Meltem Farah Aydın

Sen kahramanın ta kendisisin

23 Nisan 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta ‘5 Soru 5 Cevap’ta ‘Sen kahramanın ta kendisisin’ konulu sorularınızı cevaplandıracağız...

‘Yıllardır yaşadığım zorluklar canıma tak ettirdi ve beni kurtarması için birini bekliyorum ya da Tanrı’nın bana el uzatmasını... Nasıl çıkarım?’, ‘Evliliğim biteli yıllar oldu ama aynı çatı altında bu zulmü hâlâ çekiyorum, bitmiş bir evliliği sürdürme çabam da artık beni çok yordu, maddi, manevi kendime yetemiyorum, çocuklar için sürdürdüğüm evlilikten çıkma hayalini bile kuramıyorum, ümidim tükendi, ne yapmalıyım?’, ‘Hayatta bir şansım gülmedi, kendime bir iş kuramıyor ya da bulamıyorum, talihsizlikler yakamı bırakmıyor, bir torpilim yok, arkamda beni destekleyen maddi, manevi desteğim de yok, bu kader mi?’, ‘Kapana kısılmış gibiyim, çıkmak imkânsız gibi, yıllardır böyle ve asırlarca böyle sürecek sanırım, benim çıkmak için neye ihtiyacım var?’, ‘Bir kurtarıcıya, bir mucizeye ihtiyacım var, kimden yardım istesem kapılar yüzüme çarpılıyor, belki evlenmek benim için kurtuluş olabilir mi? Kurtarıcım bir eş olsa beni çıkarır belki elimden tutar.’

1-Yıllardır yaşadığım zorluklar canıma tak ettirdi ve beni kurtarması için birini bekliyorum ya da Tanrı’nın bana el uzatmasını... Nasıl çıkarım?

Hayatta iyi ve kötü her zaman bir aradadır. Bu dünya dualite dünyası, iyiyi yaşarken kötüyü de yaşıyor insan... Hal böyleyken bir İngiliz atasözünün dediği gibi; “Her gecenin bir gündüzü, her karanlığın bir aydınlığı vardır.” Yani her kötü şey biter, her iyi şeyin de biteceği gibi. ‘Bu da geçer Ya Hu...’ ancak iyi de geçer kötü de geçer. Hayat hep kötü olamaz, iyi ve güzel günlere gebedir. Kurtarıcı sensin, içindeki kahramanı uyandır... Tanrı’ya gelince ‘O’ seni hiç bırakmadı ki... Hatırla...

2-Evliliğim aslında biteli yıllar oldu ama aynı çatı altında bu zulmü hâlâ çekiyorum, bitmiş bir evliliği sürdürme çabam da artık beni çok yordu, maddi, manevi kendime yetemiyorum, çocuklar için sürdürdüğüm evlilikten çıkma hayalini bile kuramıyorum, ümidim tükendi, ne yapmalıyım?

İçindeki kahramanı hatırlamalısın. Hepimizin içinde bir kahraman var, bu kahraman arketipini bilinç dışımızla bilerek doğduk. Her zorluktan, her karanlıktan, her kuyudan, her balinanın karnından çıkacak güce sahip doğduk, böyle yaratıldık, Bunu hatırlamak bizim seçimimiz. Bunu hatırlamak için ruh zor deneyimleri bilinç dışıyla seçer. Zorluktan çıkmaya hazır olduğunda, kendi kahramanının kendisi olduğunu idrak ettiğinde ise yardımcılar gelir. Çıkışı kolaylaşır ve kişi artık bir kahramandır. Buna benzer deneyimler insan hayatında pek çok kez başına gelebilir. İçsel gücünü hatırlamak çıkışın anahtarıdır. Evlilik de bazen balinanın karnı, bir zindan gibi olabilir. Buradan çıkacak güce sahipsin, sana bakacak kişi sensin. Maddi ve manevi destekler bu yolda muhakkak seni bulacaktır. Ben evliliğin kurtarılmasından yana olsam da yaşadığın evlilik değil bağımlılıksa bundan kurtulmanı dilerim… Tanrı’ya ve senin için kurduğu plana güven.

3-Hayatta şansım hiç gülmedi, kendime bir iş kuramıyor ya da bulamıyorum, talihsizlikler yakamı bırakmıyor, bir torpilim yok, arkamda beni destekleyen maddi, manevi desteğim de yok, bu kader mi?

