Mehmet Y. Yılmaz

Şener-Dirar kanatlandırdı

4 Aralık 2017
FENERBAHÇE maça önde basarak başladı ve bu tür baskıya pek de dayanıklı sayılmayan Kasımpaşa karşısında taraftarlarını ayağa kaldıracak pozisyonlar da buldu.

Maçtan önce Aykut Kocaman’a “Kasımpaşa nasıl oynasın” diye sorsak sanırım bu kadarını hayal etmezdi. Fenerbahçeli oyuncular ikili-üçlü oyunlarla topu getirip getirip Kasımpaşa altı pasına ortaladılar ama dokunacak olanların hiçbiri sahada değildi.

Bir takımın bütün forvetleri de cezalı, sakat ya da “hazır değil” olabilir mi?

Özellikle sağ kanadın iyi işlemesi forvetsiz bir ekibin gol atamasa bile gol pozisyonu üretmekte sıkıntı çekmediğini ortaya koydu.

‘UYUMA’ ALIŞKANLIĞI

Ama sezon başından beri bu takıma musallat olan “uyuma” alışkanlığı bir kez daha ortaya çıktı.

Normal olarak 3-0 bitmesi gereken birinci yarının 1-1’e gelmesi Aykut Kocaman’ın sezon başından beri yakındığı “şanssızlık” ile açıklanabilir mi?

Ben olsam böyle açıklamazdım. Dirar-Şener ikilisinin sağda çalıştığı gibi Aatıf, İsmail’e katılamayınca aynı iş sol kanatta yapılamadı ve oyun sağ kanada sıkışıp kaldı.

Hatta 18 ve 29. dakikalarda rakibi az oyuncuyla yakaladıkları hızlı hücumlarda

Yazının Devamını Oku

Facebook’tan silsen de ruhunda izi kalır

3 Aralık 2017
Yargıtay, eski sevgilisinin fotoğraflarını sosyal medya hesaplarından kaldırmayan sanığın 1 ile 4 yıl arasında hapis cezasıyla yargılanması gerektiğine karar verdi. Meğer bu, ‘kişisel verileri’ izinsiz kullanma suçu oluşturuyormuş. Oysa ayrılık sonrası ilk zamanki kötü duyguları geride bıraktığında o fotoğraflar iyi duygular uyandırır içinde. Çünkü sevip de kaybetmek, hiç sevmemiş olmaktan çok daha iyi bir duygudur!

Şarkı “Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde” diye başlıyordu. Rahmetli Barış Manço’nun unutulmaz şarkılarından biri: ‘Anlıyorsun Değil mi?’

Şarkının nakarattan sonra gelen ikinci bölümü de şöyleydi: “Bir resmin kalmış bende, tam ortadan yırtılmış / Hani siyah kazaklı, biliyorsun değil mi?”

Benim yaşımdakiler böyle tam ortadan yırtılmış çok fotoğraf görmüştür. “Görmedim” diyen varsa onlara söyleyebileceğim tek şey “Allah saadetinizi artırsın”, hepsi bu.

Eskiden böyleydi. Sevgililer ayrılınca fotoğraflar ortadan yırtılır, herkes payına düşeni alır, uzardı. Grup fotoğraflarından kafası oyularak kesilip çıkarılmış arkadaşlarım da oldu.

Bu bir tür gelenekti sanırım. Herkes kendi yoluna giderken geride ‘hatıra’ bırakmamak için fotoğraflar da ayrılırdı; kimi zaman kesilerek, kimi zaman yırtılarak.

***

Bunu hiç anlamamışımdır. Kısa veya uzun bir süre için de olsa, hayatının en önemli insanı olan birisini, fotoğraflarını yırtarak, yakarak unutabilir misin? Yaşadığın duyguları unutmak, bu kadar kolay mı? Kolayca unutabiliyorsan fotoğrafları yırtsan ne olur, yırtmasan ne olur? Kolay unutulan birisiyle hiç olmayan birisi aynı sayılır. Belli ki ‘seviyeli’ bir ilişki yaşanmış, o zaman unutmak kolaydır.

Yazının Devamını Oku

Neeee! Kız, oğlandan büyük müymüş?

26 Kasım 2017
Geçen perşembe Kelebek’te çıkan haber, oyuncu Ece Dizdar’ın sevgilisi Emir Çubukçu’nun kendisinden 10 yaş küçük olmasına vurgu yapıyordu. İlişkilerde yaş farkı nedense sadece kadın, erkekten büyük oldu mu ‘tuhaf’ karşılanıyor. Oysa durum çok net: Aşk, yaşta değil baştadır!

