Dikkat edin elleriniz kirlenmesin

BAŞBAKAN Ergenekon davasını İtalya’daki Temiz Eller Operasyonu’na benzetiyor. Hem de bu benzetmeyi o gün yapıyor.

AKP’ye muhalefetin en sert zirvelerindeki isimlerin sabaha karşı, 12 Mart ya da 12 Eylül tipi ev baskınlarıyla gözaltına alındıkları gün.

Susurluk ve Ergenekon gibi devlet içinde devlet kurmaya kalkanların ortaya çıkartılarak cezalandırılmalarını, Türkiye’nin demokratikleşebilmesinin ön koşulu olarak gördüğümü her zaman söylüyorum. Gladio artıkları ile mafya elebaşlarının, ulusal çıkarlar gerekçesinin ardına gizlenerek kendilerini yasaların üstünde görmeleri başımıza büyük dertler açtı.

Ama bu son olanlara bakınca yine karamsarlığa kapılmamak mümkün değil.

Bir davanın karambole getirilip üstünün kapanmasının en etkili yolu onu şirazesinden çıkartmaktır. Genişletip, akılları bulandırmak ve buharlaştırmak.

Biz bunu Susurluk’ta da yaşadık Şemdinli’de de. Bütün faili meçhullerde benzer bulanıklıklar içinde kaybolmalara tanık olduk.

İlhan Selçuk gibi bir gazeteciyi, yaşını ve sağlık durumunu bir kenara bıraksak bile, bilgisine baş vurmak için gözaltına almak, illa da gerekli miydi?

***

ADALET
Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklama da ilginçti. İlhan Selçuk’a karşı bu biçimde bir davranışın bakanlık yetkilileri tarafından da "normal" karşılanmadığı açıklanırken, birilerinin kendi başlarına hareket ettikleri ima edildi.

İşte, bu boşluklar çok önemli. Türkiye’nn başına ne geldiyse bu "boşluklar" yüzünden gelmedi mi zaten? Şeffaflıktan hoşlanmayan, hesap sorulabilir olmak istemeyen bir sistemin boşluklarında kendilerine otorite oluşturan, yetki ve sorumlulukları kendinden menkul güç odaklarının sürekli saldırısı altında kalmadı mı bu toplum.

Evet bunların üzerine gidilsin. Ama bu bahaneyle, 1950’lerin sonlarında radyolardan anons edildiğini anımsadığım "vatan cephesi" listeleri düzenlenmesin yeniden.

Siyasetin, sadece "bizden" olan ve olmayanlar prizmasından yapıldığı bir ülke haline dönmesin Türkiye.

***

İTALYA
’daki temiz eller operasyonu, öyle sanıldığı gibi tamamen Gladio’ya karşı değildi. Ülkedeki yolsuzluk düzeninin üzerine gittiler savcılar. Sonunda merkezdeki bütün partilerin, büyük iş adamlarının bu yolsuzluk çarkına ortak oldukları anlaşıldı. Bu arada bazı önemli savcılar öldürüldü, iş adamları intihar ettiler. İtalya’nın en güçlü merkez sağ ve sol partileri çöktüler.

Ama sonunda ne oldu? Sistem sarsılmaya başlayınca frene basıldı, zaman aşımından bazı davalar düştü, Berlusconi sahneye çıktı ve temiz eller tarih oldu.

Pekiyi Başbakan Erdoğan, temiz eller operasyonundan söz ederken neyi kast ediyor. Yolsuzluklar sisteminin sarsılacağını mı, yoksa çetelerin üzerine gidileceğini mi?

Bu gidişe bakılırsa, ikisi de lafta kalacak gibime geliyor. Hrant Dink’in göz göre göre öldürülmesinin, AKP’nin ilk beş yıllık dönemine denk geldiğini anımsamak iyimser olmamak için yeterli neden.

Kaldı ki AKP, partinin kapatılma ihtimaline karşı gardını alırken, muhalefeti susturmaya bu denli abanırsa, temiz eller operasyonu derken kendi ellerini kirletmesinden korkarım.

***

SAVRULDUĞUMU
hissediyorum. Türkiye, farklı çıkarlar ve düşüncelerin hoyratça birbirlerini yok etme arzusuyla en fazla yanıp tutuştuğu bir dönemden geçiyor. Halbuki yok öyle bir şey, kimsenin gidecek başka yeri yok. Burada birlikte yaşamak zorundayız. Bugünkü durum normal değil. Ne AKP ne de CHP bu atmosferi dağıtmak için parmağını kıpırdatıyor. Aksine gerilime oynuyorlar. Kırılmaları da göze alarak üstelik.
Yazarın Tüm Yazıları