Sana tek kelime ile cevap versem; ‘Kurban bilincinden çık, içindeki kahramanı hatırla’ derdim. Kurduğun cümlelerin tamamı kurban bilincine ait. Bir yetişkin yaşadıklarının ve başına gelenlerin sorumluluğunu alır. Bir çocuk ise diğerlerini suçlar, bu bazen ailesi, bazen kötü kader bazen de ‘Yaratıcı’dır, ne yazık ki... Hayat bazen zor olabilir ve hatta bazıları için ne yazık ki hep çok zor geçmiş olabilir ama inan bunun sürekli böyle olması hayatın dokusuna aykırıdır. Hayat hep inişli çıkışlıdır, dualite gereği böyledir. Dipteysen çıkarsın. İş bulma ve kurma konusunda en büyük tavsiyem, belki kriter setini değiştirmelisin. Belki kriterlerin çok yüksek ya da yanlış ve sana göre değildir. Hayat sana dirsek gösteriyor besbelli. Hayat sana dirsek gösterdiğinde bu yol değildir emin ol. Yolunu ve rotanı tekrar belirle, kriter setini değiştir ve lütfen gereken çabayı göster... Cesur ol...

4-Kapana kısılmış gibiyim, çıkmak imkânsız gibi, yıllardır böyle ve asırlarca böyle sürecek sanırım, benim çıkmak için neye ihtiyacım var?

Yazının Devamını Oku

İlahi yaşam amacı

16 Nisan 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Bu hafta ‘5 soru 5 Cevap’ta ‘İlahi yaşam amacı’ konusundaki soruları cevaplandıracağız.

‘İlahi yaşam amacı nedir? Yaradılışımıza uygun yaşamak bize ne katar? Herkesin bir ilahi yaşam amacı var mı? İlahi yaşam amacımızı fark etmek için ne yapmalıyız? İlahi yaşam amacına uygun çocuğumuzu nasıl yetiştiririz?’

1- İlahi yaşam amacı nedir?

İlahi yaşam amacı bu dünyaya gelmeden önce bizim Yaratıcı’ya vermiş olduğumuz sözlerdir. Hepimiz kendimize ve bütüne faydalı olmak için yaratıldık. Bütüne katkı olabilmek için roller üstlendik. Bu yaşamda bu yolu hatırlamak en önemli görevlerimizdendir. Bu görevi hatırladıkça ve realize ettikçe ruhumuz huzur bulur. İçsel huzur için bu şarttır.

2-Yaradılışımıza uygun yaşamak bize ne katar?

En başta huzur katar. Görevlerimizi yaptıkça içimizi huzur kaplar. Ruhumuz bu varoluş seviyesinde rahat eder. İlahi yaşam amacımızda yol alırsak evren bizi uçurur. Bu yolda her işimiz bolluk, bereket içinde ve kolaylıkla olur. Destekleniriz, bu destek kimi zaman bir rehber kimi zaman ve her zaman da yaratıcı tarafındandır.

3- Herkesin ilahi yaşam amacı var mı?

Herkes Yaratıcı‘ya birden fazla sözler vererek gelir ve bedenlenirken bunlar unutturulur. Hatırlayarak bunları tek tek yerine getirmeliyiz. Görevler bazen zor ve uzun süreçli olabilir bazen de bir kişiye kurduğumuz bir tek cümle olabilir. İlahi yaşam amacı denildiğinde zor ve yük veren anlaşılmasını istemem. İnsanın yaptıkça ruhuna hafiflik veren eylemlerdir.

4- İlahi yaşam amacımızı fark etmek için ne yapmalıyız?

Yazının Devamını Oku

Kul hakkı

9 Nisan 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta ‘5 Soru 5 Cevap’ta ‘Kul hakkı’ konusundaki soruları yanıtlayacağım.

‘Kuran’da kul hakkı ile ilgili onlarca ayet var, bu bize bu konunun ne kadar önemli olduğunu işaret ediyor olsa da yine de kul hakkına farkında olarak ya da olmadan hâlâ giriyor olmamızı nasıl açıklarsınız? Kul hakkı sadece maddi konularda mı olur? Kul hakkına giren bir insan buna pişman olduğunda ne yapmalıdır? Kul hakkının az ya da çok olması neyi değiştirir? Kul hakkına giriyorum ve ne kadar üzülsem de buna devam ediyorum nasıl kurtulurum?’

