdiği performans doğruluyor. Bundan sonraki süreç söz konusu 50 işadamı-EGS yöneticisinin, faizlerle 50 milyar YTL’nin üzerine çıkan borç konusunda TMSF ile anlaşmada gösterdikleri performansa bağlı. Ancak, gelen bilgilere göre, bu süreç pek iyi görünmüyor. Hatta, borcu tahsil etmek üzere ne zaman harekete geçeceği bilinmeyen TMSF’nin 6183’e göre mi, yoksa kamuoyunda Uzan Yasası olarak bilinen 5020’ye göre mi hareket edeceği merak konusu.
Yazının Devamını Oku

Projeleri hazırlayın

17 Ağustos 2008
MEVLANA’nın bir sözü vardır, "Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir" diye. Aynı dili konuştuğumuz su götürmez bir gerçek. Ama iş aynı duyguları paylaşmaya geldiğinde, İzmir konusunda pek beceremiyoruz. Ya da beceriyoruz da, "pay"laşma motivasyonumuz farklı. Bu da, olsa olsa İzmir’i çok sevmemizden kaynaklanıyordur.

Şimdi, artık İzmir konusunda çalışacak, yönünü belirleyecek gayet resmi bir kurumumuz var: İzmir Kalkınma Ajansı. Türkiye’nin Çukurova ile beraber iki kalkınma ajansından biri, 2009 sonuna kadar 26 tane daha kurulacak.

İzmir’imizi kalkındıracak ajansımızın yönetimindekiler bize hiç yabancı değil. Yıllardır bu kent için aynı dili konuşan, ama aynı duyguları paylaşamayan kanaat önderlerimiz. Duyguyu paylaşamama konusunu ben söylemiyorum, İzmir ve içinde bulunduğu durum söylüyor.

Ama artık bunlara takılma değil, geleceğe bakma zamanı.. İzmir’i sevenlerin aynı duyguları paylaşma zamanı. Neden mi?

Geçenlerde, Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararı ile 39,6 milyon YTL tutarında bir ödenek çıkarıldı. Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) sunulacak harcama programına göre serbest bırakılacak. Bunun 18 milyon 148 bin 268 YTL’si İzmir Kalkınma Ajansı’nın.

Bu para, projelerin finansmanında kullanılacak. Hangi projeler mi? İzmir’in gelişimi ve kalkınmasına yönelik, aralarında tarım ve hayvancılığın da bulunduğu, ekonominin değişik sektörleriyle eğitim ve diğer alanlarda hazırlanacak projeler. Peki, kimler sunabilecek bu projeleri? İzmir’de yaşayan, İzmir için düşünen ve üreten herkes. Tabii ki bu projeler değerlendirildikten sonra desteklenecek.

Şu bir gerçek, İzmir olarak, her kentin istediğini istiyoruz; kalkınmak. Bunun için yapmamız gereken, 1600’lerde yaşamış olan Fransız yazar Jean La Bruyere’in sözlerinde saklı:

"Başarılı olmanın iki yol var; Ya kendi aklını kullanacaksın, ya da başkalarının akılsızlığından faydalanacaksın."

Pek akılsız kalmadığına göre...
Yazının Devamını Oku

Beylerbeyi ile Burgaz rakı masasında Efe’ye de Anglosakson ortak

14 Ağustos 2008
DOĞAL olarak masada hangi rakıyı içtiklerini merak ediyorsunuz, Beylerbeyi mi, Burgaz mı, Ata mı yoksa Beyoğlu mu? Bunu hep beraber göreceğiz. Şu bir gerçek, bölgemizin iki güzide rakı üreticisi, Efe, Beylerbeyi’nde hareketli bir dönem yaşanıyor; ortaklık ve satın alma söylentisi almış başını gidiyor.

Malum, rakı pazarı kızışmış durumda. Koç Grubu, rakı sektöründen çıkacağını belirterek, elindeki rakı stokunu eritmek için 70’lik Mercan’ın fiyatını 26’dan 17 YTL’ye çekti. Koç’un eylül sonuna kadar sürmesi beklenen bu hareketi, piyasadaki diğer oyuncuları kötü etkiledi. Yani ortalık kızışacak da kızışacak, bir de buna 10 yılda yüzde 50 daralan ve daralmaya devam edecek gibi görünen piyasayı da katarsak...

