Gamze Cizreli

Yeni Boeing 777’ler harika

21 Ağustos 2011
İKİ haftaya yakın bir süredir biraz iş biraz da gezip görmek için Amerika’daydım.

Seyahat biraz uzayınca, Erdal Ağabey’in “Hayırdır Gamze, Amerika’ya mı iltica ettin?” telefonu geldi. Şaka bir tarafa, hem yeni konseptleri araştırmak hem de çocuklarla Amerika’nın batı yakasını gezmek için aldım soluğu önce New York’ta sonra’da San Diego’da...

YENİ BOEİNG  777’LER HARİKA!

New York’a THY’nın filosuna yeni dahil ettiği Boeing 777 ile uçtuk. Uzun uçuşları oldum olası severim. Kendi kendimle kaldığım, bolca kitap okuduğum, telefonumun çalmadığı ender zamanlar olduğu için... Bu uçak da ayrı bir rahattı. Özellikle, uçak içi eğlence sisteminin de ne kadar gelişmiş olduğunu fark ettim. Filmler bir tarafa müziklere ve seçilen albümlere bayıldım. Giderken 10 saat boyunca aralıksız beni 70’lerden 80’lere götüren albümlerin arasında gezerken vakit nasıl geçti anlamadım. Rod Stewart, Boney M, ABBA, Pink Floyd... Her zevke, her yaşa uygun; cazdan klasiğe, tasavvuftan yoga müziğine ya da Türk Pop veya Türk Sanat Müziği’ne her çeşit albüm mevcut... Bunun yanında uçuş boyunca yemek ve servis de olağanüstüydü. Özellikle New York, San Diego arası yaptığımız altı saatlik American Airlines uçuşunda elimize tutuşturulan küçük bir paket yerfıstığı ve kahveyi düşününce, THY’nı özlemle andım desem yeridir! Bravo THY’ye. Her konuda farklılığını gösteriyor.

NY VE TÜRK GİRİŞİMCİLERİ...

New York her zamanki gibi enerjik, yüksek tempolu ve çok keyifliydi...  Rengarenk caddelerin canlılığı, sanatın, serginin, tasarımın içiçeliği, yeni açılan restoranlar... Hepsi yine çok etkiledi beni... Bu seferki gidişimde orada tanıştığım genç bir Türk girişimci var: Cem Otun. Cem aslında limuzin kiralama işi yapıyor. Bünyesinde 15 araç var. Buradan giden Türkler’in  havaalanı transferlerini yapmak, seyahatleri boyunca eşlik etmek dısında asıl uzmanlığı düğünlere hizmet etmekmiş. New York’ta yılda yaklaşık 2000 düğün yapılıyormuş. Ve oradaki adetlere göre bu düğünlere gelin ile damat limuzinle gidiyorlarmış. O da bir farklılık yaratmak adına limuzinlerine karaoke koymuş. Öyle ki en güzel aşk şarkılarını ekranda sözlerini okuyarak arkadan gelen müziğe eşlik ediyor ve şarkı söylüyorsunuz. Hem de mikrofonla. Çiftler birbirine şarkı söyleyerek nikahlarına gidiyorlarmış... Ne romantik! Bayıldım bu fikre. Bravo Cem!

NİHAYET TAV  PASAPORTU İLE TANIŞTIM!

Sevgili Sermet, ne zamandır anlatıyordu bu kartı bana. O kadar sık uçmama rağmen, hep bir yerden bir yere yetişme derdinde olduğum için inceleme fırsatı bulamamıştım. Nihayet Amerika’ya giderken tanıştım! Bu kart ne muhteşem bir kartmış meğer! O kadar çok avantajı var ki... Ücretsiz otopark ve vale hizmetinden kuyruğa girmeden geçtiğiniz X-Ray’e kadar... Pasaport kontrolü ve check-in’lerde de inanılmaz bir rahatlıktı. Özellikle yurt dışına sık uçanlar bilir, özellikle Atatürk Havalimanın’da, o kuyruktan bu kuyruğa, uzun ve zahmetli bavul kontrollerine kadar her dakikası bir nevi eziyet olan bu durum, TAV passport kartı ile tamamen ortadan kalkmış diyebilirim. Sermet’in dediği gibi, çok önce tanışmalıymışım meğer bu kartla. Siz de benim kadar çok seyahat edenlerdenseniz, bir fırsatını bulup bu karttan edinin bir tane. Bu arada TAV Passport 7 gün/24 saat İstanbul Atatürk, Ankara Esenboğa ve İzmir Adnan Menderes Havalimanlarında  geçerliymiş.

VE DÖNÜŞ...