1-Kur’an da kul hakkı ile ilgili onlarca ayet var bu bize bu konunun ne kadar önemli olduğunu işaret ediyor olsa da yine de kul hakkına farkında olarak ya da olmayarak hâlâ giriyor olmamızı nasıl açıklarsınız?

Kur’an bize Allah’ın huzuruna iki günah ile karşına çıkılmamasını emreder; Allah’a şirk koşulması, kul hakkı. Bakara, Nisa, En’âm sureleri başta olmak üzere pek çok ayette kul hakkı geçmektedir. Bu konuda ikazlar yapılmıştır. Kur’an da neye çok kez değinildiyse bu insanlığın zayıf tarafları ile ilgilidir. Ne kadar önemli ki defalarca ikaz edilip, bize bu konu hatırlatılmıştır. Kul hakkına girmenin ne kadar yanlış olduğunu bilsek de insan kendisinde pek hata görmediğinden buna fark ederek ya da fark etmeden devam edebilmektedir. İnsan, ileri seviyede kişilik bozukluğu, ruhsal bir hastalığı yoksa bile isteyerek kimseye zarar vermez. Kendi çıkarlarını korumaya çalışırken ya da kendi nefsini düşünürken kul hakkına giren insana sorsanız kendini haklı çıkaracaktır. Çıkar söz konusu olduğunda bilinç dışı bunu haklı çıkarmak için pek çok gerekçe sunacaktır. Bazen objektif olunamaz ya da olmak istenmez, işine gelmez. Sonra da ne yazık ki alışkanlık haline gelir, diğerleri bunu örnek alır, aile de legalleştirilmeye çalışılır ve zincir oluşur. Aile vicdanının içine sığdırılır. Gelenekselleşedebilir. Kur’andan kul hakkı ile ilgili birkaç ayet:

-Bakara Suresi 83: “Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve insanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.”

-Nisâ Suresi 2: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.”

-En’âm Suresi 153: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.”

-İsrâ Suresi 34: “Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”

-Kehf Suresi 82:

Yazının Devamını Oku

Travmasız çocuk yetiştirmek mümkün mü?

2 Nisan 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta '5 Soru 5 Cevap’ta ‘Travmalar’ konusundaki soruları cevaplandıracağız.

'Travma kader mi? Travmasız çocuk yetiştirmek mümkün mü? Travmatik olduğunu fark eden biri nasıl davranmalıdır? İstemeden de olsa travma olunca bunun çözümü nasıl olur? Bir travma kaç seansta şifalandırılır?’

1-Travma kader mi, yoksa çözümlenmesi mümkün mü?

Travma kader değil ancak değişim dönüşüm için bolca cesaret ve emek gerekiyor. Bazen kolaylıkla bazen de uzun süre emek vererek çözülüyor. Ancak bunun için süre vermek mümkün değil.

2-Bilinçli ebeveyn olmak ne kadar da zor. Travmasız çocuk nasıl yetiştirilir sizce?

Bu imkânsız. Travmasız çocuk yetiştirmek imkânsız olduğu gibi, bu iddiada olmak da yüksek ego içerir. Biz ebeveyn olarak da hata yapacağız. Biz de insanız ve kendimize, çocuklarımıza olduğumuz gibi şefkatli olmalıyız. Tabii ben şefkatli bir ebeveyn olduğumuzu var sayarak konuştum. Travma bazen derin olur, travma bazen çocuğun dayak yemesidir, travmanın daha derini çocuğun duygusal dayak yemesi, manipülasyon kurbanı olmasıdır. Travma bazen de kurulması gereken cümlenin kurulmamış olmasıdır. Travma bazen de başını okşamamak, sarılmamış olmaktır. Bunu elbette farkında olmadan yapacağız ve çocuk da ileride bunu yenmeyi, dönüşmeyi kendi tekamülünde öğrenecektir. Elbette asıl hedef bile isteye çocukta derin travmalar bırakmamaktır.

3-Travmatik olduğunu fark eden biri nasıl davranmalıdır?

İlk olarak bir psikiyatristin gözetiminde olmalıdır sonra ise gerektiğinde bizler devreye girmeliyiz.

