Dr. Gündüz Tezmen

Havada SARS tehlikesi var mı

12 Ocak 2004
Geçen yılın korkulu rüyası SARS, Çin'de yeniden görüldü. Yeni vakaların ortaya çıkmasına an meselesi olarak bakılırken havayolları alınan önlemleri tartışıyor. SARS'ın ilk çıktığı yer olan Guangdong'da tekrar görülmesiyle tüm dünyayı yeni bir korku dalgası sardı. İlk SARS vakası 2002 Kasım ayı ortalarında yine Çin'in Guangdong eyaletinde ortaya çıkmış, 2003 Şubat'ının sonlarına doğru SARS korkusu tüm dünyayı etkisi altına almıştı. Geçtiğimiz yıl 27 ülkede görülen SARS salgını, 8000'nin üzerinde kişiyi etkiledi ve bunlardan 774'ünün ölümüyle sonuçlandı.

Ani gelişen ciddi solunum yetersizliği sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome-SARS), genelde 38-75 yaş aralığındaki insanları etkilese de 15 yaşın altına da indiği oluyor. 38 derecinin üzerinde ateşle başlayan tabloya titreme, baş ağrısı, boğaz ağrısı, burun akıntısı, halsizlik ve vücut ağrıları eşlik edebiliyor. Kuru öksürük ve nefes darlığı gelişiyor. Karaciğer fonksiyon testlerinde bozulma ile birlikte kanda lökosit ve trombosit sayılarında düşme oluyor. Hastaların yüzde 80-90'ı, 6-7 günde düzeliyor. Bazı hastalarda cihazlarla yapay solunum desteği gerekebiliyor.

Hastalığın bulaşma yolunun havadaki damlacıklar olduğu düşünülüyor. Bu nedenle SARS sağlık hizmetlerinde çalışanlarda, hasta yakınlarında ve sık sık uluslararası seyahat yapan kişilerde daha çok görülüyor. Hasta olduğundan şüphelenilen kişilerle ilgilenirken maske, gözlük ve önlük takmak bu açıdan önemli.

UÇAKLARDA KAPTILAR

Uçakların solunum yoluyla bulaşan hastalıklar için son derece elverişli ortamlar olduğu bir gerçek. Geçtiğimiz yıl 29 kişi uçak yolculuğu sırasında SARS kapmıştı. Dünya Sağlık Örgütü ve Hastalık Koruma ve Önleme Merkezi, havaalanları ve uçaklarda uygulanacak bir kontrol mekanizmasını hayata geçirmişlerdi. WHO'nun önlemlerinin açıklandığı mart ayından bu yana da kimse uçuş sırasında SARS'a yakalanmadı.

Geçtiğimiz ay sonunda New England Tıp Dergisi'nde yayımlanan bir araştırma bir SARS hastasının uçakta bulunmasının az da olsa diğer yolcular için risk taşıdığını ortaya koydu. SARS hava yoluyla değil, hasta kişinin solunum yolundan yayılan damlacıklarla doğrudan temasla bulaşıyor. Bu nedenle Asya'ya yolculuk yapmış birinin ateşli olması ya da nefes darlığı çekmesi, uçuş görevlilerinin sürekli maske takmalarını gerektirmiyor. Yalnız hasta olduğundan şüphelenilen kişiye servis yapılırken maske takılması öneriliyor. Bu kişinin diğer yolculardan mümkün olduğunca uzak bir yere oturtulması ve diğerlerinin kullandığı tuvalete girmemesi de yolcuların sağlığı açısından önemli. Potansiyel hastaların inilen alanda tam bir muayeneden geçirilmesi şart.

Bu yıl havayolu şirketlerinden yapılan açıklamalar onların geçen yıl edindikleri tecrübelerin ardından SARS salgınına daha hazırlıklı olduklarını gösteriyor. Geçen yıl alınan önlemleri yeterli bulan pek çok havayolu şirketi şimdilik ekstra önlem almayacağını açıkladı.

Derleyen: Ömür GEDİK

SORULAR SORUNLAR

MİDENİZİ ROMATİZMA İLAÇLARI BOZMUŞ

35 yaşında romatoid artrit hastası bir okurunuzum. Bu hastalığa 5 yıl önce yakalandım. 2 yıl önce İstanbul'a tayin oldum. Arkasından hastalığım çok artmaya başladı. İlaçları kullanırken midemle ilgili ileri derecede sorun çıktığı için ameliyat geçirmem gerekti, bu yüzden de artık ilaç kullanamıyorum. Hastalığımın belirtileri de çok arttı.

