Keşke o telefonu açsaydım

Yıl 2010 ya da 2011.Yaz ayları, hava çok sıcak.

Haberin Devamı

Boşanmak üzereyim, canım burnumda.
Üzüntülüyüm fena halde ama kimselere göstermiyorum o yüzümü, acısınlar istemiyorum bana.
O sıralar Begüm 17 yaşında.
Bu sıcaklarda kızımı alıp bir tatile gitmek istiyorum.
“Nereye gidelim acaba?” derken, “Hadi Bodrum’a gidelim” diyorum.
Nerede kalacağız peki?
Büyük büyük oteller ilgimi çekmiyor, herkes “Yahu Fidele’ye gidin” diyor.
“Ayşe tam sana göre, hem Türkbükü’nde, hem butik otel, hem de yemekleri şahane!”
Arıyorum Fidele’yi yer ayırtıyorum, bir oda Begüm’le kız arkadaşına bir de bana.
Otele vardığımda mutlu yüzler karşılıyor beni.
Sema var işletmeden sorumlu, otelin sahibi ise Osman Billi.
Görür görmez Osman’ı içim ısınıyor, öyle güzel gözleri var ki Atatürk mavisi gibi, işliyor ruhuma.
Tanışıyoruz “Aaa sen Tekin’in kızı mısın? Eski dostumdu, çok eski” diyor bana.
Anında havam değişiyor, içime mutluluk ve güven duygusu geliyor.
Begüm arkadaşıyla takılıyor, “Off” diyorum “Bir başıma ya sıkılırsam burada?”
Öyle olmuyor, Osman bana sahip çıkıyor.
Bir grupları var, isimlerini hatırlayamadığım bir kaç kişi ve iki tane Gül Abla.
Beni gruplarına alıyorlar, bağırlarına basıyorlar.
Osman melek gibi bir adam, hem abi hem arkadaş bana.
Akşam onlarla yatıyorum, sabah onlarla kalkıyorum.
Her geçen gün keyfim daha artıyor.
Konuşuyoruz her şeyi...
Eskileri, bugünü, yarınlar için yaptığımız planları...
Gece geç saatte el ayak çekilip herkes uykuya gidince bizim için gece yeni başlıyor.
Sahilde oturuyoruz, elimizde bardaklar, dertleşiyoruz.
Bana çok benziyor huyu, sabahları ikimizin de suratları beş karış uykudan öyle kalkıyoruz.
Akşama doğru ise keyfimiz geliyor yerine, yine başlıyoruz gülmeye.
Bir gün otururken hararetli hararetli anlatıyorum “Yandaki butikte beyaz bir elbise beğendim” diye, “Ay alınır mı acaba, o kadar para verilir mi” diye soruyorum herkese.
Osman bir an kayboluyor ortadan ve sonra elinde bir torbayla geliyor, içinde beğendiğim elbise, “Güle güle giy “diyor.
Şok oluyorum çok da mutlu, sarılıyorum boynuna.
Yine bir gün tam öğle yemeği yiyeceğiz “Bir dakika” diyor, “Sipariş vermeyin, size deniz mahsullü spagetti yaptırıyorum.”
Üç saat sonra geliyor spagetti “Alemsin Osman öldük açlıktan” diye söylenip, makarnayı midelerimize indiriyoruz.
Gitme zamanı geliyor, Begüm artık gitmek istiyor.
Bana kal diyor herkes, “Ay nasıl kalırım” diyorum. “Basbayağı kalırsın” diyor Osman.
Begümleri uçağa bindirip ben kalıyorum Fidele’de.
Hayatımda ilk kez böyle bir şey yapıyorum, iyi ki de yapmışım.
Bir hafta daha geçiyor neredeyse otelin demirbaşı olmuşum, ee artık gitme zamanı.
O günün üzerinden altı ya da yedi yıl geçti.
Osman hep oradaydı, ne zaman arasam yanı başımdaydı hep bana güven verdi.
Çok sevdim onu hâlâ da çok seviyorum.
Osman Billi’yi geçtiğimiz hafta kaybettik, nasıl oldu bitti anlamadım.
Çok ani, çok üzücü. Beş gün savaştı, altıncı gün göçtü gitti.
Yaklaşık bir sene önce gece yarısı telefonum çaldı, arayan Osman’dı.
Açmadım o telefonu, öyle keyifsiz, öyle mutsuzdum ki mecalim yoktu konuşmaya. Keşke açsaydım o telefonu, keşke duysaydım sesini bir daha.
Osman Billi seni çok seviyorum, seni çok özleyeceğim.
Mekanın cennet ona şüphe yok, ışıklarda uyu ışıklarda...

Yazarın Tüm Yazıları