Yazının Devamını Oku

Dünya var oldukça hep hatırlanacak

31 Temmuz 2011
BU hafta bir iç sıkıntısı, karabasanlar, uykusuz geceler... Nasıl zor geçti anlatamam. Canım hiçbir şey yapmak, hiçbir yere gitmek istemedi. Bütün hafta İstanbul’daydım, birbirinden güzel konserler vardı ama ne yalan söyleyeyim hiçbirine gitmek istemedim. Bu iç sıkıntısı yetmezmiş gibi bir de Oslo’daki hazin olay medyaya düşmesin mi?
Huzur, barış, refah ve sükunetin hüküm sürdüğü Norveç’te sanıyorum 2. Dünya Savaşı’ndan beri bu kadar büyük bir kıyım görülmemiştir. İlk duyduğumda şok oldum. Bir de, katledilen gençlerin yaz okuluna giden öğrenciler olduğunu öğrenince iyice çıldırdım. Aynı günlerde Oğul da Amerika’da yaz okulundaydı. Düşünsenize, çocuğunuzu yollamışsınız, aman eğitim alsın, aman donanımlı olsun diye... Para ve emek harcayıp, dünyanın öteki ucuna göndermişsiniz... Sonra 32 yaşında delinin biri, görünürde sebepsiz, nedensiz ve hatta dayanaksız bir şekilde almış eline silahı, taramış gencecik çocukları. İnanılır gibi değil!

İdeoloji yok

İlk açıklamalara göre altında yatan bir ideoloji yok, devlete, hükümete vermek istediği mesaj yok. Neden yaptı bilinmiyor. Daha sonra medyaya sızan haberler arasında işin içinde İsrail olduğu iddia edildi, ardından Tapınak Şovalyeleri ortaya çıktı... Bu olayın arkasından beni olay kadar şaşırtan bir başka konu ise, maalesef sağ ele geçirilen Behring Breivik denen caninin son derece medeni şartlarda alıkoyulup, lüks bir hücre evinde neredeyse bakıma alınmış olması! Bu adama hapis bile mükafatken, bir de üstüne televizyonlu ve belki de sıcak suyu akan banyolu bir ev tahsis edilmesine inanamadım. Medeniyet dediğin hakikaten tek dişi kalmış bir canavar.

Back to Black!

İkinci bir kötü haber de Amy Wine-house’un evinde ölü bulunması oldu. Amy Winehouse... 27 yıllık kısa hayatına, 5 grammy ve sayısız ödül sığdıran soul müziğin en genç ve en yetenekli kadın seslerinden biri. Hatta öyle ki, Winehouse son yıllarda, soul müziğin popülaritesinin artışında etkisi olanlar ve İngiliz müziğini yeniden canlandıranlar arasında gösterildi.
Bir sabah ofise girdim, müthiş bir ses. Eda’nın odasından geliyor, bu kim diye sordum, Eda anlatmaya başladı. Hikaye enteresan, ses mükemmel ama fotoğrafını görünce ne yalan söyleyeyim ürktüm! Kabarık saçlar, sıskacık bir beden, her yerinde dövmeler, kalın göz kalemleri...

Uçlarda yaşamak

O sıralarda İstanbul’da konseri olacaktı. Hadi gidelim diye niyetlendim ama kısa süre sonra konserin iptal haberi geldi. Aşırı alkol ve uyuşturucu bağımlısı bu deli kız turneye devam edemeyecek haldeydi. Ve kısa süre sonra da ölüm haberini aldık. Dayanamadı bu kadar uçlarda yaşamaya. Tabii ki çok gençti, tabii ki daha güzel sesini milyonlarca insana dinletmek isterdi ama eceli ile ölmeyeceği de kesindi bu yetenekli sesin! Kendisine sayısız ödül kazandıran Back to Black şarkısındaki gibi, kendini hep ait hissettiği karanlığa doğru belki de kendi isteğiyle gitti.
Ve Amy, miniminnacık bedeni, kocaman sesi, kendine has saç stili, Karl Lagerfeld gibi tasarımcılarına ilham kaynağı olan kıyafet tarzı ile dünya var olduğu sürece hatırlanacak müzik dehaları arasındaki yerini aldı.
Bu kadar boğucu, kötü haberlerle geçen bir haftanın ardından işlere de ara veriyor ve bir süreliğine kaçıyorum... Siz bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım. Bakarsınız size oralardan iç acıcı haberlerle dönerim!
Yazının Devamını Oku