G.Ümit/İstanbul

Romatoid artrit ya da halk arasındaki söyleniş şekliyle ‘‘eklem romatizması’’ gerçekten tedavisinde bilgi ve yakın takip gerektiren bir hastalıktır. Şikayetleriniz çok arttığı zaman, sizin de kullandığınız kortizonlu ilaçlar bu hastalıkta çok iyi sonuçlar vermekle beraber, yan etkilerinin bulunması nedeniyle, bir hekimin yakın takibini gerektiren bir tedavi şeklidir. Üstelik kortizonun dışındaki romatizma ilaçlarının çoğu da mide için tahriş edici özellik taşır. Siz doktor kontrolü olmadan zaman zaman kortizonlu ve kortizonsuz romatizma ilaçları kullanarak midenizi ameliyat gerektirecek kadar hasta etmişsiniz. Midenizin hastalanmasının yanı sıra, belki de daha önemlisi, artık birçok ilacı kullanamaz hale gelmişsiniz. İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşadığınıza göre tıp fakültelerinden birinin Romatoloji polikliniğine kayıt olmanızı tavsiye ederim.
Yazının Devamını Oku

Deli dana yine gündemde

7 Ocak 2004
90'lı yıllarda vejetaryenler hariç herkesi tedirgin eden Deli Dana Hastalığı, Amerika'da görülmesinin ardından yeniden tartışma konusu oldu. Hastalığın büyük salgınlar yapmadığı bilinse de pek çok ülke Amerika'dan et alımını durdurdu.

İNGİLTERE'de ilk ortaya çıktığı 1986 yılından beri dillerden düşmeyen ve 1990'lardan itibaren pek çok kişinin beslenme alışkanlıklarını değiştirmesine neden olan Deli Dana Hastalığı geçtiğimiz ay Amerika'da da görüldü. ABD Tarım Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, hastalığa Washington eyaletinde Holstein türü bir inekte rastlandı. Hastalık en son geçen Mayıs ayında Kanada'da ortaya çıkmıştı.

Hayvanların çabuk gelişmesi için insan sağlığına zararlı büyüme hormonları kullandığı gerekçesiyle Avrupa Birliği ülkeleri Amerika'dan et alımı yapmıyordu. Amerika'dan et alımı yapan pek çok ülke, bu olaydan sonra Amerika'dan gelen etlere yasak koydu.

DELİ DANA NEDİR

Halk arasında Deli Dana Hastalığı olarak bilinen Bovine Spongioform Encephalopathy (BSE), 2,5 yaşın üzerindeki sığırlarda görülen ve ölümle sonuçlanan bir hastalık. Yürüme bozukluğunu takiben beyin fonksiyonlarında bozukluk da görülen hayvanlar sersemleşiyor ve diğer hayvanlardan ürkmeye başlıyor.

Hastalığın insanlarda görülen şekline Creutzfeldt-Jakob Disease (CJD) deniliyor. Uzun bir kuluçka dönemi olan CJD insanlarda beyin fonksiyonlarının bozulmasına, hızlı yaşlanmaya neden oluyor ve ölümle sonuçlanıyor. Hastalığın en sık rastlanan belirtileri uykusuzluk ve hafıza kaybı. Bu bulguların ardından kısa bir sürede hızlı bir bunama, konuşamama, yürüme zorluğu ve kramplar görülüyor. Hasta 6-12 ay içinde mental ve fiziksel fonksiyonlarını kaybediyor.

Ölümle sonuçlanan hastalıkta kesin tanı beyin dokusundan biopsi yapılarak konuluyor. Hastalara şikayetleri azaltan tedaviler uygulansa da hastalığın kesin bir tedavisi henüz yok.

NASIL BULAŞIYOR

Şu ana kadar İngiltere'de bu hastalıktan yılda ortalama 20 kişi yaşamını yitirdi. İlk başlarda bir salgına sebep olacağı düşünülen hastalık beklendiği kadar etkili olmadı. Ama yine de insanlar hastalığın geçiş yolları konusunda son derece hassas davranmaya devam ediyorlar. Kesin bir kanıt olmamakla birlikte hayvanlardaki hastalığın insanlara sığır eti ve ürünleriyle bulaştığı tahmin ediliyor. Bir porsiyon hayvansal ürünle bulaşma riski 10 milyarda bir olarak veriliyor. Süt ve süt ürünleri bir risk teşkil etmezken, CJD'ye yol açan proteine en çok sakatatta, özellikle göz, beyin, ince bağırsak ve kemik iliği dokusunda rastlanıyor.
Derleyen: Ömür GEDİK

HAFTANIN KİTABI

Panik atak neredeyse çağın hastalığı haline gelmeye başladı. Bir çok kişi hastane ve doktor kapılarından ayrılamıyorlar. Bunların çoğu avuç avuç sakinleştirici kullanmak zorunda kalıyorlar. Panik ataklarla ilgili gerçekleri öğrendiğinizde siz de onlara saldırabileceğinizi ve onu alt edebileceğinizi -üstelik ilaç kullanmaya gerek kalmadan- görebileceksiniz.

