Kuşkusuz doğruları olan insanları kıskanmıyor musunuz?

Bazı insanları kıskanıyorum.

Binlerce yıldır filozofların, teologların ve toplum bilimcilerin bir türlü ulaşamadığı “nihai doğrular” konusunda öylesine kesin yargıları var ki bu kıskandığım insanların…

Haberin Devamı

“Karmaşıklık”, “kuşku”, “araştırma”, “soruşturma” gibi kavramlar bu imrendiğim insanların hiç gündemine giremiyor.

Düşüncelerin ve siyaset dünyasının trafik polisleri onlar.

“Bu kesin doğru” ya da “Bu kesin yanlış” dedikleri zaman sankiiş bitiyor.

1991’de 1’inci Körfez Savaşı’nın hemen öncesinde, Suudi Arabistan’ın Taif kentine gidiyordum. Saddam’ın işgali altındaki Kuveyt’ten kaçan Emir Sabah’la, sürgünde yaşadığı Taif’te röportaj yapacaktım.

 

Bürokrat ve oğlu

 

İstanbul’dan Cidde’ye giden Suudi uçağındaki koltuk komşularım, 40’lı yaşlarda bir Türk bürokratı ve 13-14 yaşlarındaki oğluydu. Koltuk komşum Cidde’ye kadar bana Atatürk’ün büyüklüğünü, laikliğin önemini ve şeriatçı Suudi rejiminin çarpıklıklarını anlattı.

Haberin Devamı

Cidde’de ayrıldık. Ben Taif’te röportajı yaptıktan sonra Mekke’ye geçip, Kabe’yi ziyaret ettim. Bir baktım ki, uçaktaki koltuk komşum ve oğlu, ihramlar içinde binlerce Müslümanla birlikte Kabe’yi tavaf ediyorlar. Daha sonra namazlarını kıldılar.

Kabe’den ayrılırlarken yanlarına gittim,

- Uçakta bana anlattıklarınızla, şu andaki görünümünüz pek birbirine uymuyor, dedim bürokrata…

O da kendi hikayesini anlattı.

Yanındaki çocuğun annesi olan ve çok sevdiği eşini kısa süre önce bir trafik kazasında yitirmiş. Bunalıma girmiş, ne yapacağını bilemez bir perişanlık içine düşmüş.

- Kalktım, Anıtkabir’e gitti. Çaresizliğimi ve acımı Atatürk’e anlatmayı denedim. Ama bir cevap alamadım. Kalktım buraya geldim. Allah’a sığınıp dua ettim, namaz kıldım… Bunu bir haftadır yapıyorum ve şimdiden ruh sağlığımın yerine geldiğini hissediyorum…

Bunları anlattı… Sonra ekledi:

- Türkiye’deki laikliğin önemi ve Atatürk’ün büyüklüğü konusundaki düşüncelerim eskisi gibi. Ama maneviyat ve inanç dünyasına onlar karıştırılmamalı.

 

Şeriat ve fal baktırmak

 

Sizler de bakın çevrenize.

Haberin Devamı

Su katılmamış Kemalist ve laikçi insanların bir yandan “Şeriat geliyor, Türkiye elden gitti” diye çığlıklar atarken falcılara gittiklerini, kurşun döktürdüklerini falan görürsünüz.

Doktrinleşmiş ideolojilerin tartışılmaz kararlılıklar içinde belirledikleri “nihai doğrular”ın ne kadar kısa tarih süreçlerinde yanlış çıktıklarını görmedik mi?

İşin kötüsü bunlar dinlerin tartışılmazlarını tartışmaya açarlarken, dünyevi tartışılırların tartışılmasını yasakladılar. Otoriter, totaliter, bürokratik ve oligarşik rejimlerini kalıcı kılmak için, dünyadaki değişimin algılanmasını bile suç ilan ettiler. Dünyevi gerçekleri ideolojik bir metafizik içine alıp, bunları özgür düşüncenin tartışma alanının dışına taşıdılar.

Haberin Devamı

Ama toplumların karmaşık yapısı ve kaçınılmaz olan değişim, ne yasak dinler, ne de doktrinler dayanabilir buna.

 

Tartışılmazların dünyası

 

“Kuşku”yu sözlüklerinden çıkartmış olan kıskandığım insanlar, o yakın geçmişin kalıntıları. Tartışılmaz , kesin ve nihai doğruları var onların. Endişeliler… “Bu gidiş iyi gidiş değil” diyorlar sürekli. Batılı olduklarını söylüyorlar ama Batı’nın özgür düşünce ortamına da kuşkuyla bakıyorlar.

Onların babalarının yasakları yüzünden dünün ne kadar sorunu varsa bugüne birer çözümsüz kriz konusu biçiminde aktarıldılar… Uhrevi ile dünyevi olanı birbirine karıştırdığımız ve dünyevi olanı da özgürce tartışamadığımız için, şimdi iki dünya da bizim için problem üreten alemler konumunda.

Haberin Devamı

Keşke problem “türban” kadar basit olabilseydi.

Sarkozy zırvanın ağırlıklı kişisi…

Şimdi rahmeti olan bir aile büyüğümüz, “radyo günleri”nde haberleri dinledikten sonra “Bu zırva toplantısı nedir?” diye sormuştu bana.

“Zirve”yi “zırva” diye işittiğini anlamıştım.

Dün yapılan AB zirvesinin de Sarkozy tarafından “zırva”ya dönüştürüldüğünü görünce, o aile büyüğünü andım.

Baktım dünkü Financial Times (Almanya) şu yorumu seslendirmişti:

- Sarkozy'nin Avrupa'daki rakiplerinden çekinmesi için bir neden yoktur. Zira, Merkel koalisyondaki gerginlik nedeniyle Avrupa'da giderek güçsüzleşirken, Gordon Brown'un da Avrupa'daki yetkileri azalmıştır. Sarkozy için en büyük tehlike Sarkozy'nin kendisidir.

 

Yazarın Tüm Yazıları