Yaz bitmeden bunları yapın

24 Temmuz 2011
YAZIN en güzel zamanı... Büyük şehirler boşaldı, tatilciler sahillerde...
Her ne kadar çalışıyor olsam da, Ankara ve İstanbul’un sessiz sakin, trafiksiz sokakları bile dinlenmeme yetiyor!
Şehrin sukunetinden yararlanarak bol bol kitap okudum, filmler seyrettim, yeni albümleri takip ettim. Siz de benim gibi şehir hayatının içinde kendinize ufak tefek molalar vermek istiyorsanız, işte size yaz bitmeden birkaç öneri...
İncir Reçeli’ni seyredin!
Bu kış nasıl üzülmüştüm İncir Reçeli vizyona girdiğinde gidemedim diye... Ne yapsam ne etsem bir türlü bir fırsat yaratıp izleyememiştim filmi. Önce fragmanından etkilenmiştim, sonra gidenler de öve öve bitiremediler. Geçen hafta tekrar vizyona girdiğini duyunca, aldım soluğu sinemada.
İncir Reçeli’nin sloganı zaten özetliyor her şeyi:
“Saklandıkları yerlerden aşk için çıktılar.”
Umutsuz bir anında, hayata umutla bakmasını sağlayan bir kadınla tanışan adamın hikayesi. Her şey bitti, hayat karardı derken, hayatına ışık gibi doğan bir kadın ve sonra değişen, güzelleşen, ve devamında da çaresiz ve karmaşık bir hal alan hayatlar.
Bence ne yapın edin, bu filmi seyredin. Yüksek bütçeli filmler yüzünden vizyonda çok kalamayan bu filmi, yoğun istek üzerine hazır tekrar sinema salonlarına gelmişken, mutlaka görün. Sinemada seyredemezseniz, duyduğuma göre DVD’si de çıkmış, olmadı evde seyredersiniz.
Estergon Kalesi, can arkadaşım Rengin’in hayat arkadaşı Halil Bezmen’in son kitabı. Sanayici kimliğinden yazarlık koltuğuna oturan Halil’in kitaplarını çok büyük bir keyifle okuyorum. 6.kitabı Estergon Kalesi’ni imzalayıp bana verdiği günün ertesi gecesi kitabı bitirmiştim.
Kitap gerçekten yaşananlarla bezenmiş nefis bir kurguya sahip, inanılmaz sürükleyici. Ben kitabı okurken, ‘Acaba burada geçen olaylar Halil’in yaşadıkları mı’ dedim. Daha sonra Halil’e bunu sorunca cevabı enteresan oldu:
“Gamze bu romanın içinde elbette bana ait ögeler var ama bunlar yüzde 10’u geçmez.”
Halil için kitabın başlangıç noktası, Amerika’da hapisanede yattığı dönemde karşılaştığı bazı olaylar olmuş. Kitap mafya, eroin kaçakçılığı, aşk, politika etrafında dönüyor. Tabii esas tüylerimi diken diken eden şey, derin devletin görünmeyen gücü oldu. Kitabı bitirdiğimdeki duygum ise şuydu:
Hayat hakikaten çok enteresan ve her zaman her yerde insanın başına her şey gelebilir!

Kanar hikaye hep içten içe

VE İskender... Elif Şafak’ın son kitabının çıkacağı müjdesini ilk alanlardanım. Kısa bir Fethiye seyahatimde Elif Şafak ile aynı oteldeydik. Ben oğlanlarla, O da çocukları ve eşi Eyüp Can ile tatil yapıyordu. İşte o tatilde, biraz yeni kitabından bahsetti. “Çok sürükleyici bir anne-oğul hikayesi” dedi. İstanbul-Londra-Abu Dabi üçgeninde geçen kitabının ana temasını özetlemek için de şu cümleleri kurdu:
“En çok en sevdiklerimizi incitiriz. En derin yaralar ailede açılır, kabuk tutsa bile kanar hikaye içten içe...
” Bu Cuma kitap çıktı. Derhal aldım ve okumaya başladım.

Ajda Pekkan’ı dinleyin

AJDA diyorum başka da birşey demiyorum!
Son albümü de kendi gibi dipdiri, kıpır kıpır, hayat dolu, güzel ve çekici.
Kadın gençlik iksiri. Son albümünün çıktığı gün aldım ve bu aralar tek dinlediğim şey Ajda sanırım. Buram buram yaz kokuyor.Tarkan’ın şarkısı Yakar Geçerim tek telime ile harika! Bir de “Arada Sırada” var. Tamam albüm güzel, şarkılar güzel ama bence Ajda’nın enerjisi ve gerçek anlamda bir “star” olması da bu albümü bu kadar güzel kılıyor.
Düşünüyorum da, bir iki estetik, güzel giyinmek değil işin sırrı. Star olmak, parlamak, ışık saçmak insanın doğasında olmalı. Yoksa her yüzünü gerdiren, parasını verip her pullu payetli elbiseyi giyen star olurdu! Öyle değil işte, Ajda’sın sen işte, farkın bu!