4-İstemeden de olsa travma olunca bunun çözümü nasıl olur?

Yazının Devamını Oku

Hatalarında öz şefkatli misin?

26 Mart 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta ‘5 Soru 5 Cevap’ta ‘Hatalarında öz şefkatli misin?’ başlığı altındaki soruları yanıtlayacağım… 

‘Herkese çok toleranslıyım ama diğerleri bana karşı toleranslı olmuyor bunun sebebi ne olabilir? Hayatımı ailemin örnek çocuğu olmaya adadım ama bu artık beni çok yordu, kendimden fazla verdiğim her şey görevim oldu bu durumdan nasıl çıkarım? Çok katı kuralları olan bir ailede büyüdüm, hoşgörüsüz ortamda büyüdüğüm için çocuklarıma karşı çok katıyım, doğrusu konusunda kafam çok karışık çocuklarıma nasıl davranmalıyım? Zorba bir ebeveynle büyüdüm, dövülmedim ama duygusal şiddet dövülmekten daha beterdi, zorba bir eşle evlendim, bu benim kaçınılmaz kaderim mi? Yorgunum… Diğerlerinin hatalarını görmüyorum bile ama ben en ufak hatamda kendime kızıyorum, en ilginç tarafı bunu hâlâ bana yapabilen yok, kendimi en ufak hatamda değersiz ve yetersiz hissediyorum, kendimi hep yaralı hissediyorum, kendime acıyorum, nasıl değişirim?’

1. Herkese toleranslı olup neden kendime karşı olamıyorum?

Diğerlerine toleranslı olmak dengeli ise çok iyidir. Tolerans ve hoşgörü her ikisi de birer erdem ancak her erdem gibi bu erdemlerin de içinde denge erdemi çalışıyor. Bu erdemler dengeli ise hizmet eder ama dengeyi yitirirsek bizim kendi kul hakkımıza girer. Herkese toleranslı olup kendimize olmamak ise öz şefkat eksikliği ve temelde değersizlikle ilintilidir. Öz şefkatin temeli kendine toleranslı olmaktan geçer, hatalarına karşı toleranslı olup, dersini alıp daha iyi bir ben olma yolunda olsan bu seni nasıl biri yapardı?

2. Hayatımı ailemin örnek çocuğu olma yoluna adadım, çok yorgunum, kendimden fazlaca verdiğim her şey görevim oldu. Bu durumdan nasıl çıkarım?

Fazlaca vermek kendi değerinden vermektir. Bir de talep bile edilmeden fazlaca vermek kendi değerini, emeğinin değerini, enerjinin değerini, belki de paranın değerini yok sayman demektir. Bu seni değersizleştirir ve görevin olur. En önemli kural, talep edilmeden vermemektir. Sadece ihtiyaç sahiplerine talep edilmeden verilir onun dışında kendinin talep etmesi esas kuraldır. Bazen farkında olmadan bilinç dışımızla talep edilmediği halde fazlaca verip diğerini borçlu hissettirip manipüle ediyor olabiliriz. Bunu yaptığımızda diğeri suçlu ve borçlu hissederek bizden kaçabilir. Verici olduğumuz kişiden karşılık almamız gerekir. Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur. Onun da senin için bir şeyler yapmasına izin vermelisin belki de talep etmelisin. Böylece alma verme dengesini de sabote etmemiş olursun. Alma verme dengesini kaybettiğinde bunu yapmaman için deneyimler önüne serilir, öğrenemedikçe zorlaşır, yapamadıkça sertleşip tokatlar. Örnek çocuk olma, kendine şefkatli ol, hatalarınla insansın. Sadece dönüş. İnsan hata yapar, dersine odaklan enerjini geride bırakma, şu ana al ve geleceğini daha kendine şefkatle seç. Olduğun her halinle seviliyorsun, aşırı çabaya gerek kalmadan koşulsuz seviliyorsun. Hatırla…

3. Çok katı bir ailede büyüdüm, kendime çok katı olduğum gibi çocuklarıma da çok katıyım, şımarmalarını istemiyorum, bu konuda kafam çok karışık nasıl davranmalıyım?

