Yılın en çok geyiği yapılan, markaların elinde topaç gibi döndürmekten pek hoşlandığı Sevgililer Günü’nde.
Oysa Sevgililer Günü’nün hiçbir yerde eski havası, coşkusu yok.
Çünkü ilişki gerçekleri öyle kalp, çiçek, böcek değil artık.
Başka bir devirdeyiz. Takılma devrinde.
Sonuçtan çok yolculuğun kendisinin önemli olduğu, “Biraz takılalım, kasmayalım, ne olup bitiyor bakarız” ruh halinin baskın hale geldiği, 31 Ocak’ta uzun uzun satırladığım “NATO kafası” devrinde...
Çünkü tahammüller az, sabırlar inceldikçe incelmiş durumda.
Eldeki telefon sayesinde “olasılıklar diyarı” zaten sonsuz bir kuyu.
Halkalarının akışkanlığı, tasarımının sadeliği ve tabii birliğin sembolü oluşu nedeniyle Trinity o dönem için hayli cüretkâr bir tasarımdı.
Louis Cartier’nin hayal gücünden doğan, geleneksel normlardan uzak bu yüzük kısa sürede mücevheri modern bir seviyeye taşıdı ve 1847’de kurulan markanın ilk tasarım ikonu haline geldi. Ve bu yıl, meşhur Trinity’nin 100. yıldönümü.
Geçtiğimiz günlerde New York ve Londra’da peş peşe yapılan kutlama etkinliklerinden sonra Trinity için yapılan üçüncü ve son görkemli etkinlik tabii ki Paris’teydi.
ESKİLER VE YENİLER
Çarşamba gecesi Petit Palais’de yapılan etkinlik için kırmızıyla aydınlatılmış tarihi mekâna doğru adım atarken, aklımın bir köşesinde yeniler ve eskiler çarpışıyordu.
Bir süredir gezginlerin radarında Oaxaca.
Peki neden?
Oaxaca’nın çekiciliğinin birden fazla nedeni var: Pandemi sırasında ve sonrasında dijital göçebeler, sanatçılar ve bohem zenginlerin burayı tercih etmeye başlaması, Nomad List’in “Meksika’da Yaşanacak En İyi Yerler” listesinde Cabo San Lucas, Tulum ve Puerto Vallarta’yı geride bırakması, peş peşe açılan restoranlarla gastronomide yeni bir soluk olması, başta Puerto Escondido olmak üzere okyanus kıyısındaki irili ufaklı kasabaları...
Ama Oaxaca’ya bu popülerliği getiren esas ana unsur 16’dan fazla etnik topluluk ve onların kültürleri...
Peki Oaxaca’da neler yapılır?
İlk tavsiye: Yıl boyu Oaxaca’da çok sayıda festival ve geçit töreni yapılıyor. Onlardan birini yakalayıp mutlaka izlemeli.
Çünkü bu festivaller müzik ve kostümün muhteşem bir karışımı. O festivallerden bazıları şöyle: Temmuz ayının son iki pazartesi günü yapılan en büyük festival Guelaguetza, şubatın ilk haftasında yapılan Karnaval, 23 Aralık’ta düzenlenen Noche de Rábanos (Turp Gecesi) ve meşhur Dia de los Muertos (Ölüler Günü)...
İkinci tavsiye:
Aslında şöyle demeli: Ayırt edici özelliği olan bir restoran açılmıyordu.
Yeniköy’de sessiz sedasız açılan Limu, bu nedenle yeme-içme meraklısına ilaç gibi geldi.
Limu’nun şefi tanıdık bir isim.
2 yıl önce Aheste’deki hissesini devredip ayrılan, daha sonra da Bodrum-Yalıkavak’taki Lika’nın (Birdcage Oteli içinde) mutfağına danışmanlık yaparak sahalara dönen Sara Tabrizi.
“Aheste’yi devrettikten sonra bir süre restoran projesine girişmem diye düşünürken Bodrum Lika’da yaptığım danışmanlık, mutfağı ne kadar özlediğimi fark ettirdi” diyor Tabrizi.
Şef Tabrizi, yeni restoranını uzun paylaşımlı sofraların, klasik ama akılda kalıcı lezzetlerin menüde yer aldığı bir müdavim restoranı olarak hayal etmiş.