Hasta Okulu devam ediyor

İstanbul Üniversitesi'nin hastalar ve hasta yakınları için ücretsiz olarak sürdürdüğü Hasta Okulu, 2004 yılında da çalışmalarına devam ediyor.

Çapa'daki İstanbul Tıp Fakültesi Tevfik Sağlam Amfisinde 7 Ocak (bugün), Multiple Sklerozlu Hastalar, 14 Ocak'ta ise Böbrek Taşı Olanlar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Oditoryum'da 7 Ocak'da Kalp Krizi Geçiren Hastalar, 14 Ocak'da ise Kolostomili Hastalar konusunda eğitim uygulanacak. Eğitim programları her iki fakültede de saat 14'de başlıyor.
Yazının Devamını Oku

Testis kanseri korkusu muayeneden kaçırıyor

5 Ocak 2004
Testis muayenesinden ya da kanser teşhisi konulmasından korkan erkeklerin çoğu, doktora gitmeyi geciktiriyor. Oysa testis kanseri erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir kanser türü... İNGİLTERE'de geçtiğimiz hafta açıklanan bir araştırma, ilginç bir gerçeği su yüzüne çıkardı. Buna göre testis kanserinden şüphelenen erkekler ya kontrolü mümkün olduğunca erteliyor ya da kontrol olmaktan tamamen kaçıyordu.

Bu gerçeğin ardında yatan nedenler çeşitli. Erkeklerin bazıları doktor muayenesinden korktuklarını belirtirken, bir kısmı da testis kanseri teşhisi konma ihtimalinden ve erkekliklerini yitirmekten korkuyor. Bu tip korkuları olan erkeklerin önemle bilmesi gereken şey, bu kanser türünün erken teşhis konulduğunda yüzde 90-95 gibi yüksek bir başarı oranıyla tedavi edilebildiği.

Testis kanseri, 15-35 yaş erkekler arasında en sık görülen kanser tiplerinden biri. Erkeklerde görülen kanserlerin ise yüzde 1'i kadarını oluşturuyor. Kanser ilk olarak testiste bezelye büyüklüğündeki sert bir yumru olarak kendini belli ediyor. Bu yumru dokunulduğunda acı vermeyebiliyor. Testis kanserinin sebebi tam olarak bilinmiyor. İnmemiş testisi olanlarda hastalığa yakalanma riski daha fazla. İnmemiş testis daha sonra cerrahi yöntemlerle indirilse bile bu risk devam ediyor.

Pek çok kanser türünde olduğu gibi bunda da erken tanı çok önemli. Tüm genç erkekler belli aralıklarla kendi kendilerine testis muayenesi yapmalılar. Bu muayenede görülen şüpheli durum gözardı edilmemeli.

Derleyen: Ömür GEDİK

Tedavide kısırlık söz konusu değil

Tanı için kan tahlili, ultrason muayenesi ve nadiren de olsa biyopsi gerekebiliyor. Tedavide ise kanserin evrelerine göre hareket etmek önemli. Kanserin ‘‘seminom’’ tipi radyoteripiye oldukça duyarlı oluyor, ‘‘nonseminom’’larda ise bu duyarlılık görülmüyor. Nonseminom'larda cerrahi tedaviden sonra en az yan etkisi olan ilaçlar seçilerek kemoterapi uygulamasına geçiliyor. Cerrahi yöntemin uygulandığı erkeklerin çoğu bir testisin alınmasıyla kısır kalacağını ya da cinsel aktivitelerinin yok olacağını sanıyor. Oysa böyle bir durum söz konusu değil.İleri safhaların tedavisinde için çevre dokuların alınması da penisin sertleşmesini ve orgazmı olumsuz yönde etkilemiyor. Testislerinde normal dışı bir oluşum fark edenlerin kaygılanmadan bir doktora başvurmaları büyük önem taşıyor.

SORULAR SORUNLAR

GÖĞÜSLERİM HİÇ GELİŞMEDİ

Rumuz; Çare yok mu?

Ben 20 yaşında genç kızım. Adet görmüyorum ve göğüslerim hiç yok. Doktora gittim, bir sürü test, tahlil yapıldı.Bana rahmin küçük, gelişmemiş dediler. 1 ay kadar sonra karından küçük bir kesik yaparak içeri alet sokup bakacaklarmış. Ben de tedavisi imkansız ise, neden deney tahtası olayım diyerek tekrar gitmedim.

Hastalıkların tedavisi sırasında, zaman zaman hekimlerin önemli saydıkları hususlarla, hastalarınki arasında farklılıklar oluyor. Doğal olarak siz, 20 yaşında bir genç kız olarak önce dış görünüşünüzün düzelmesini istiyorsunuz, hekimleriniz ise, tıbbı açıdan önemli olan, olayı kökünden aydınlatmak istiyor. Aslında doğru olan da, hekimlerinizin yapmak istediği. Çünkü, olayı aydınlığa kavuşturduktan sonra uygulanacak tedavi bir bütün olmalıdır.