Sen çok katı bir ailede büyümenin faydalarını görmüş olmalısın ancak çok sert olmanın içindeki çocuğu yaralamış olduğundan eminim. İçindeki yaralı ve yetim çocuğu fark et. Şefkati hatırla… Şefkatle de disiplinli bir ebeveyn olabilirsin. Seni yaralamış ne varsa çocuklarını da yaralayacaktır. Kastım sadece zorbalık değil, travma ve drama bazen görülmemiş olmak, başının okşanmamış olmasıdır. Hatalarına karşı hoşgörü gösterilmemiş olabilir ama bu çocuklarının en temel hakkı. Senin yaşadığın döngüden çocuklarını çıkar, zinciri kır. Şefkatle yaklaştığında daha sana bağlanacak ve daha yüksek ifadede olacaklar bundan eminim.

4.Zorba bir ebeveynle büyüdüm, zorba bir eşle evlendim, bu benim kaçınılmaz kaderim mi bundan nasıl kurtulurum?

Yazının Devamını Oku

‘Allah’ın vaadi var; yarattığın her eylem sana geri dönecek’

19 Mart 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta ‘5 Soru 5 Cevap’ta ‘Yarattığın her eylem sana geri dönecek’ başlığı altındaki soruları yanıtlayacağım...

“‘Dedesi ekşi yemiş torununun dişi kamaşmış’ derler gerçeklik payı var mı? Bana eziyet edenler hâlâ çok iyi bir hayat yaşıyorlar adalet nasıl tecelli edecek? Kötüler cevabını neden almıyor, olan hep iyilere mi olur? Kötü insanlar neden hayatımıza gelir ya da çıkmaz? İnsan ettiğini bulur mu yoksa göçtükten sonra mı anlar?”

1-‘Dedesi ekşi yemiş torununun dişi kamaşmış’ derler bunda gerçeklik payı olabilir mi?

‘Dedesi ekşi yemiş torununun dişi kamaşmış’ bizim atasözlerimizden biridir. Kutsal bir kitapta ise ‘Dedesi koruk yemiş torununun dişi kamaşmış’ şeklinde geçer. Ah, lanet, beddua, hak yemek ne yazık ki bazen nesiller boyu aktarılabilir çünkü bunlar da birer enerjidir. Bunlardan arınmanın en temel şartı diğer tarafla helalleşmek, hakkını teslim etmek ve affetmelerini istemektir. Mümkün değilse diğer en önemli husus sadaka çıkarmak ya da iyilik hareketi yapmaktır.

2-Bana eziyet edenler hâlâ çok iyi bir hayat yaşıyorlar adalet nasıl tecelli edecek? Yıllardır ilahi adaleti bekliyorum ne zaman tecelli eder?

İlahi adaleti bizim bu bakış açımızla anlamamız bazen mümkün olmayabilir. İlahi adalet tam ve mükemmel şekilde işler. Öyle mükemmel işler ki zamanlaması da mükemmeldir. Aslına bakarsanız zaman bir illüzyon. Bizim zaman algımız farklı olduğu için bunu idrak etmemiz zaman zaman çok zor olur. İlahi adalet mükemmel şekilde tecelli etmiştir, eder, edecektir. Bazen biz görmeyiz bize gösterilmez belki bunun sebebi içimizden ‘oh çok iyi oldu’ demememiz içindir. Belki ilahi adaleti gördüğümüzde karşı taraf için üzüleceğiz ve kaldıramayacağız. Bunun sırrını bilmemiz mümkün değil ancak ilahi adalet mükemmel zamanda, mükemmel şekilde işler. Yüce yaratıcı her şeyi planladığı gibi muhakkak bunu da mükemmel şekilde planlamıştır. Sadece bazen görmeyiz, bazen anlamayız, bazen idrak etmeyiz, bazen de bize gösterilmez. Ayrıca bize eziyet edenlerin harika bir hayat yaşadığını sadece biz düşünüyoruz içini bizim bilmemiz mümkün değil. Ben muhteşem hayatların içinde çok ağır deneyimler yaşayan çok danışan gördüm. ‘Hiçbir şey göründüğü gibi değil her şey göründüğünün tam tersi bazen...’ Sadece oradan o şekilde görünüyor.

3-Kötüler cevabını neden almıyor olan hep iyilere mi oluyor?