Haber perşembe günü Kelebek’te yayımlandı, buyurun birlikte yeniden okuyalım:

“Ece Dizdar ile kendisinden 10 yaş küçük sevgilisi Emir Çubukçu, önceki gün Nişantaşı’nda bir kafedeydi. Masada romantik anlar yaşayan ikili, sonunda kalkmaya karar verip hesabı istedi. Hesap geldiğinde Dizdar hızlı davranıp Çubukçu’dan önce ödemeyi yaptı. O cüzdanından parayı çıkarırken Çubukçu’nun eğilip elini öptüğü görüldü.”

Ece Hanım bir oyuncu, dizilerde oynuyor. Emir Bey de hem oyuncu, hem yönetmen. Genç yaşında bir tiyatro kurmayı da başarmış.

Haberi okuyunca internete girdim ve kahramanlarımızın kaç yaşında olduğuna baktım.


Oyuncu Ece Dizdar’ın sevgilisi Emir Çubukçu’yla bir kafede çekilen fotoğrafları üzerine yapılan yaş farkı vurgulu ‘haber’ düşündürdü: Burada haber nerede?

Önce düzeltelim; aralarındaki yaş farkı 10 değil, yedi.

Ve şunu sorayım: Ece Hanım’ın, sevgilisinden 10 (aslında yedi) yaş büyük olduğu bilgisi bu haber için gerekiyor mu?

Yazının Devamını Oku

Fizik, Sivas’ın kimyasını bozdu

20 Kasım 2017
SON beş maçında kendisinden çok daha üstün bir performans gösteren Sivasspor karşısında Fenerbahçe’nin çok zorlanacağını düşünüyordum.

Sanıyorum Aykut Kocaman da benim gibi düşünüyor olmalıydı ki haftalar sonra Josef’in yanında Mehmet Topal’ı izledik.

Bu ikiliyle Fenerbahçe bir yandan el freni çekilmiş gibi oynuyor, diğer yandan da orta sahada defansif aksiyonlar açısından daha başarılı oluyor.

Ozan’ın haftalar sonra ilk 11’de sahaya çıkamamış olmasının nedeni ikincisiydi.

Kocaman, Sivasspor’dan korkmuştu.

***

Maçın ilk yarısında topla oynamanın yüzde 60’a 40 Fenerbahçe’nin lehinde olması, ilk yarının skorunu da açıklıyor.

Maçın başından itibaren rakibe kendi sahasında bastılar, kendi sahalarında topu kaptıklarında hızla hücuma çıktılar, şut denediler, ara pası denediler, top çaldılar ve sonunda bu ısrarlarının ödülünü Dirar’ın antrenman golüyle aldılar. Bunun muazzam bir taktik çalışma sonunda gerçekleşmiş bir gol olduğunu söyleyemeyiz. Yorulmadan ısrar etmenin sonucuydu.

Sivasspor’un fizik gücünün çok üstüne çıktıklarını gördük, bunu da

Yazının Devamını Oku

Ünlülere hakaret etmenin dayanılmaz hafifliği

19 Kasım 2017
Son olarak Şeyma Subaşı’yla gündeme geldi ama o tek de değil, ilk de. Sosyal medyada hiç tanımadığı insanlara hakaret etmek için yanıp tutuşan öyle çok kişi var ki... Ruh durumlarını anlamak için araştırmalara ihtiyaç var tabii ama genellemelerle bazı tahminlerde bulunmak da mümkün.

Geçen hafta sosyal medyada Şeyma Subaşı’na hakaret ettikleri gerekçesiyle üç kadın gözaltına alındı. Üç kadın yalnız değil; gazetelerin ‘hakaret şebekesi’ adını verdiği küfürbaz grubu, 15 kişiden oluşuyor. Bu kişiler 9 Aralık 2016’dan bu yana düzenli ve sistemli olarak Şeyma Subaşı’na hakaret ediyorlarmış.



Savcılığın ‘gözaltı’ kararını pek anlayamadım. İfade için çağrılmışlar da gelmemişler mi? Yargı düzenimiz o kadar politik hale geldi ki bunun altında da benzeri bir ‘saik’ var gibi geldi bana. Ama konumuz bu değil.
Sosyal medyada, hiç tanımadığı insanlara hakaret etmek için yanıp tutuşan öyle çok kişi var ki... Ve bu sadece bize özgü bir sorun değil, medeni saydığımız ülkeler için de geçerli bir durum.
Geçen yıl İngiltere’de Demos tarafından Twitter kullanıcıları arasında bir araştırma yapıldı ve üç haftalık dönemde ‘slut’ (şıllık/sürtük) ve ‘whore’ (fahişe) kelimelerinin 200 bin kişiye gönderildiği tespit edildi. Aynı dönemde 6 bin 500 kullanıcının da 10 bin adet ‘taciz-hakaret’ mesajına muhatap olduğu ortaya çıktı. Kadınlara yönelik hakaret mesajlarını atanların yarısının kadın olduğunu söyleyeyim.
Tek çare engellemek

Yazının Devamını Oku

‘Dişiliğini kullanmak’ neden ayıp olsun?

