Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Özal’a gelen Erbakan’ı izleme raporu

NECMETTİN Erbakan’ın ardından çok şey yazıldı çizildi, söylendi; ama dün başka bir nedenle görüştüğüm eski bakanlardan ve Erbakan’la uzun yıllar birlikte yürümüş olan Mehmet Keçeciler’den farklı bir anı dinledim.

Keçeciler, 1988 yılında parti içi sorunlar nedeniyle ANAP yönetiminden ayrılmıştı; Refah Partisi MKYK üyesi, hemşerisi Ali Güneri ile birlikte o günlerde bir yakını vefat ettiği için Erbakan’a başsağlığına gitti.

Yatsı namazı sonrası yapılan bu ziyarette söz siyasete geldi; o gün Meclis’te temsil edilmeyen bir partinin lideri olarak Erbakan, Keçeciler’e şunu dedi:
“Aziz kardeşim, ANAP’tan ayrılıp bize geleceksin. Yanına da 20 milletvekili alacaksın. Refah Partimiz, Meclis’de temsil edilecek.”

Keçeciler, “Hocam, şimdi biz buraya size taziyeyle geldik, bunları sonra konuşuruz” dese de Erbakan aynı içerikle sözlerini sürdürdü.

BEN DEĞİL DEVLET

Keçeciler, kırgınlığı nedeniyle Başbakan Turgut Özal’a da bir süre uzak durdu; ancak Özal, bunu fark etti ve kendisini konutuna çağırdı.

Özal da ona kırılmıştı, “Ne o Mehmet, uğramıyorsun. Sana görev, belli aralıklarla gelecek, ne yaptık, ne ettik fikrini söyleyeceksin” dedi.

Sonra da “Bak kulağıma gelen şeyler var” diyerek şöyle devam etti:

“Erbakan Hoca ile görüşmüşsün, partisine geçmeni istemiş, sakın ha.”

Keçeciler şaşırdı, “Bunu nereden öğrendiniz” diye sordu.

“Bana haber geldi” yanıtı alınca da sitem ve kızgınlıkla üsteledi:

“Ya millete şu kadar hizmet etmiş birini niye takip ettiriyorsunuz?”

Özal, bunun üzerine, “Ben takip ettirmiyorum, devlet ediyor. Bana da haber veriliyor. Devletin işleri bunlar” diye açıklama yapmak durumunda kaldı.

Erbakan sadece izlenmedi, hapiste de yattı; ancak bunları hiçbir zaman gündeminin ön sıralarına çekmedi, sanki başına bunlar gelmemiş gibi davrandı, gösterdiği sabırla ardında farklı bir tarz bıraktı.

ERBAKAN’A YAKIN DURANLAR


Tabii ki her liderin, olaylara yaklaşımları farklılık gösterir.

Örneğin öğrencilerinden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Erbakan tarzına daha yakın dururken, Başbakan Tayyip Erdoğan, sinirleri her an ayaklanabilecek bir siyasi izlenimi vermekten çekinmiyor.

Tabii ki Erbakan, aynı kudrete ulaşamadı, ama kısa iktidar dönemi ile kıyaslarsak Erdoğan, güç ve iktidarı sonuna kadar kullanmaktan, öfkeyi siyasetin parçası yapmaktan, hesaplaşmaktan çekinmeyen; eylem ve söylemlerinin bazı kesimlerde korkuya neden olan görüntü veriyor veya böyle algılanıyor olmasını pek de umursamayan bir siyasi gibi davranıyor.

Mevcut liderler arasında, çizgileri çok farklı olsa da özellikle kinden uzak durma ve sabırda Erbakan’a en fazla yaklaşan isim Kemal Kılıçdaroğlu.

Önüne çıkan fırsatlarda gaza basmaktansa sabrı yeğliyor, önünde çatışanlar arkadaşları dahi olsa taraflar sakinleşene dek sinirleri alınmış gibi bekliyor; en fazla, “Ben kimlerle tartıştım, (Melih Gökçek iması) hiç sinirlenmedim. Siz nasıl böyle çatışıyorsunuz şaşıyorum, üzülüyorum” demekle yetiniyor.

Tarzları liderlerle özdeşleşiyor, ama kimi halkta hemen kabul görüyor (bakınız Erdoğan), kimi son güne dek bekliyor (bakınız Erbakan).

Kılıçdaroğlu mu; önünde hiç zamanı yok, sadece 110 günü var.

O da farkında ki yüzünü, toplumun en geniş kesimi olan yoksullara çeviriyor.
Yazarın Tüm Yazıları