İyi ve kötünün her insanda olduğuna inanırım. İyi ve kötü olmak bir seçim ve her insan iyi iken kötüyü kötü iken iyiyi seçebilir ama bazen insan kalbini karartır, karanlık tarafı seçer. Ruh asla kirlenmez ancak kirlettiği kalbidir çünkü karanlık tarafı seçmiştir ama bu insanda bile muhakkak iyi bir parça vardır, bu yaradılışından ötürüdür. Her iyi insan her an kötüyü seçebilir. Bu yaşadığı deneyimle ilgilidir, bu yüzden her kötü insandan iyi bir insan, her iyi insandan kötü bir insan çıkabilir. Bunu kabul etmemek yüksek egodur o yüzden bana göre iyi ya da kötü yok. Sadece seçim var ve bu seçim her an değişebilir. Her an buna ben de dahil içimizden kötü biri çıkabilir. Her an nefsimize yenik düşerek kötüyü de seçebiliriz. Diğerlerine zarar veren davranışları sergileyen herkes cevabını alacaktır. ‘Yarattığın her eylem sana geri dönecek...’ Ne ekersek muhakkak onu biçeriz. İnsan yaşattığını yaşamadan ölmeyecek... Belki idrak edemeyebilir, idrak nasip olmayabilir. ‘Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; O sadece onların işini başka bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış, başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.’ (İbrahim 42-43 Kur’an) Allah bazen sadece başka bir zamana erteler, o kadar... Ve bu zaman muhakkak en mükemmel zamandır. Bunu şiddetle ve arzuyla beklemek ise kin, nefret, öfke intikama girer. Burada belki Allah’a şikâyet edip susmak, sabretmek, sadece izlemek gerekir... Cevabı şiddetle beklemek, istemek enerjimizi hortumlar. Emin ol... Allah’ın vaadi var; her iyi davranış, bir, on ve bolca misliyle dönecek, her zararlı davranış ise birebir dönecek. Sadece sen aradan çekil.

4-Kötü insanlar neden hayatımıza gelir ya da hayatımızdan gitmezler?

Yazının Devamını Oku

Oruç, Otofaji; son yılların gençlik sırrı…

12 Mart 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Bu hafta ‘5 Soru 5 Cevap’ta ‘Ramazan’ın insani değerlere katkıları nelerdir? Oruç tutmanın faydaları nelerdir? Ramazan’a felsefik olarak bakarsak bize neler katar? İftarda çok yemek yemeye felsefik açıdan baktığımızda oruç anlamını yitirir mi? Oruç tutan ve tutmayan kişiler birbirlerini yanlış olsa da yönlendirmeli mi?’ sorularına felsefik açıdan cevap arayacağız…

1-Ramazan’ın insani değerlere katkısı var mı?

Ramazan sadece oruç tutarak aç kaldığımız bir ay değil. Ramazan bir arınma dönemidir. Sadece insanın fizik bedenine değil, ruh bedenine, zihin bedenine de zarar veren her ne varsa bunlardan arınmaya niyet ettiğimiz bir dönemdir. Ramazan’da bize zarar veren bağımlılıklarımızdan arınmak için bir nevi inzivaya çekiliriz ya da arınma dönemine gireriz. Olanın değerini daha iyi anlamamızı sağlarken, yokluk yaşayanların halinden anlama dönemidir. En önemli erdemler yani değerler olan; saf kalplilik, saf niyetlilik, yardımseverlik, iyilikseverlik, şefkat, tok gözlülük, tevazu erdemlerini bolca hatırladığımız bir dönemdir. Bu açıdan da bakmamız insani değerlerimize katkı olup bilgelik ve aydınlanma yolunda yolumuzu kolaylaştırır.

2-Oruç tutmanın faydaları nelerdir?