Karından alet sokarak yapılacak tetkik belki yararlı ama kanımca, çok önemli değil. Sizin için kandaki hormon tetkikleri ve belki de kromozom tetkikleri daha önem taşıyor. Bazı tür kromozom anomalileri, hastaların cinsiyet özelliklerini etkileyebilir. Bazı tür kromozom bozukluğunda kişinin dış görünüşü kız özelliğinde olduğu halde, kromozom yapısı erkek özelliğinde olabilir.

Sizdeki olay, mektuptaki tariflere bakarak ilaç yazmakla geçiştirilecek kadar kolay değil. Tıp fakültelerinden birine başvurun. Çoğunun, kromozomlarla ilgili araştırmalar yapma olanağı da olduğu için sizin sorununuzun kaynağı ve varsa yapılabilecekler kesin olarak belirlenecektir.
Yazının Devamını Oku

Testis kanseri korkusu muayeneden kaçırıyor

5 Ocak 2004
Testis muayenesinden ya da kanser teşhisi konulmasından korkan erkeklerin çoğu, doktora gitmeyi geciktiriyor. Oysa testis kanseri erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir kanser türü...İNGİLTERE'de geçtiğimiz hafta açıklanan bir araştırma, ilginç bir gerçeği su yüzüne çıkardı. Buna göre testis kanserinden şüphelenen erkekler ya kontrolü mümkün olduğunca erteliyor ya da kontrol olmaktan tamamen kaçıyordu. Bu gerçeğin ardında yatan nedenler çeşitli. Erkeklerin bazıları doktor muayenesinden korktuklarını belirtirken, bir kısmı da testis kanseri teşhisi konma ihtimalinden ve erkekliklerini yitirmekten korkuyor. Bu tip korkuları olan erkeklerin önemle bilmesi gereken şey, bu kanser türünün erken teşhis konulduğunda yüzde 90-95 gibi yüksek bir başarı oranıyla tedavi edilebildiği. Testis kanseri, 15-35 yaş erkekler arasında en sık görülen kanser tiplerinden biri. Erkeklerde görülen kanserlerin ise yüzde 1'i kadarını oluşturuyor. Kanser ilk olarak testiste bezelye büyüklüğündeki sert bir yumru olarak kendini belli ediyor. Bu yumru dokunulduğunda acı vermeyebiliyor. Testis kanserinin sebebi tam olarak bilinmiyor. İnmemiş testisi olanlarda hastalığa yakalanma riski daha fazla. İnmemiş testis daha sonra cerrahi yöntemlerle indirilse bile bu risk devam ediyor. Pek çok kanser türünde olduğu gibi bunda da erken tanı çok önemli. Tüm genç erkekler belli aralıklarla kendi kendilerine testis muayenesi yapmalılar. Bu muayenede görülen şüpheli durum gözardı edilmemeli. Derleyen: Ömür GEDİKTedavide kısırlık söz konusu değilTanı için kan tahlili, ultrason muayenesi ve nadiren de olsa biyopsi gerekebiliyor. Tedavide ise kanserin evrelerine göre hareket etmek önemli. Kanserin ‘‘seminom’’ tipi radyoteripiye oldukça duyarlı oluyor, ‘‘nonseminom’’larda ise bu duyarlılık görülmüyor. Nonseminom'larda cerrahi tedaviden sonra en az yan etkisi olan ilaçlar seçilerek kemoterapi uygulamasına geçiliyor. Cerrahi yöntemin uygulandığı erkeklerin çoğu bir testisin alınmasıyla kısır kalacağını ya da cinsel aktivitelerinin yok olacağını sanıyor. Oysa böyle bir durum söz konusu değil.İleri safhaların tedavisinde için çevre dokuların alınması da penisin sertleşmesini ve orgazmı olumsuz yönde etkilemiyor. Testislerinde normal dışı bir oluşum fark edenlerin kaygılanmadan bir doktora başvurmaları büyük önem taşıyor.SORULAR SORUNLARGÖĞÜSLERİM HİÇ GELİŞMEDİRumuz; Çare yok mu?Ben 20 yaşında genç kızım. Adet görmüyorum ve göğüslerim hiç yok. Doktora gittim, bir sürü test, tahlil yapıldı.Bana rahmin küçük, gelişmemiş dediler. 1 ay kadar sonra karından küçük bir kesik yaparak içeri alet sokup bakacaklarmış. Ben de tedavisi imkansız ise, neden deney tahtası olayım diyerek tekrar gitmedim.Hastalıkların tedavisi sırasında, zaman zaman hekimlerin önemli saydıkları hususlarla, hastalarınki arasında farklılıklar oluyor. Doğal olarak siz, 20 yaşında bir genç kız olarak önce dış görünüşünüzün düzelmesini istiyorsunuz, hekimleriniz ise, tıbbı açıdan önemli olan, olayı kökünden aydınlatmak istiyor. Aslında doğru olan da, hekimlerinizin yapmak istediği. Çünkü, olayı aydınlığa kavuşturduktan sonra uygulanacak tedavi bir bütün olmalıdır.Karından alet sokarak yapılacak tetkik belki yararlı ama kanımca, çok önemli değil. Sizin için kandaki hormon tetkikleri ve belki de kromozom tetkikleri daha önem taşıyor. Bazı tür kromozom anomalileri, hastaların cinsiyet özelliklerini etkileyebilir. Bazı tür kromozom bozukluğunda kişinin dış görünüşü kız özelliğinde olduğu halde, kromozom yapısı erkek özelliğinde olabilir. Sizdeki olay, mektuptaki tariflere bakarak ilaç yazmakla geçiştirilecek kadar kolay değil. Tıp fakültelerinden birine başvurun. Çoğunun, kromozomlarla ilgili araştırmalar yapma olanağı da olduğu için sizin sorununuzun kaynağı ve varsa yapılabilecekler kesin olarak belirlenecektir.
Yazının Devamını Oku