Bu hayalinin bir de ortağı var. 13 yıldır Yeniköy’de kafe bistro olarak hizmet veren Molka’nın sahibi Sevtap Dilekci. Nitekim Limu, Molka’nın yerine açılmış.
Şimdi dönem değişti, “Arkadaşlar kanalıma hoş geldiniz”ler bitti.
Şu an herkes konuşuyor. Birbirine konuk oluyor. Herkes ‘talk şovcu’.
Durum belli:
Hem ünlüsü hem ünsüzü hem yarı ve çeyrek ünlüsü artık konuşmak istiyor.
Bol kahkahalı, bazen neye gülündüğü belli olmayan, azıcık sivri laf edildi mi “Ay bu da ağzımdam kaçıverdi” denilen, “Burada çok özgürüz” hissiyle hareket edilen ama günün sonunda ilişki/partner konularında filan “özgür kız, özgür adam” çıkışları yapılabilen, vır vır dır dır konuşmalar balonu...
Tüm bu konuşma balonlarının arasında tek kişilik talk şov yapanlar da var elbet.
Mesela bilim içerikli kanalıyla Barış Özcan. Öyle özeniyor ve herkes ne dediğini anlasın diye çırpınıyor ki, emeği övgüye değer.
Hani eve git ve battaniye altına gömül havası.
Ama biz üç kişi; yani Hakan Helvacıoğlu, Fulya Bozkurt ve Rana Korgül, “Lacivert’te buluşalım” diye sözleşmişiz bir kere.
Rumeli-hisarı’nın oradan Lacivert’in küçük teknesine binip beş dakika içinde Anadoluhisarı tarafındaki mekâna vardıktan sonra “İyi ki caymamış kimse” diye düşündüm.
Bu arada tekneyle alınma bize özel değil, Rumelihisarı noktasına gelince tüm müşterileri gelip alıyorlar.
RETRO ŞIK
Lacivert’in yenilenmiş halini epeydir merak ediyordum.
Bu buluşma vesile oldu ve Mustafa Toner tarafından yenilenen iç tasarımı görmüş oldum. O nedenle yemeklerden önce ondan bahsetmeliyim.
Ahşap ağırlıklı 70’ler retro tasarımı mekâna çok başka bir kimlik katmış.
Bu tamamen İngilizce bir ilişki teriminin kısaltılmış hali: “Not Attached to an Outcome”.
Özeti, en azından Z kuşağıgiller için şöyle:
Çıkıyoruz, sevgiliyiz, ama bir sonraki aşamaya, yani ilişkinin nereye evrileceğine dair kafa yormak istemiyoruz.
Böyle güzeliz, anın tadını çıkarıyoruz, “Bu işin sonu evlenip çoluk çocuğa karışmaya doğru mu gidecek?” diye plan program yaparak kaygılar içinde kaybolmak istemiyoruz...
Evet, NATO’nun derdi bu.
YOLUN KENDİSİ ÖNEMLİ
Peki nereden çıktı bu?
Aslında bu terim hep vardı, ama meşhur flört aplikasyonu Tinder’ın 2023 raporundan sonra daha çok konuşulmaya başlandı.
Yasemin Sadıkoğlu doğum gününü kutladığı gece yemekten sonra arkadaşlarıyla Etiler’deki Kütüphane’ye uğruyor.
Kütüphane son dönemde hayli popüler olan, gece 12’den sonra vasat canlı müzik performansları için gidilen, eski Gizli Kalsın’ın mirasını devam ettiren bir gece kulübü.
Sadıkoğlu mekânın barındayken olan oluyor.
Arkadaşları tuvalete gidiyor. Sadıkoğlu onların yerini tutmaya çalışırken itilmeye başlanıyor.
Bir süre sonra bu itişme büyüyor. Dar alanda kısa paslaşmaların olduğu bu tip mekânlarda böyle insanlar çoktur.
Kendilerine alan açmak için birilerini iterler, maalesef adettendir.
Sadıkoğlu’nun da başına bu gelmiş, ama sonrası korkunç.
İttiren kadın Sadıkoğlu’nun saçını çekmiş.