Toplar Çin malıymış

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Melih Gökçek, Gine Bissau Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinde basketbol ve futbol toplarını göstererek, “Bu topları Çin’de yaptırıyorum ve Ankara’daki çocuklara yüz binlerce basketbol ve futbol topu dağıtıyorum” dedi.
GİNE-Bissau Cumhurbaşkanı Malam Bacaı Sanha, eşi Mariama Mane Sanha ve bakanlardan oluşan heyet, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i makamında ziyaret etti.
Konuşmalardan sonra Başkan Gökçek, konuk Cumhrubaşkanı’na işlemeli bir vazo, eşine fincan takımı, heyetteki bir bakana da işlemeli tabak hediye etti. Heyetin teşekkür ederek hediyelerini almasının ardından, içeriden basketbol ve futbol topu getiren Başkan Gökçek, “Bu topları Çin’de yaptırıyorum ve Ankara’daki çocuklara yüzbinlerce basketbol ve futbol topu dağıtıyorum” diye konuştu ve topları konuk heyete verdi. Öte yandan, Gine’yle bir de Kardeşlik ve İşbirliği Protokülü imzalandı.
Yazının Devamını Oku

Plajlarda sadelik

17 Temmuz 2011
SICAKLAR artınca yazılı ve görsel basında da plajları seyreder olduk. Özellikle de Bodrum ve Çeşme’yi. Benim gibi arada kısa tatillerle dinlenmeye çalışanlar için harika bir durum! Dikkat ettim bu sene de plajlarda sadelik ön planda! Mayolar, bikiniler mümkünse tek renk ve desensiz.

Deniz Berdan’ın Penti için hazırladığı bikini koleksiyonuna geçen gün bir dergide rastladım. Şifon ve keten gibi mayo ve bikinilerde pek de alışkın olmadığımız kumaşları kullanmış. Kullanımı zor olsa da, tasarımlar çok sade ama sıra dışıydı.
Dedim ya, bu yaz sadelik moda. Hatta öyle ki, Süreyya Yalçın bile sadece siyah bir mayo ile dolaşıyor. Öyle eskisi gibi allı pullu mayo üstü elbiseler ve kaftanlarla da vedalaşmış durumda! Ne kadar sade olursanız o kadar makbul. Geçen gün gazetede Demet Akbağ’ı gördüm bikinisiyle. 52 yaşındaki Akbağ’ın fit halini görünce kendi halime “Eyvah eyvah” dedim! Akbağ’ın sırrının pilates olduğunu bildiğim için bir pilates stüdyosu araştırmalarım acilen başladı!
BU YAZIN EN SEKSİ KOVBOYLARI!
Geçen hafta, medyada hem güldüğüm hem de detaylıca incelediğim bir polemik vardı ki, o da Bodrum’un iki seksi kovboyu Seda Sayan ve Hülya Avşar! İkisi de aynı gün, aynı tip siyah kovboy şapkaları ile aynı koyda kameralara yakalandılar...
Ardından da başladı hangisi daha güzel, hangisi daha bakımlı, daha zayıf polemiği... Sizce hangisi bilmem ama bence ikisi de birbirinden genç, fit ve güzel duruyorlardı! Valla yaşlarına ve hatta yaşantılarına rağmen ikisi de genç kız gibi... Gerek bikinileri gerekse dövmeleri on sekizlik kızlara taş çıkaracak cinstendi!
Bir de madalyonun öteki tarafı var! Sibel Can da en son siyah tangası ile kameralara yakalandıktan sonra, bu yaz pek temkinli. Hatta denize bile girmiyormuş. Şimdi benim anlamadığım bir şey var, madem kimseye mayoyla, bikiniyle görünmek istemiyorsun, Bodrum’a, Çeşme’ye gitmeyeceksin. Tekneyle bile olsa, Bodrum koylarında gezmeyeceksin! Ha geziyorsan, havluları, elbiseleri bir kenara bırakıp, kendini serin sulara bırakacaksın. Çünkü artık ben bile hangi koyda karşıma Papparazzi çıkar tahmin edebiliyorum. Yılların Sibel Can’ı mı bilmeyecek? Sonra da suçlular Papparazzi’ler oluyor! Sen topluma mal olmuş birisin. Tabii ki senin mayolu bikinili de olsa her fotoğrafın değerli.... E adamın da işi bu! Seni mayo ile görüntülemek üzere 40 derece sıcakta mesai yapıyor çocuklar!
YOKSA HALA ÇİÇEKLİ BİR ELBİSENİZ YOK MU?