12 Kasım 2017
Birce Akalay, “İkili ilişkilerde amaca ulaşmak için dişiliğin kullanılmasına karşıyım” demiş. Oysa insan ruhunun bu en doğal ve içten gelen tarafı olmasa, ilişkilerin ‘robotik’ olması işten bile değil. Yapay zekâ hayatımızı ele geçirene kadar ‘gerçek’ kadınların dişilikleriyle aklımızı başımızdan almalarında bir sakınca görmüyorum.

Bir internet sitesinde gördüğüm haberin üzerini tıklamama neden olan şey hangisiydi bilemiyorum: Fotoğraftaki kızın güzelliği mi, yoksa başlıktaki sözü ile fotoğraftaki görüntüsü arasındaki çelişki mi?

Başlık şöyleydi: “Erkek enerjisi yüksek biriyim.”

Fotoğrafta da sözün sahibi vardı: Hülyalı gözlerle kameraya bakan, kumral üzerine güzel bir genç kadın!

Doktorun anneme “Bir oğlun oldu” dediği günden beri 61 yıl geçti ama bugüne kadar ‘erkek enerjimin’ yüksek olup olmadığını bilemediğimi fark ettim. Hatta doğrusunu isterseniz böyle bir enerji türünün varlığından da haberdar değilim.

Demek ki böyle bir şey var ama ben bunca yıl uyumuşum.

Bir ‘erkek enerjisi’nden söz edildiğine göre ‘kadın enerjisi’ de söz konusu olmalı.

Böyle heyecanlı bir haberi okumadan geçmek olmaz, devam ettim okumaya.

Yazının Devamını Oku

Telomerin tellerine kuşlar mı konar?

5 Kasım 2017
Ayşe Arman’ın röportajından öğreniyorum ki Sertab Erener 100 yaşına kadar yaşamaya karar vermiş. Sıkı bir rejim uyguluyor. Sıkıcılıktan size çok uzun gelen, dünya nimetlerinden uzak bir hayat mı? Her saniyesinin tadına varılarak yaşanmış, neşeyle geçmiş ama daha kısa bir hayat mı? Benim tercihim belli...

Geçen hafta Hürriyet’i okurken ben de heyecanlandım tabii. Bir ‘hap’ çıkmış, içiyorsun, vücudundaki hücrelerin telomer denilen ‘kuyruğu’ uzuyor, cildin gençleşiyor, hücrelerin yaşlanması duruyor, sabrın varsa
100 yaşına bile gelebiliyorsun.
Bu arada tabii bazı şeylere de uyacaksın. Kebap yemeyeceksin, alkolden uzak duracaksın. Sigara? Sakın ha!



‘Hızlı yaşa, genç öl’ demiyorum ama...
Flavonoid’lere yükleneceksin, kateşini ihmal etmeyeceksin, iyi DHA’ları vücuduna kazandıracaksın. Likopeni de unutmayın lütfen.

Yazının Devamını Oku

Bir oksimoron* örneği: ‘Doğru erkek’!

29 Ekim 2017
“Doğrular birbirini bulamıyor, bu nasıl bir düzen?” diye dertlenmeden önce kendimize şu soruyu sormalıyız: Doğru erkek ya da kadın dediğimiz şey tam olarak nedir ve nerede, nasıl bulunur?

Anna Heaton adını hatırlar mısınız, bilmiyorum. Ağustos ayının son günü Hürriyet’te kendisiyle ilgili bir haber yayımlanmıştı, ben de bir kenara ayırmıştım.
Anna 29 yaşında bir İngiliz. Açık kumral üzerine, renkli gözleri var. Gazetede yayımlanan fotoğrafında bembeyaz bakımlı dişlerini sonuna kadar sergileyebildiği geniş bir tebessümle bakıyor. Gülümseyince sol yanağında dudağının kenarında minik bir gamze de beliriyor. Hoş bir genç kadın.

Anna, ‘adanmış bir hayat’ yaşıyor. 30 yaşına girmeden önce ‘doğru erkeği’ bulmaya adamış kendini.

***

Bu çerçevede sadece son bir yıl içinde 77 erkekle tanışmış. Atletik yapılı, iyi giyinen ve kendisini fazla da ciddiye almayan bir eş arıyor. Ertuğrul Özkök’ü neden denemedi, bilemiyorum.

Bunun için tanıştığı erkeklere ‘üç dersten’ not vermiş: Dış görünüm, kişilik ve elektrik. Verdiği notlar nedeniyle bu son 77 denek de sınıfı geçememiş.

Elektrik arıyorsa neden parmağını prize sokmamış, onu da bilemedim.

Yazının Devamını Oku