Travma

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Malum, pazar yazılarının iç açıcı, eğlendirici olması istenir.

Üstelik, bugün hem pazar, hem de Sevgililer Günü.

Evli bekâr, genç ihtiyar, kadın erkek herkesin, yaşadığı ya da yaşamakta olduğu bir sevgiyi düşünerek, kendisini bir başka hissetmesinin beklendiği bir gün. Ama, tam kendinizi böyle hissettiğiniz bir günde, bir şey görür, bir haber duyar, bir mektup okursunuz, ‘‘bir kitap okudum, hayatım değişti’’ misali, gününüz değişir, keyfiniz kaçar.

Örneğin, cezaevinden yollanmış adresli, tarihli, imzalı bir mektup. Belli ki, başkalarına da yollanmış. Bir büyük üniversitenin ciddi bir bölümünden mezun, gazetecilik yapmaktayken gözaltına alınarak ‘‘yasadışı bir sol örgüt’’le bağlantısı olduğu iddiasıyla yargılanmış bir kadın.

Yazdıklarını, ilgilenen makam olursa bildirilebilecek yer adlarını X'lerle geçerek kısaca aktarmak bile hüzün verici: ‘‘...Tanımadığım birçok insan için istedikleri doğrultuda ifade vermemi istiyorlardı... Bundan sonrası, benim için kelimenin tam anlamıyla bir kâbustu. Tekrar işkence odasına alındım. O çok bilinen işkence yöntemlerinden birini yaşadım. Yani, Filistin askısı. Zorla soyularak, çırılçıplak. Ters askıdayken duyduğum en son söz, ‘İndirin, yatırın yere!' oldu... Yine zorla, dayakla yatırıldım yere ve işkence yapanlardan birinin tecavüzüne uğradım. Yirmi dokuz yaşındayım ve evliyim. Bundan sonrasını yazıya dökmek zor. Yaşananları, hissedilenleri kâğıda dökmek için, sanırım biraz yazı ustası olmak gerekiyor.’’

Gerisi, tipik bir psikolojik travma hikâyesidir: ‘‘Tecavüze uğadıktan sonraki günler hafızamda yok gibi, yarı yarıya bulanık... Sonra X-1 cezaevine gönderildim. Yaklaşık beş ay kaldım. Hiç kimseyle konuşmadan, hiç kimseye anlatamadan. Ailemin ve avukatımın yardımlarıyla X-2 cezaevine geldim... Yaşadıklarımı mahkemede anlattım. Hastaneye sevk edilmemi ve tedavi olmam gerektiğini söyleyip suç duyurusunda bulundum. Mahkeme her defasında talebimi geri çevirdi. Ben de cezaevi aracılığıyla hastaneye gitmenin yollarını aradım. Önce X-2 Devlet Hastanesi'nin psikoloji bölümüne, oradan X-3'teki X-4 Fakültesi'nin Psikiyatri Bölümü psiko-trauma kısmına sevk yaptırmayı başardım. Haziran 98'de tedavi sürecine başladım... Haziran 98'den Aralık 98'e kadar, cezaevi idaresiyle hiçbir sorun yaşamadan, bütün randevularıma düzenli olarak götürüldüm. Kasım ayında hastaneden rapor aldım; tekrar suç duyurusunda bulundum; mahkeme raporu delil olarak kabul etti ve olay basına yansıdı.’’

Film burada kopuyor. Çünkü, raporun mahkemece ciddi bulunmasından sonra, hastaneye her gidiş için Adalet Bakanlığı’nın sevk izni istenmiş. Bu ise, en acil durumda bile, bir buçuk-iki aylık bir iş. Oysa, tedavi bitmemiş ve hastanın 15-20 günlük aralıklarla hastaneye gitmesi gerekmekteymiş.

Mektup sahibi, ‘‘Her duruşmada işkencecilerle karşılaşmak, aynı şeyleri tekrar yaşatıyor bana: Uykusuzluk, kâbuslar, içe kapanma, güven duygusunun yok olması, ölmek arzusu...’’ diye yazmış, ‘‘Yaşadığım olayı unutmam mümkün değil; ama bende bıraktığı bütün psikolojik etkilerini en aza indirmek zorundayım. Yaşama tekrar sıkı sıkıya tutunmak istiyorum’’ diyor.

Gelin de, sevginin kutlandığı bir günde hüzünlenmeden durun.



Yazarın Tüm Yazıları