Yılbaşı sofrasından hasta olup kalkmayın

31 Aralık 2003
Yeni yılın gelişini sofra başında kutlamak bir gelenek oldu. Evinizde veya bir eğlence yerinde aileniz ve dostlarınız özenle donatılmış yılbaşı sofrasında yiyip içip eğleneceksiniz. Aman dikkat. Kendinizi gecenin havasına kaptırıp, yılbaşı sofrasından hasta kalkmayın.SİNDİRİM zorluğu, yılbaşı sofralarının geleneksel sağlık sorunu olmayı sürdürüyor. Sofrada iştah kabartan yiyecekleri atıştırırken, yiyip içtiklerinizin size daha sonra sıkıntılı dakikalar geçirtebileceğini düşünmüyorsunuz. Oysa dikkatli davranmazsanız o güzelim yılbaşı sofrası size zehir olur.Karnınızı tıka basa doyurmanız sindirim zorluğu çekmenize neden olur. Kuşkusuz yılbaşı sofralarında yemeği ve içkiyi fazla kaçırmanız da büyük bir olasılık. Yılbaşı gecesini kendinize zehir etmemeniz için size bir kaç önerimiz olacak:Gazlı içeceklere bu gece itibar etmeyin. Bu tür içecekler, özellikle yediğiniz yemek miktarını fazla kaçırdığınız zaman şişkinlik yapar, yiyeceklerin sindirilmesini geciktirir.Sofrada sevdiğiniz yiyecekleri bir arada görünce, sanki yemekler önünüzden alınıverecekmiş gibi acele acele atıştırmayın. Lokmaları iyice çiğneyerek yemeğin tadını çıkarınYemek faslını gecenin geç saatlerine kadar sürdürmeyin. Uykuya yatmaya hazırlanırken birkaç lokma daha atıştırmak size uykusuz bir gece geçirtebilir. Yemek faslını, uykuya yatmadan birkaç saat önce bitirmelisiniz.Akşam yeni yılı kutlamaya hazırlanırken, aç karnına içki içmekten özellikle sakının. Alkolün boş mideye vereceği zararlar saymakla bitmez. Siz en iyisi sofraya oturmadan biraz süt için ya da bir kaç kaşık yoğurt yiyin.Sigara içenler, özellikle ziyafet sofralarında sigara tüketimini abartırlar. Yemek arasında içkinizi yudumlarken peşpeşe sigara yakarsınız. Sigara içmek her zaman sağlığa zarar verir ama böyle ziyafet gecelerinde sigaranın zararı bir misli artar.Sofradaki yiyecekler iştahınızı ne kadar kabartırsa kabartsın halk tabiriyle 'tıka-basa' yemekten kaçının Doyduğunuzu hissettiğiniz an, kendinizi daha fazla yemeye zorlamayın. Tabağınıza azar azar yiyecek alıp yemek işinde ölçülü davranmaya özen gösterin.Yeni yılın hepinize sağlıklı ve mutlu günler getirmesini dileriz.HAFTANIN KİTABIBu haftanın kitabı Diyet Beslenme, ülserden kalp yetmezliğine, osteoporozdan yaşlılığa kadar her türlü durumda nasıl beslenilmesinin yararlı olduğunu anlattığı kadar, önerilen beslenme tarzına uygun yemeklerin tariflerini de veriyor.Bu kitap bir hafta süreyle tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli
Yazının Devamını Oku

Gribi tanımıyoruz

29 Aralık 2003
Son zamanlarda medyayı izliyorsanız, grip salgınının yaklaşmakta olduğu yolunda haberleri görmüş olmalısınız. Bazı illerimizden okulların tatil edilmesini gerektirecek kadar hastalığın sıklaşmakta olduğu haberleri de geliyor. Ayrıca çevremizdeki birçok kişi de hasta. Yani grip kapımızda değil, evimizin içinde.

