Ver stresi!

ZATEN tırnağımız kırılsa ondan bilme eğilimindeydik, grip virüsü enjekte edilen deneklerden "depresyonda" ve "sinirli" olanların hastalandığını da okuyunca en son...

Demek ne yapsak nafile.

"Sinir" varsa eğer...

Ki olmayan birine rastladınız mı bilmiyorum.

Artık direkt sinirli olarak doğuluyor adeta.

Bakın etrafınızdaki çocuklara... Hepsi sinirli. Mülayim olanı tutup bu çocuğun nesi var diye doktora götüreceğiz neredeyse.

O kadar "olmazsa olmazımız" oldu yani.

Fakat buna rağmen vücut tam alışmamış demek. Ki görünce ayarı bozuluyor.

Belki de doğa, dengesini koruyabilmek için icat etti bu siniri, stresi, depresyonu falan. Biz kazık kakmanın bir yolunu bulmaya çalıştıkça veriyor stresi, veriyor depresyonu...

"Bunu da alt edin de göreyim!"

Hakikaten alt edilmiyor.

Öyle brokolinin üstüne nar suyu içmeye benzemiyor. Kolay değil.

Bizim gazetede Osman Müftüoğlu’nun "Yaşasın Hayat" köşesini takip ediyorsunuzdur... Herkesin "stresi yönetme notu" düşük.

Fiziksel aktivite, beslenme sular seller gibi fakat iş strese gelince herkes çuvallıyor.

Ve dikkat ediyorum, hangi meslekten olursa olsun herkes, işinin bütün işlerden daha stresli olduğu iddiasında. Oysa şairin "Gurbet benim içimde" dediği gibi bir durum mevcut bana göre.

Diyeceğim, ömrümüz uzayacak uzamasına ama mazeretimiz var asabiyiz, stresimiz var depresyondayız.

Mesele, kimdir müsebbibi bu hale gelmemizin? Bizi bir stresten ötekine salan sebep nedir?

"Değişen hayat şartları" klişesi var gerçi "günah keçisi" olarak. Fakat biz de zaman içerisinde bu değişen hayat şartlarına paralel olarak tekámül etmedik mi?

Etmedik demek.

Semranım’a karşı falan hazırlıklı olamadık mesela.

"Ne alakası var" diyeceksiniz.

Bakın şimdi şöyle:

Ana-babalarımızın gençliğini düşünelim mesela... Kaç kişi vardı çevrelerinde?

İki arkadaş, üç komşu, kardeş, hala, teyze... Hepsini toplasan on beş kişi etmez. Tamamı stres yüklese insana, ne yazar... Hepsi kanınız canınız.

Şimdi öyle mi...

Her birimizin çevresi 70 milyon.

Yekvücut olduk adeta. Yozgat’ın köyündeki adamın karnı ağrısa haberimiz oluyor.

Semranım’ın kızı kocaya kaçtı, al sana stres!

Eskiden nereden haberimiz olacaktı?

Kendi akrabalarından bile haberi olmazdı kimsenin. Telefon yazdırılacak, üç gün sonra bağlanacak... Kimse kalkışmazdı.

Şimdi herkes birbirine sırtının kaşındığını bile haber veriyor.

Zırt telefon, pırt mesaj ve ucunda mutlaka sinir bozucu bir şey!

Bizi telekomünikasyon mahvetti anlayacağınız.

MIŞ-MUŞ

Mars gözlem aracı gözden kaybolmuş.

Terzi söküğünü dikemezmiş!

Adnan Kaşıkçı, röportajında evindeki davetlerde misafirlere telekız ikram ettiğini itiraf etmiş.

Kuşsütü niyetine.

Maaş için Sağlık Bakanlığı’na başvuran Mekke’de ölen iki hemşirenin ailesi, "Mesai başlamadan öldükleri için maaş bağlayamayız" cevabını almış.

Bir de resmi kurumların "asık yüzlü" olduğunu söylersiniz, bakın ne komikler oysa!
Yazarın Tüm Yazıları