Neyse, biz, rakı masasına dönelim. Burgaz herkesin malumu; asıl sahibinin Hayyam Garipoğlu olduğu söyleniyor. Rakının dışında diğer ürünleri ile güneydeki otellerin birçoğunu elinde bulunduruyor. Ve söylenenlere göre, bazı sıkıntılardan dolayı (TMSF ve Maliye gibi), Garipoğlu’nun Burgaz’ı elinden çıkarmak istediği yönünde.

Bu zor pazarda, 20 milyon dolarlık yatırım ve Beylerbeyi rakısı ile içecek sektörüne adım atan Sarper İçecek A.Ş. de, bir kere girmiş bulunduğu rakı piyasasında büyümek istiyor. Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Sarper’in, beş yıl içinde sektöre 25 milyon dolar daha yatırım yapmayı ve pazarda ilk üçe girmeyi hedeflediği biliniyor. Sanırım, pazar payını artırmak için yatırım yapma riskindense, bilinen bir markayı satın alarak payını yükseltmek daha cazip gelmiş olmalı ki, rakı masasında Burgaz içiliyormuş.

Gelelim Efe’ye...

Gittikçe daha zor bir hale gelen rakı piyasasında, Efe’nin de payının düştüğü söyleniyor. Ama Efe’ciler bu zorluğu uluslararası bir ortak alarak atlatacaklarmış. Ortak Anglosakson, şimdilik bu bilgi var. Birkaç aydır, gizlilik anlaşması çerçevesinde görüşmelerin sürdüğü, hatta sona gelindiği belirtiliyor. Anglosakson ortağın şu anda şirketi incelediği, iki en geç üç ay içersinde imzaların atılacağı söyleniyor. Merak edenler için söyleyeyim, Anglosakson ortağın payı yüzde 50’yi geçmeyecekmiş.





Yazının Devamını Oku

Gördüğünüz ilk Fransız turisti öpün

10 Ağustos 2008
Biraz şaşıracaklar ama olsun; emin olun öpülmeyi hak ediyorlar. Hatta, şöyle bir ense çekip, "Koçum benim" demeyi de ihmal etmeyin, eğer bulursanız. Neden mi öpmeniz gerekiyor?

Onlar olmasaydı, Türkiye’nin turizm haritasının ve gelen turistlerin tercihlerin ortaya konulduğu bir araştırmada, "Turizm kenti "İzmir’imizin turizm kenti olma iddiası nerdeyse ortandan kalkıyordu.

Geçen hafta Ankara kaynaklı bir haber düştü sisteme. Haber, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir araştırması üzerine kurulmuştu.

Bakanlık, turistler Türkiye’yi neden tercih ettiklerini ve Türkiye’de tatillerini geçirdikleri yeri nasıl seçtiklerini belirlemiş.

İtalyanlar tatil için Bodrum, Antalya, İstanbul, Kapadokya ve Efes'e; İspanyollar da Kapadokya ve İstanbul'un yanı sıra, Ege ve Akdeniz bölgelerine geliyor.

Belçikalılar, Türkiye'yi denizi ve kültürünün yanı sıra kongre ve sağlık turizmi için, Ukraynalılar, Kemer, Alanya, Marmaris, Bodrum ve İstanbul'u tercih ediyor.

Bütün araştırma böyle devam ediyor. Birileri, bir yeri belirli özelliklerinden dolayı tercih ediyor; güneşi, denizi, kumu, golfü, dalışı, kültürü, hatta aquaparkı içinÖ

Böyle bir haberi okurken, doğal olarak insanın gözü, "Turizm, fuarlar ve kongreler şehri" İzmir’i arıyor. Bütün araştırmada, bir tane İzmir var, o da deniz, kültür ve inanç turizmi, kırsal turizm ve şehir turları için Türkiye'ye gelen Fransızların, Bodrum’dan sonra ikinci seçeneği olarak.

Allah var, bu konuda nerdeyse her ülkenin tercihi arasında olan Antalya’yı da, İstanbul’u da geri de bırakıyoruz.

Peki, 8 bin (8.500’de olabilir, bu konuda kafam karışık) yıllık İzmir’imizin kültürü, denizi, kumu, güneşi, aquaparkı yok mu? Koskoca bir var. E peki neyi yok?

Onu da Çeşme’deki arama-kurtarma çalışmalarımızda bir daha bulacağız inşallah.

Geçen defa tam bulacaktık ki, hani turistlerin tercihini yönlendiren "Deniz, kum ve güneş" dışarıdan bakıyordu.

Hem bu defa Cumhurbaşkanı da katılacakmış, İzmir’i arama-kurtarma çalışmalarına.

Çeşme mi? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Biz bize yeteriz, bir de İstanbullular.
Yazının Devamını Oku