Yazının Devamını Oku

İstanbul tatile Ankara Meclis’e

10 Temmuz 2011
GÜNLERDİR Ankara siyasi kulisleri pek çalkantılı. Önce yemin krizi, ardından yeni kabinenin açıklanması.

İstanbul’da herkes yaz tatili için terk-i diyar ederken şehri, benim güzel Ankaram yine her zaman olduğu gibi pek hareketli! Çarşamba günü Başbaşbakan Tayyip Erdoğan, 61. Hükümet’in yeni kabinesini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayına sunmak için Çankaya Köşkü’ne çıktı. Yeni kabinede çok köklü ve radikal değişiklikler yok, altı yeni bakan ve üç bakanda da görev değişikliği! Şimdiden hepimize hayırlı uğurlu olsun diyorum. Yeni bakanlıklar ve değişen isimlerin milletimiz için yeni dönemde iyi işler yapmasını diliyorum!
Unutmadan, itiraf etmeliyim ki, Nimet Çubukçu’nun yeni kabinede görev almaması beni çok şaşırttı. Bundan önceki iki hükmette Devlet Bakanı olan, hatta 60. hükümetteki kabine değişikliği sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın Milli Eğitim Bakanı olmuş bu başarılı siyasetçiyi yeni kabinede görememek beni üzdü. Aileden ve Sosyal işlerden sorumlu yeni bakan Fatma Şahin’in yanında bir kadın bakanımız daha olsaydı fena mı olurdu? Çünkü kadınların yaptığı her yenilik, altına imzalarını attıkları her başarı beni inanın çok mutlu ediyor!  
SİYASETTE ILIMLI TABLO
Ve hepsi birbirinden başarılı CHP’nin kadın milletvekilleri... Geçen hafta, tam da Başbakan’ın kabineyi açıklamasının ertesi günü, Gülsün Toker Bilgehan’ın davetlisi olarak, aralarında Prof. Dr. Nur Serter, Bihlun Tamaylıgil, Aylin Nazkıaka gibi isimlerin de olduğu bir grup kadın milletvekili, Rafine Restaurant’ta bir öğlen yemeği yediler. Ben de kendileri ile ilgilenmeyi ve yanlarında olmayı çok arzu ediyordum ama maalesef İstanbul’daydım. Hoş, Yasin ve Tayfun’u arayıp bilgi aldım. Yemek iyi geçmiş, hanımlar keyifle ayrılmışlar Rafine’den ama bence çok daha önemlisi bunun medeni bir kadın dayanışması olması. Yemin krizi, yeni kabine derken, Ankara’nın siyasetinde ılımlı bir tablo, kadınları birarada görmek...
Sosyal anlamda da hepimiz için ne güzel bir örnek! Hatta size küçük bir anektod... Rahmetli Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal da o gün Rafine’deydi ve son derece centilmen bir şekilde tek tek hanımlarla tokalaşmış. Siyaset yaparken takınılan üslupla sosyal hayatta gösterilen tavır ne kadar başka... İşte bu da beni geleceğin Türkiye’sini düşündüğümde umutlandırıyor doğrusu!
KARA BULUT GİBİ DOLAŞMASINHafta başından beri hiç keyfim yok. Eminim ki bu şike davası benim gibi Fenerbahçe’ye gönülden bağlı milyonlarca taraftarı çok yaralıyor. Gazeteleri açıyorum Aziz Başkan, televizyona bakıyorum yine başkan ve yöneticiler.
Benim anlamakta zorlandığım bir konu var: Medya bu bilgileri nasıl ele geçiriyor? Emniyet bu bilgileri nasıl ve hangi hakla paylaşabiliyor? Başkan henüz ifade vermemiş hastanede anjiyo olurken tüm fotoğraflar iddialar hepsi boy boy gazetelerde. Türkiye öyle bir duruma geldi ki henüz dava başlamadığı halde Fenerbahçe küme düştü, Aziz Başkan ceza aldı, şampiyonluğumuz elimizden alındı yargısına varıldı.

Yazının Devamını Oku

Kadınlar, kadınlar, kadınlar!