Oruç yani Otofaji… Son yılların gençlik sırrı olarak değerlendiriliyor. Nöroloji Profesörü Mark Matson’a göre; uzun açlık veya oruç sırasında ‘Brain-derived neurotropic factor’ adı verilen hormonun salgılandığını gösterdi. Bu hormonun hücreleri rejenere (yenileyerek) ederek tedavi ettiğini gösterdi. Bu hormon Parkinson, Epilepsi ve Alzheimer hastalarında çok önemli bir rol üstlenmektedir. Hatta pek çok yayında Bipolar bozukluklarda da önemli bir rol üstlendiğinden bahsedilmektedir. Tüm dinlerde ve kadim bilgilerde oruçtan bahsedilmektedir. Oruç din, ırk, mezhepler ve inancına göre uygulayış şekli değişiklik göstermektedir. Oruç, hem ruhumuz için hem de bedenimiz için çok faydalıdır. 12-18 saat süren dini ya da arınmak, şifa maksatlı tutulan oruç sırasında şunlar olur; sirtüinler yani gençlik genleri aktive olur. Somatotropin yani gençlik hormonu salgılanır. Açlık 14 saati geçtiğinde otofaji başlar ve bu mucizedir. Otofaji; kendi kendini yenilemek demektir. Bir hücre organeli olan lizozomlar otofaji yapar. Yani hücrelerimizde bulunan eskimiş organelleri, DNA’sı bozulmuş proteinleri yer, enerji olarak kullanır ve yenilerinin yapılmasını sağlar. Yani dini seçimle ya da şifa sebebiyle her ne sebeple tutulursa tutulsun oruç şifalandırır.

3-Ramazan’ın felsefik olarak bize kattıkları neler olabilir?

En başta yardımseverlik ve iyilikseverlik erdemlerini hatırlarız. Olmayanın halinden anlamamız kolaylaşır. Tevazu erdemini hatırlarız, önümüze gelen yemek ne nitelikte olursa olsun kabul ederiz ve kalenderlik erdemimize de katkı olur. Diğerlerine şefkat duyarız. Tutan ve tutmayana karışmayarak kabul erdemi toplarız ya da koşulsuz sevmeyi öğreniriz. Olanla daha kolay yetiniriz tok gözlülüğü hatırlarız. Küfür, yalan ve yanlıştan uzak durarak nezaket, asalet, doğruluk ve dürüstlük erdemlerini toplarız. Ya da toplamaya çabalarız demeliyim. Tabii ne yazık ki sadece aç kalıp bunları aklından bile geçirmeyen de elbette olacaktır.

4-İftarda çok yemek yemek ya da aşırıya kaçmak felsefik açıdan Ramazan’ın tılsımını bozar mı?

Çok yemek yemek ya da aşırıya kaçmak, çok çeşit aramak ve abartmak… Bunlar orucun felsefesine taban tabana zıttır. Oruç, olamayanın halinden anlama, dengeyi bulma sanatıdır. Aşırıya kaçmak bedeni yorup zarar vereceği gibi aynı zamanda idrak etmemizi zorlaştırır. ‘Orta yol; Sıratı müstakiym’ her şeyde ve her alanda orta yolu, dengeyi bulmayı ifade eder. Dengeli yemek yemek, ibadette de dengeyi yakalamak, dengeli bir insan olmak asıl hedefimiz olmalıdır. Bu sadece Ramazan’a özgü olmamalıdır. Erdemli bir insan olmak hayatımıza yayılmalıdır. Ramazan’a sıkıştırılmış din ve dinin felsefesi nafile bir çaba olacaktır, aslolan hayatımıza almaktır.

Yazının Devamını Oku

Nazar üzerine

5 Mart 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta, ‘5 Soru 5 Cevap’ta; ‘Nazar nedir?’, ‘Nazardan nasıl korunurum?’ ‘Neden bazılarına çok nazar değer?’ ‘Nazara inanamazsak bize nazar değmesine engel olabilir miyiz?’ ‘Ya da nazar değeceğine inanırsak bize daha çok nazar değer mi?’ gibi soruları yanıtlayacağız...

1-Nazar nedir? Gerçekten nazar var mı? Yoksa biz mi olduğuna kendimizi inandırarak rahatlatıyoruz?

‘Nazar’ kelime anlamı olarak göz, bakma, fikir, bakış, dikkat, niyet, iltifat ile eş anlamlıdır. Arapça kökenlidir. Nazarın karşılığı Türkçe’de ‘kem göz’ manasına gelmektedir. Nazarın bilimsel olarak açıklaması yapılmamıştır ancak bilimsel olarak açıklanamayan pek çok şey parapsikolojinin alanıdır. ‘Tabii hayatta veya zihin hayatında bugünkü ilmi metotlarımızla açıklaması mümkün olmayan olaylara metapsişik veya parapsikoloji denir.’ (Osmanlı Pazarlı, Din Psikolojisi). En basit anlamda nazar bir enerjidir. Enerjiye ise inanmamak mümkün değildir. Kuantum fiziğinde ve bu alanda yapılmış pek çok deney bize enerjinin varlığını ve gözlemci etkisiyle enerjiyi etki altında bırakabildiğimizi kanıtlamıştır. Nazar da bu şekilde işler, gözlemci enerjiyi dönüştürür. Elbette ki nazara inanmak ve bunu tekrarlamak hayatımızda nazarı yaratmamıza da neden olur. Bu inançla kişi ne yazık ki kendine bu enerjiyi çeker. Nazar geçirmez olduğuna inanan ve bunu yineleyen kişiye ise kolay kolay nazar değmez çünkü bilinçdışıyla buna engel olur, çekmez.