ÜŞÜTMEYLE İLGİLİ Mİ

Grip ülkemiz için önemli bir sorun olma potansiyeli taşıyor. Bunun en önemli nedeni, gribi yeterince tanımamamız. Halkımız soğuk algınlığı ile gribi genellikle karıştırıyor. Ayrıca kış mevsimlerinde salgın yaptığı için, üşütmeyle ortaya çıkan bir hastalık olduğunu, soğuktan korunulursa hastalanma ihtimalinin bulunmadığını düşünüyor. Oysa hastalığın üşütme ile doğrudan ilişkisi yok. Soğuk ve nemli havada virüslerin canlı kalma potansiyeli daha fazla, bu nedenle kış aylarında daha sık görülüyor, ama hastalık kişiden kişiye bulaşıyor. Hasta kişilerin öksürük ve aksırığı ile havaya yayılan damlacıkların solunması, el sıkışma ve öpüşme ile virüsün aktarılması, bulaşmaya neden oluyor.

GRİBİN TİPLERİ

Tıp dilinde ‘‘influenza’’ olarak adlandırılan grip, A ve B alt gruplarını da taşıyan influenza virüsleri ile bulaşıyor. Virüsün çok tipi var. Bazı tipleri ile hastalık ortaya çıkması halinde hastalığın tehlikeli olma riski daha yüksek. Bu yıl salgın yapan A(H3N2) ve A(H1N1) virüsleri, geçmiş dönemlerde çok sayıda hastanın ölmesine yol açmış olan salgınlardan da sorumluydu.

ÇOK HIZLI YAYILIR

Çok hızlı yayılan grip, virüsün vücuda girmesinden kısa bir süre sonra, birden yükselen ateş, yaygın kas, eklem ve baş ağrısı, ileri derecede halsizlik, boğaz ağrısı, kuru öksürük ve burunda tıkanıklık ya da akıntısı ile kendini gösteriyor. Çoğu zaman herhangi bir tedavi gerektirmeden 1-2 hafta içinde kendiliğinden iyileşiyor. Küçük çocuklar, yaşlılar, kalp, akciğer, böbrek, kanser, diabet gibi sorunu olanlarda ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor. Bu komplikasyonlar arasında zatürree ve ölüm de yer alabiliyor.

KESİN TEDAVİ YOK

Virüslerin neden olduğu birçok hastalık gibi gribin de kesin tedavisi yok. Antibiyotiklerin virüsler üzerinde hiçbir etkisi yok. Bakterilerle oluşmuş bronşit ve zatürree gibi komplikasyonların oluşması halinde uygun antibiyotikler kullanılabiliyor. Tedavide temel, istirahat ve vitamin desteği ile vücut direncinin düşmesini engellemek. Ayrıca belirtileri azaltmak amaçlı olarak üretilmiş, ağrı kesici, burun tıkanıklığını ve öksüğü azaltıcı madde karışımları ile üretilmiş ilaçlardan da yararlanılabilir.

KORUNMAK DAHA ÖNEMLİ

Kesin tedavisi olmayan hastalıklarda korunmak çok daha büyük önem taşıyor. Bunun başında da aşılar geliyor. Korunmanın başlaması için aşı sonrasında bağışıklık oluşmasına kadar 8-10 günlük bir süreye gerek var. Aralık ayının sonuna geldiğimiz bu günlerde yapacak şeylerin başında hastalarla sağlamların ilişkisini azaltmak, sık sık el yıkamak, mümkün oldukça öpüşmek gibi yakın temastan kaçınmak, vücut direncini düşürmemek için gereksiz yorgunluklardan kaçınmak, bol miktarda sıvı ve C vitamini almak yararlı oluyor.

Tarihteki en öldürücü salgın

Tarih boyunca en hızlı ölüm nedeni, 1918-1919 yılları arasında en az 40 milyon kişinin ölümüne neden olan ‘‘İspanyol gribi’’ salgını oldu. ‘‘Pandemi’’ denilen ve tüm dünyayı tutan salgınlardan iki tanesi daha griple ilgili. 1957 yılındaki ‘‘Asya gribi’’ ve 1968 yılındaki ‘‘Hong-Kong gribi’’ salgınları çok sayıda insanın ölümüne neden oldu. Bu denli büyük salgınlardaki en önemli tehlike de, ölümlerin sadece risk grubundaki kişilerde değil, sağlıklı gençler arasında da olmasında yatıyor.
Yazının Devamını Oku

Depresyon artık kalp sağlığını tehdit ediyor

24 Aralık 2003
Depresyonun kalp sağlığı açısından sigara ve yüksek kolesterol kadar zararlı olduğu ortaya çıktı. Çoğumuzun bir karakter sorunu olarak algıladığı depresyon, tedavi edilmesi gereken kimyasal bir rahatsızlık.