3 Temmuz 2011
Hayat kadınların etrafında dönüyor. Kadın çok önemli çok... Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, bu hafta resmen kadınların haftasıydı! Ekonomi arenasında bir kadın, magazin basınında bir yanda aşık bir yanda mağdur bir kadın ve futbol camiasında bir kadın... Ekonomide bu haftanın kadını!
Bu haftanın en önemli kadın haberi Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanlığı’na getirilen ve ilk kadın başkan olarak tarihe geçen Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde! Evet, 11 kez erkekler tarafından yönetilen IMF’in yeni yöneticisi bir kadın. Üstelik dünyanın parasını yönetecek bu kadının ekonomi eğitimi yok! Babası İngilizce profesörü, annesi öğretmen olan Lagarde, aslında Hukuk mezunu! Hukuk Fakültesi’nden sonra siyaset biliminde master yapıyor. Siyasete girişi 2000’li yıllar. 2005’te önce Ticaret Bakanı oluyor. 2007’de birkaç aylığına Tarım Bakanlığı’nı yürüttükten sonra da Maliye Bakanı olarak göreve geliyor ve hiçbir ekonomi eğitimi olmamasına rağmen birkaç kez Avrupa’nın en iyi Maliye Bakanı seçiliyor. Tüm bunların yanında o bir anne. İki erkek çocuğu sahibi oluyor, işi kadar oğullar ile de ilgileniyor! Azim, hırs, erkeklerin arasından sıyrılıp 70 yıllık IMF tarihinde ilk kez kadın olarak başkanlık koltuğuna oturmak. Ekonomik anlamda, ilk defa da olsa, kadının fendi erkeği yendi mi dersiniz?
Magazinde bu haftanın kadın(lar)ı!
Perşembe sabahı çok yakın arkadaşlarımdan biri aradı, “Gamze duydun mu, Ayşe ve Ali evleniyorlarmış!” Ben sabahın erken saatinde gelen telefonla, “Hangi Ayşe, Ali kim?” gibi sorular sorarken, Ali Taran ve Ayşe Özyılmazel’in yıldırım aşkı ve takibinde yıldırım nikahının haberini böylece almış oldum! Ayşe deli bir kız. Yazılar yazar, şarkılar söyler, belli aralıklarla aşklarından söz ettirir ama magazinde bu kadar bomba etkisi yaratacak bir ilişkiye yelken açacağını tahmin etmiyordum doğrusu. Babası Neco’nun kendinden çok genç bir kadına aşık olması ve ardından evlenmesi üzerine kendi köşesinden veryansın eden bu deli kızımız, benzer bir aşkın kahramanı olunca magazin  de çalkalandı tabii... Aşka saygım büyük ama evlilik daha ciddiye alınması gereken bir kurum sanki. Yirmi günde nasıl evlenmeye karar verdiler anlamadım. Öte yanda da kanser tedavisi gören eski eş Selma Hanım var. Hayatta her şey insanlar için, aşk da, ayrılık da... İnsanın başına her şey gelir ama bu kadar mı erken gelir diye düşünmeden edemiyor insan... Uzun lafın kısası, yine kadın(lar)ın başrolde olduğu bu magazin fırtınasının ardından bakalım önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor...
Sporda bu haftanın kadını!
Geçtiğimiz Perşembe, 1907 Derneği’nin ‘5’i 1 yerde gecesi’ için Eda ile girdik kolkala, aldık soluğu Reina’da. O gece Fenerbahçe ruhu bütün Boğaz’a yayılmıştı sanki. Dev ekranlarda dönen klipler, çalan şarkılar, etrafta bayraklar... Ankara ve Istanbul’dan pek çok Fenerbahçeli dostlarımı da bu vesileyle gördüm.... Ev sahipleri Ali Koç ve Simla Türker Bayazıt bütün gece hemen hemen her misafirle yakından ilgilendiler. Kulüp başkanı Aziz Yıldırım ve eşi Gonca hanım, İkinci başkan Nihat Özdemir ve eşi Gülseren Hanım, Mithat Yenigun ve eşi Gülser hanım, Nihat Özbağı,Uğur Dündar, Mehmet Yılmaz, Ebru Özdemir, eski başkanlardan Faruk Ilgaz, teknik direktör Aykut Kocaman, Acun Ilıcalı, Nevbahar Koç, Afet Karacan,Tülin Şahin... Bir ara elektrikler kesildi, köprüde sarı lacivert led’ler daha da göz alıcı hale geldi. Hatta aramızda espri bile yaptık, ‘Karayolları ile yakın ilişkiler içinde olan Nihat Ağabey bu gece köprünün ışıklarının sarı-lacivert yanmasının mimarıdır kesin’ dedik... Ama köprünün parlak ışıklarından daha parlak birşey daha vardı o gece. O da Sayın Aziz Yıldırım’ın eşine bakarkenki gözleri. Aziz Bey, o gece bir an olsun gözlerini gectiğimiz ay büyük bir aşkla evlendiği eşinden ayırmadı. Uzaktan onlara bakarken Reina’da Fenerbahçe’yle özdeşleşen güzel bir şarkı çalıyordu: Bir şarksısın sen, ömür boyu sürecek...
Yazının Devamını Oku

Ortaçağ şatosunda masal gibi düğün

26 Haziran 2011
GEÇTİĞİMİZ hafta maalesef yazımı yazamadım. Sebebi, çok sevgili Dragon arkadaşım Nevzat’ın dünya evine girmesiydi. Şaka bir tarafa, takip edenler bilir Dragons Den Programı’ndaki ejderlerden biri olan Nevzat, nefis bir tören ile evlendi, hem de Hırvatistan’ın her tarafından tarih fışkıran Dubrovnik kentinde.
Nevzat çok iyi bir girişimci. Tabii yemeksepeti.com’u akıl etmekle kalmayıp hayata geçiren biri olarak girişimciliğini sorgulamamak gerekir ama sevgili eşi Melis için yaptığı düğün töreni ile çok iyi bir organizatör de olduğunu ispatladı. Bir kere A’da Z’ye derler ya, düğünün olduğu hafta sonunun baştan sona tüm detayları düşünülerek tasarlanmış hem şık hem samimi hem de unutulmaz bir anı olarak tüm davetlilerin hafızalarına kazındığından eminim.
Efendim Cuma sabahı, 150 kişilik bir grup olarak Nevzat’ın davetlileri için özel olarak ayarladığı uçak ile Dubrovnik’e uçtuk. Zaten ilk hoşluklar uçakta başladı... Somonlu sandviçler, Laduree’nin nefis makaronları, bol sohbet...

