Egemen Bağış ne iş yapar

ASIL görevi, yapması asıl zorunlu olan işi ihmal ediyor, ara sıra gazetelere yazı yazıyor, ayrıca olur olmaz toplantılara, gezilere katılarak, bunları AB misyonunu yerine getirmek olarak satmaya çalışıyor.

Haberin Devamı

Bunları yaparken, tarihsel gerçekleri saptırıyor.

AB’den sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ı izliyorum, “bu bakan ne yapıyor, ne söylüyor” diye sormadan edemiyorum.

AB’nin yazılı olmayan kurallarından biri doğru söylemek. Siyaset uğruna, zikzaklar çiziliyorsa, üstelik bunu AB’den sorumlu bakan yapıyorsa, elin oğlu, yani AB ülkeleri şöyle bir durup, düşünüyor.

TARİHİ AŞAMALAR


Dünkü Radikal’de Egemen Bağış’ın bir yazısı var. Eksen kayması tartışmalarını eleştirdiği yazısında, Bağış çok iddialı:

“Unutulmasın ki, AB ile entegrasyon sürecinin bütün tarihi aşamaları ve bütün eşikleri bugün eksen tartışmalarının tarafı haline getirilmeye çalışılan AK Parti hükümeti tarafından aşılmıştır”.

Bu kadar iddialı bir tezi, AB’den sorumlu bakan ileri sürüyor. İşte, Bağış’ın gönderme yaptığı tarihi aşamaların kısa dökümü:

-  İlk adımı 1958’de Menderes hükümeti atıyor.

-  Ortaklık Anlaşması, 1963’te İnönü başkanlığındaki koalisyon imzalıyor.

-  AB’ye tam üyelik başvurusu, 1987’de Özal Hükümeti yapıyor.

-  AB ile gümrük anlaşması, 1995’te Çiller Hükümeti imzalıyor.

-  Adaylık tescili, 1999’da Ecevit Hükümeti gerçekleştiriyor.

-  İdam cezasının kalkması ve ana dilde yayın gibi temel kararlar, 2002’de yine Ecevit başkanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyonu alıyor.
Bu tarihi aşamalar olmasaydı, aşılması gereken eşikler de, oluşmazdı. Tarihi aşamalarda hemen her partinin rolü var. 2002’den sonra AKP de, AB yolunda önce ciddi adımlar atıyor, sonra duruyor.

Durum böyleyken, tarihi saptırmak AB’den sorumlu bir bakanın hiç yapmaması gereken bir şey. Çünkü, böyle birine AB de güvenini yitirir.

UNUTULAN FASILLAR


AB’den sorumlu bir başmüzakerecinin öncelikli işi, AB yolunda ilerlemek için yeni fasılların açılmasına çalışmak.

Oysa, Bağış serbest atışlarını sürdürüyor. Arada sırada da, Türkiye’nin değişik yerlerinde o panel senin, bu toplantı benim, bir iş yapıyor görüntüsü ile durumu idare ediyor.

Bir, üç, beş toplantı, panel anladık, ama başmüzakerecinin Türkiye’de başka işi yok mu? Kaldı ki, Brüksel ve diğer AB başkentlerinde çalışmak nerede?

İçerde show yapmak baldan tatlı geliyor olmalı.

Haberin Devamı

69 gazeteci, 148 yıl, 278 bin lira

Haberin Devamı

27 Kasım 2004. Başbakan Tayyip Erdoğan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) üyeleri ile bir araya geldiği yemekte:

“Türkiye’de basın özgürlüğü, düşünce ve ifade hürriyeti konusunda reform niteliğinde adımlar atılmıştır.”

Devamındaki cümle daha heyecan verici:

“Türkiye artık gazetecilerin hapse atıldığı, etkin kalemlerin türlü yollarla susturulduğu bir ülke olmaktan çıkmıştır.”

Harika. Üstelik, tecrübe konuşuyor, bakın:

“Okuduğum bir şiir yüzünden hapse atılmış bir Başbakan olarak, düşünce ve ifade hürriyetine verdiğim önem, her şeyin önündedir.”

Erdoğan’ın daha sonra da, basın, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunan pek çok konuşması var.

Başbakanın bu sözlerine rağmen, Bağımsız İletişim Ağı’nın hazırladığı Medya Gözlem Raporuna göre:

2010 yılının ilk üç ayında tam 69 gazeteci yargı önünde. Onlar için istenen hapis cezası toplam 148 yıl, para cezası toplam 278 bin lira.

Olayın traji komik yanı, gazetecilerin bir bölümü hükümetin Kürt Açılımına ilişkin yazdıkları haberler nedeniyle yargılanıyor. Bir bölümü Ergenekon, bir bölümü Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili haberlerden.

Erdoğan’ın sözleriyle gazetecilerin yaşadıkları yan yana geldiğinde, sözler bir şey ifade etmiyor.

Gazeteciler ve düşüncelerini ifade edenler için, bizim cephede yeni bir şey yok. Eskisi gibi, hapis, para cezası ve mahkemelerde sürünme.

Erdoğan’ın öve öve bitiremediği demokrasi cephesinden son fotoğraflar.

Haberin Devamı

Yayınevine mali denetim

RADİKAL gazetesinden İsmail Saymaz bir kitap yazıyor. “Post Modern Cihat” isimli kitap, Erzincan davasını anlatıyor. Kitapta ayrıca bazı yolsuzluk iddiaları yer alıyor.

Kitap yayınlandıktan sonra, Saymaz hakkında üç dava açılıyor. Daha da önemlisi, kitabı basan yayınevine maliyeciler geliyor, vergi kontrolü yapıyor. Maliye her yere denetim yapabilir de, biraz tuhaf bir tesadüf.

İzmir Kitap Fuarında da, polisler kitapla epey ilgileniyor.

Bu haberleri öğrenince, Başbakan Erdoğan’ın basın ve düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili sözleri aklıma geliyor. 

Yazarın Tüm Yazıları