2-Nazardan nasıl korunurum? Nazarı engellemek ya da bundan arınmak mümkün mü?

Nazardan korunmanın en temel prensibi elbette ki dualardır. Kişi kendi inanç sistemine göre ismini nasıl öğrendiyse ‘Allah, Yaradan, Yaratıcı, Evren, Enerji...’ Kişi kendi inanç sistemi, mezhebi, dini kapsamında tüm yaratılmışı Yaradan’a sığınarak temelde yüzde 100 korunur. Ancak kişi buna rağmen yine de nazar değeceğine ya da değebileceğine, kem gözlere geleceğine inanırsa bir açık kapı bırakır. Bu açık kapı nedeniyle nazar değebilir. Çünkü bilinç dışı yüzde 100 nazara geçirmez olduğuna ikna olmamıştır. Ne zaman yüzde 100 nazara geçirmez olduğuna ikna olursa tabii ki hayatında da bilinç dışıyla bunu seçecektir.

3-Neden bazılarına nazar daha çok değer?

Kimileri bunu yıldızı düşük olarak tanımlasa da bu benim alanımın dışında kalır. Ben enerjitik olarak bakacak olursam nazar basitçe bir enerjidir. Göz, nazar, büyü, haset, psişik kanca yani değerlerinin bizim hakkımızda konuştuğu olumsuz cümleler, psişik saldırı yani diğerlerinin bize gönderdiği öfke enerjisi bunların tamamı hizmet etmeyen enerjilerdir. Bize hizmet etmeyen enerjileri çekebilmemiz için bu düşük frekansta olmamız gerekir. Bu tabii ki keskin bir kural olmamakla birlikte genelde hal böyledir. Frekansımızı düşürdüğümüzde benzer enerjileri çeker hale geliriz. Eğer biz haset eder, dedikodu yapar, öfke enerjisi gönderirsek bir boru hattı gibi enerjiktik bağ kurarız; bu bağ kurduğumuz kişiden de bize olumsuz, hizmet etmeyen enerji akışı olur. Tabii ki bazen de ansızın bu enerjilere çarpılmış olabiliriz. Nazar değeceğine inanmak kişiyi bir nazar mıknatısı haline getirir. Nazara geçirmez olduğuna inanmak ise nazardan korur, bu temel kuraldır. Kişinin tamamen nazara geçirmez olduğuna inanması ise tamamen onun ‘Yaratan’a sığınmasıyla olur. Çünkü yüce yaratıcının koruması yüzde 100 ve tamdır, şüpheye yer yoktur.

4-Sadece haset bakanların mı nazarı değer yoksa bizi sevenlerin de nazarı değebilir mi?

Bilimsel olarak gösterilememiş olsa da nazara bir enerji gözüyle bakmamız gerekir. Biz bir enerjiyiz. Biz atomlardan oluştuğumuz için temel yapımız enerji, biz hareketli bir enerjiyiz, masa ise durağan bir enerji nazar da haset de bunlar gibi basitçe bir enerji... Bu açıdan bakıldığında gönderenden değebilir. Dinimizde ve geleneksel bakış açısında da böyledir. ‘En çok sevenin nazarı değer’ denmesinin sebebi de budur. Konu çok sevdiği, sakındığı için sakındığının gözüne çöp batması halidir. Kişi korkularıyla hayatında istemediklerini, korktuklarını, kaygılandıklarını çeker. O yüzden kişi kendi ruhuyla, bilinç dışıyla çalışmalı ya da destek almalıdır ki bu hizmet etmeyen korkularından arınsın yoksa korkular bilinç dışıyla çok çekici hal alır.

Yazının Devamını Oku