Tarih kokan şehir

Keyif dolu bir uçuş ve tarih kokan bir şehre iniş! Şehir Ortaçağ’dan kalma eserlerle dolu, her köşesinden tarih fışkırıyor. Uçaktan indik ve otelimize doğru yola çıktık. Şehir, modernleşmiş yeni caddeleri ve yüzyıllardır korunan eski bölümü (Old City) olmak üzere bugün ile tarihin bir harmanı resmen!
Eski şehir bölümü oldukça büyük, etrafı iki sıra yüksek surlarla çevrili ve çok iyi korunmuş. Osmanlılar, bir zamanlar neredeyse dünya haritasının tamamına sahipmiş ya, hani biz bunu Muhteşem Yüzyıl ile bir kez daha hatırladık, işte oralar da bizimmiş meğer! 1365 yılında, yani I.Murat döneminde bu küçük devlet Osmanlı himayesine alınmış, Napolyon dönemindeki savaşların sonunda şehir Fransa’nın olmuş ve 1815 yılında Avusturya yönetimine geçmiş. Böylece 443 yıllık Osmanlı egemenliği sona ermiş. Düşünsenize neredeyse beş asırlık bir hakimiyet!
Ne yalan söyleyeyim, iyi ki de bizim elimizden gitmiş, çünkü şehre çok iyi bakmışlar. Bizim egemenliğimizde kalsaydı bu kent, yüksek gri binalar, harap olmuş tarihi eserler, yerine suni kumlarla oluşturulmuş ticarethaneye dönüştürülmüş plajlar olurdu herhalde dedik!

Korsan gemisiyle şatoya

Gelelim düğün gecesine... Melis ve Nevzat için olduğu kadar benim için de unutulmaz bir geceydi. Bir Ortaçağ şatosu hayal edin, denizden yüksek. Yüksek derken, resmen 180 basamak yukarıda. Allah’tan baştan bizleri uyardılar da topuklu ayakkabılarımızın yanında birer babet de almıştık.
Her çıkılan basamakta acaba bir film setinde miyiz dedirtecek bir manzarayla karşılaştık. Üstelik bu şatoya eski bir korsan gemisi ile gittik. Siyah smokinleri ile şık beyler ve nefis tuvaletleri ile zarif bayanlar! Kimler mi onlar? Bizim dragonlardan Alphan ve eşi Gamze Manas, diğer bir dragon Yalçın ve eşi Tunay Ayaydın, Serhan Süzer, Burcu Esmersoy, CHP Ordu eski milletvekili Sami Tandoğdu, Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ve eşi...

Adriyatik’te Kolbastı!

Nevzat Trabzonspor yöneticilerinden. Hatta düğün öncesi yakın arkadaşları ile bir folklor hocasından ders almışlar ve üzerlerinde Trabzonspor formaları ile hem Sadri Hoca’ya tezahürat hem de ciddi bir kolbastı şov yaptılar! Bence düğünün en keyifli kısmı da oydu!
Düğünde menü de harikaydı. Dünyanın en iyi restoranı olma sıralamasını senelerdir kimselere kaptırmayan İspanyol El Bulli’nin şefinin hazırladığı menü tam bir gastronomik şölendi.

Dubrovnik’te bir Türk markası: Rixos!

NEREDE mi kaldık? İşte bunu yazmaktan ayrıca gurur duyuyorum, Rixos’ta. Rixos bir Türk markası ve bugün Türkiye’de olduğu kadar, Kazakistan, Libya, Bahreyn ve Ukrayna’da açtığı oteller ile de dünya turizmine hizmet eden bir zincir.
Dubrovnik’teki Rixos, tam denizin kenarında bir yamaca kurulmuş ve içinde Casino’su olan tek otel. Odalar muhteşem, servis kalitesi yüksek ve bence her şeyden önemlisi turizm sektöründe marka olmanın ne derece önemli olduğunu bir kez hatırlatan bir otel. Türklerin başarılarının elinden alındığı yüzyıllık kentlerde, bambaşka başarı öykülerine sahip Türkleri 21. yüzyılda görmek de ayrı bir gururlandırıyor insanı.
Yazının Devamını Oku