DEPRESYONUN ve üzüntünün vücuda verdiği zararlarından hep söz edilir. Ancak bilimadamları artık hastalıklar ve depresyon arasındaki bağlantıyı kanıtladılar. Yapılan araştırmalar depresyon ve kalp hastalıkları arasındaki bilimsel bağlantıyı ortaya koyuyor.

Cleveland Kliniği psikiyatristlerinden Dr. Leo Pozuelo'nun yaptığı açıklamaya göre, depresyonda olan kişilerin kalp krizini takip eden altı ay içinde ölme riskleri, depresyonda olmayanlara göre çok daha fazla. Pozuelo, ‘‘depresyon, kalp sağlığı açısından yüksek kolesterol ve sigara kullanımı kadar büyük bir tehlike oluşturuyor’’ diyor.

Depresyon çoğu hastada kalp krizi ya da kalp ameliyatı sonrasında meydana geliyor. Eğer bir hasta, kalp krizinden sonra depresyona girmişse sonraki bir yıl içinde tekrar bir kriz geçirme olasılığı artıyor. İşte bu nedenle kalp sorunu yaşamış kişilerde depresyonun tedavi edilmesi büyük önem taşıyor. Depresyon kalp-damar hastalığı geçmişi olmayan kişilerde de kalp hastalıkları riskini iki kat artırıyor.

KİMYASAL BİR BAĞ VAR

Depresyon ve kalp hastalıkları arasında kimyasal bir bağ var. Depresyona girmiş kişiler daha çok kortizol hormonu salgılıyor. Normal seviyelerde olduğu zaman faydalı olan bu hormonun fazlalığı, pıhtılaşma ve iltihaplanma gibi kan ve damar problemleri yaratıyor.

Depresyonla kişilerde bozulan serotonin metabolizması ise trombosit faaliyetini çoğaltıyor. Bu da damar sertliği plakların oluşumuna neden olarak damarların tıkanmasına yol açıyor.

Depresyondaki kişilerin tipik bir özelliği de kalp atım hızı değişkenliklerinin genelde düşük olması. Bu durum kardiyovasküler hastalıkları olan hastalarda daha da belirgin olarak ortaya çıkıyor. Kalp krizi sonrası, kalp atım hızı değişkeni düşük olan kişilerde ölüm daha çok görülüyor.

Genel nüfusun erkeklerde ortalama yüzde altısını, kadınlarında ise 18'ini etkileyen depresyonun, hasta kişilerin ortalama yüzde 40'ında olumsuz gelişmelere sebep oluyor.

Depresyonun tipik belirtileri ise şunlar: Uzun süreli yorgunluk, aşırı suçluluk duygusu, iştah kesilmesi, konsantrasyon güçlüğü, azalan hareketlilik, sürekli kötü şeylerin akla gelmesi ve önceden zevk alınan şeylerden artık zevk alamama. Diğer belirtiler arasında ise uyku sorunları, normal aktivitelere ilgi azlığı, enerji azalması, ağlama isteği ve yaşama karşı umutsuzluk sayılabilir.

Pek çok kişi depresyonun bir karakter zayıflığı olarak görüyor. Uzmanlar ise depresyonun karakterle uzaktan yakından ilgisi olmadığını söylüyorlar. Depresyon tamamen beyinde oluşan kimyasal bir rahatsızlık. Bu açıdan diğer organlardaki hastalıklardan hiç farkı yok. Depresyon hafife alındığı ve tedavi edilmediği takdirde ciddi sorunların ortaya çıkması ise kaçınılmaz. Derleyen: Ömür GEDİK

HAFTANIN KİTABI

Ayaklara bilinçli masaj yapıldığında, vücuttaki enerji kanalları aracılığıyla ilgili organlarda uyarılar ortaya çıkar.

Halk dilinde ayak masajı olarak bilinen refleksoloji tekniği, yaklaşık beş bin yıl önce Çin'de akupunktur ile birlikte doğmuş ve o zamandan beri çeşitli kültürlerde şifa aracı olarak uygulanıyor.

Adım Adım Sağlık serisinin bir kitabı olan Refleksoloji, Fransa ve ABD'de eğitim görmüş Zeynep Aksel Wilhelm tarafından herkesin anlayabileceği bir dilde yazılmış bir kitap.

Bu kitap bir hafta boyunca tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli
Yazının Devamını Oku

Kulak sorunları erken fark edilmeli

22 Aralık 2003
Çocukların sağlığına özen gösterirken o küçücük kulakları sakın ihmal etmeyin. Kulaklardaki sorunlar, ağrı verir, işitmeyi zorlaştırır, hatta çocuğun konuşmasına zarar verebilir. İşte bu nedenle o küçük narin organların sağlığına öncelikle özen gösterilmesi gerekiyor.