Genç meşalelerle aydınlık Türkiye

12 Haziran 2011
Bu hafta başında İstanbul’daydım. Perşembe günü yeni şubemiz Ataşehir Bigchefs’in açılış hazırlıklarını tamamladık. Açılışı yaptım ve aldım soluğu Ankara’da! Herkes şaşırdı açıldığımız günün aynı akşamı Ankara’ya dönmeme. Ama burada çok daha önemli bir görev bekliyordu beni. Çünkü Kanada Büyükelçiliği’nde bir organizasyon vardı. Cuma günü, rezidansın bahçesinde, Sayın Sefire Raja Bailey’in evsahipliğinde “10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye” projesine destek vermek için toplandık! Ben de bu güzel etkinlikte konuşmacıydım. Bu projenin sahibi Türk Eğitim Derneği,TED. Etkiniliği organize eden ise TED Sosyal İşler Komitesi’ydi.

Tam eğitim bursu

TED, ülkemizin en köklü ve öncü sivil toplum kuruluşu olarak yarattığı projeler ile başka kurumlarla ortaklaşa etkinlikler gerçekleştiriyor, dahil olduğu her faaliyetle Türkiye için bilim ve çağdaşlık adına ciddi adımlar atıyor. Bu proje de onlardan biri. Aslında projenin doğum tarihi 2003. Proje, başarılı olan ancak ekonomik yetersizlikler yaşayan öğrencilerin okutulması fikrinden yola çıkılarak hayat bulmuş, 2009 yılında da “Tam Eğitim Bursu” vermek üzere şekillenen “10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye” kampanyasına dönüşmüş.

İlk şart başarı

Her şeyden önce, ilk şart burs verilecek öğrencinin başarılı olması. Yazılı ve sözlü sınavlarda belli bir puanın üzerinde başarı kazanan çocuklar, Türk Eğitim Derneği yetkilileri tarafından yapılan ev ziyaretlerinde de uygun bulunmaları halinde bu bursu almaya hak kazanıyorlar. Bu burs, öğrencinin kitap, kırtasiye ve giyim giderleriyle cep harçlığının üniversite eğitiminin sonuna kadar karşılanmasını kapsıyor. Ve, öğrencilerin başarı düzeyleri ile sosyal ve psikolojik gelişmeleri de uzmanlarca takip ediliyor. Müthiş bir proje. Ne kadar çok sayıda gencimize doğru eğitimi verebilirsek ülkemizin daha yaşanılır hale geleceğinden şüphem yok.
Ben konuşmamda TED yetkililerine seslenerek bu öğrencilerin seçiminde kız çocuklarına pozitif ayrımcılık yapmalarını istedim. Çünkü kız çocuklarının eğitim oranı Türkiye’de hala çok düşük. Bundan dolayı da kadının ekonomiye katkısı yok denecek kadar az. Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye kadının ekonomiye katkısına göre yapılan sıralamada 134 ülke arasında 131. Arkamızdan da Yemen, Çad ve Pakistan geliyor. Şimdi size bir soru, kaçımız dünya haritasında Çad’ın yerini gösterebilir? İran, Mısır, Fas, Senegal bile bizden iyi durumda!

Şemsiyelerle defile

İnsanın tüylerini diken diken eden bir diğer araştırmaya göre de ülkemizde kadınların istihdam oranı 1990 yılında yüzde 34 iken, bu rakam 2010 yılında yüzde 27’ye düşmüş. Ne acı. Ekonomimiz büyüyor, çalışan kadın sayısı düşüyor. Böyle olunca da şiddete uğrayan kadın adedi artiyor. Bu tablo karşısında da bizlere çok fazla iş düşüyor. O gün sürpriz gelen yağmura rağmen, Ankara cemiyet hayatından 300 gönüllü, bu güzel projeye destek vermek için toplanmıştı. Herkes çok şık, çok özenli ve eğitime katkıda bulunmuş olmanın keyfiyle güzel bir öğleden sonra yaşadı. Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, Genel Sekreteri Kemal Savran ve Genel Müdürü Sevinç Atabay da oradaydı. Benim konuşmamın ardından Designers&me tasarım mağazasının Gamze Saraçoğlu, Özgür Masur, Simay Bülbül gibi tasarımcıların koleksiyonlarıyla düzenlemiş olduğu defile, yağmur altında güzel mankenlerinden ellerinde taşıdıkları şemsiyelerle renklendi. TED sosyal işler komitesinin ve Sefire Raja Bailey’in ellerine sağlık.
Siz de, Türk Eğitim Derneği’nin Türkiye çapında eğitim seferberliği başlatan “10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye” kampanyasına destek verin. Bu hem bizim, hem de yarınlarımızın olmazsa olmazı eğitim için çok önemli bir adım. Yolumuzu aydınlatacak nice meşaleler görmek hangimizi gururlandırmaz ki?
Yazının Devamını Oku