ÖNCE konuyla ilgili istatistiklere bir göz atalım: Her yıl dünyaya gelen bebeklerden en az 20 bininde işitme zorluğu saptanıyor. Bu bebeklerdeki işitme zorluğu farklı boyutlarda olabiliyor. Batı ülkelerinde işitme zorluğu, yeni doğan bebeklerde en sık görülen kusur sayılıyor. Bu bebeklerin yüzde doksanının hiçbir işitme problemi olmayan anne ve babalardan dünyaya gelmiş olmaları, sorunun erken fark edilmesini önlüyor. İşitme sorunu olmayan anne ve baba, yeni doğan bebeğin böyle bir derdinin olabileceğini aklına getirmiyor. Ve genellikle bebek, iki yaşını geçtikten sonra işitme zorluğu çektiği anlaşılıyor. Bazı çocuklarda işitme sorununun varlığı okul öncesi eğitim döneminde ortaya çıkıyor. Bu gecikme, çocuğun tüm hayatını etkileyebilmekte.

Bebeğin beyni, doğumundan çok kısa bir süre sonra dil yeteneğini edinmeye başlar. Eğer bebekte bir işitme sorunu varsa, bunun en kısa sürede teşhis edilmesi, ilerde büyük sorunlarla karşılaşılmasını önler. Yeni doğan bebeğe işitme testi uygulanmasa bile, en geç üçüncü ayda böyle bir test yaptırılmış olmalı.

Eskiden eliyle kulağını tutup ağlayan çocuğa hemen antibiyotik tedavisi uygulanırdı. Fakat son yıllarda tıp dünyasının antibiyotik kullanımına karşı tutumu çok değişti. Doktorlar, kulak enfeksiyonundan yakınan küçük hastalarına antibiyotik tedavi uygulamayı son çare olarak düşünüyorlar. Ağrı kesici ilaçlar çocuğu rahatlatabiliyor ama bazı durumlarda da antibiyotik kullanılması kaçınılmaz oluyor.

Derleyen: Azize BERGİN

BEBEĞE EVDE TEST UYGULAMA

Bebeklerin işitme sorunu olup olmadığını anlamanın en basit yöntemi, şu küçük testi uygulamak:

Üç aylık bebek, gürültülere karşı duyarlı olmalı. Birden büyük bir gürültü duyarsa silkinmeli. Annenin sesini duyunca sakinleşmeli. Anne ona bir şeyler söyleyince gülümsemeli.

Üç aydan altı aya kadar, bebek ses çıkaran oyuncaklardan hoşlanmalı. Yabancı bir ses duyunca, örneğin kapı zili gibi, hemen başını sesin geldiği yöne çevirmeli. Annenin çıkardığı sesleri hemen taklit etmeye başlamalı.

Bebek altıncı ayını geride bıraktıktan sonra yalnızken bile kendi kendine sesler çıkarmalı. Adı söylendiği zaman bunu fark etmeli. Bazı eşyalardan ya da resimlerden söz edilirken bebek de sözü edilen cisimlere bakmalı.

Bir yaşını geçen bebekler iki üç kelimelik cümleler kurabilmeli. 10-20 kelimeyi doğru söyleyebilmeli.

SORULAR SORUNLAR

KABIZLIK TEDAVİ EDİLEMEZ Mİ?

Yıllardan beri devamlı olarak kabızlık çekiyorum. Çok ıstırap veriyor, kanamalar oluyor. Bir eczacı bayanın tavsiyesiyle değişik ilaçlar kullandım, ama ilaçlar, alışkanlık yapmaz denmesine rağmen, birkaç ay sonra etki etmez oluyor. Bu hastalıklarımın bir tedavisi yok mu?

K.E./ANKARA

Kabızlık, basit bir sorun olarak sanılmakla beraber, tedavisi güç bir sağlık sorunudur. İlaçların alışkanlık yapması olayına gelince. Alışkanlık deyimi biraz yanlış anlaşılıyor. Uzun süre kullanılması gereken birçok ilaça zaman zaman aralar vermek ve bu süre içinde aynı etkiyi sağlayacak başka ilaç kullanmak gerekebilir. Kabızlığın tedavisine gelince, bu, temelde yanlış beslenme ve tuvalet alışkanlıklarından gelir. Bir insan belirli oranda bitkisel lif almazsa, bağırsağındaki posa oranı düşecektir. Ayrıca kabızlık için ağızdan alınan ilaçlar yerine, gliserinli fitiller ya da tüp şeklinde satılan mikro lavmanlar kullanmak, makattan, dışkılama refleksinin doğması açısından, daha doğrudur.
Yazının Devamını Oku