‘Sanık’ Abdullah Gül

BUGÜN size sadece Türkiye’ye özgü acı bir gerçeğin somut örneğini vereceğim. Dokunulmazlık! Şu yazacaklarımı lütfen dikkatle okuyun ve ülkemizi kimlerin yönettiğini bir kez daha görün.

O günlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan Melih Tarı imzasıyla Adalet Bakanlığı’na gönderilen resmi yazı:

‘Basın Hz. 1998/1160. TBMM Başkanlığı’na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı’na.

Sanık: Abdullah Gül. Ahmet Hamdi oğlu, Adviye’den olma 1950 doğumlu. Fazilet Partisi Kayseri milletvekili.

Suç: Özel evrakta sahtecilik ve Siyasi Partiler Kanunu’na aykırılık.

Suç tarihi: 1997-1998 arasında muhtelif tarihlerde.’

Konusu Refah Partisi’nin buharlaşan ve birilerinin cebine inen trilyonları. Parti Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılıyor. Sonrasında para devlete kalmasın diye sanıklar tarafından bankalardan çekiliyor ve yok oluyor! Yasa uyarınca devletin el koyması gereken trilyonlar bu yöntemle birilerinin cebine giriyor.

Kaybolan paranın miktarı 10 milyon mark ve 943 bin dolar. Bir servet.

Şimdi Maliye Teftiş Kurulu tarafından da belgelenen olayı Başsavcılık yazısından özetle izleyelim.

‘Bu paraların TL’ye çevrilip 71 il örgütüne dağıtılmış gibi gösterilerek gerçekte dağıtılmadığı, dağıtılmış gibi il başkanlarından imza alındığı, harcama belgesi olarak gösterilen faturaların gerçek olmadığı belgelenmiştir. Gönderildiği belirtilen paraların hiçbir defter kaydına da geçmediği saptanmıştır.

Partinin
(Anayasa Mahkemesi tarafından) kapatılma ihtimalini yüksek gören parti üst düzey yöneticilerinin ‘Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan partinin bütün malları Hazine’ye geçer’ hükmünün uygulanmasını imkansız hale getirmek amacıyla 71 il başkanını genel merkeze çağırıp aralarında dağıtılmış gibi göstererek makbuz imzalattıkları ve (bütün bunların) olay tarihinde partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan sanığın da (Abdullah Gül) bilgisi dahilinde olduğu, bu şekilde sanığın özel evrakta sahtecilik suçuna iştirak ettiği, ayrıca Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı davrandığı görülmüştür.

Bu nedenle, halen Fazilet Partisi Kayseri milletvekili olan sanık Abdullah Gül’ün eylemine uyan
(Türk Ceza Kanunu ve öteki ilgili kanun maddeleri sıralanıyor) maddeleri gereğince soruşturma yapılabilmesi, TBMM’nin bu yolda bir karar almasına (dokunulmazlığının kaldırılmasına) bağlı olduğundan, gerekli işlemin yapılabilmesi için bu fezleke tarafımdan düzenlendi. 14.9.1998. Melih Tarı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı.’

* * *

Dosyadaki yolsuzluk ve hortum olayı korkunç. Nitekim milletvekili olmayan, yani dokunulmazlığı olmayan sanıklar Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Başta önderleri ve liderleri Necmettin Erbakan olmak üzere çoğu hapis cezası aldı. 74 sanığa 1 yıl 2 ay ile 2 yıl 4 ay arasında hapis cezası verildi. Yargıtay bu kararları onadı.

Necmettin Bey şimdi durumu sağlık raporlarıyla idare ediyor ve içeri girmiyor!

Peki ya onun ‘yardımcısı’ olan sanık Abdullah Gül? Bunlar olurken kendisi Fazilet Partisi milletvekili ve partinin yöneticisi idi.

Fezlekesi yaklaşık 6.5 yıl önce gitti ama o halen dokunulmazlık zırhının arkasında. Yargı önüne çıkıp buharlaşan trilyonların hesabını vermesi bu nedenle mümkün olmuyor.

Dahası, beyefendi daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, sonrasında Dışişleri Bakanı oldu. Halen bu görevde. Yani böylesine bir ‘zan’ altındaki bir kimse ülkemizi yönetti ve yönetiyor!

Şu anda Meclis’te aslanlar gibi bekleyen tam 194 dokunulmazlık dosyası var. Bunların 99’u 74 AKP milletvekiliyle ilgili. Ötesi CHP, DYP ve bağımsızların. Onlar tozlu raflarda yatıyor. İçlerinde ne suçlar var! Yolsuzluk, evrakta sahtecilik, sahte çek, ihaleye fesat karıştırmak, polise hakaret ve daha neler neler! Onların arasında Recep Tayyip Erdoğan bile var!

Adına ‘dokunulmazlık’ denilen rezalet işte bu. Milletvekili oldukları sürece yargılanmaları mümkün değil.

Böyle bir komedi-rezalet dünyanın hangi ülkesinde, hangi parlamentosunda var?

Seçim öncesinde ‘Biz dokunulmazlık olayını kaldıracağız’ diye vaatlerde bulunup söz veren bu AKP değil miydi?

Ben Abdullah Gül’ün yerinde olsam bu zırhın arkasına sığınmaktansa, dokunulmazlığımı derhal kaldırtır ve bu kayıp trilyonların hesabını yargı önünde veririm. Ama bunu yapamaz. Asla yapamaz.

Bizi nasılsa adam yerine koymuyorlar da, insan hiç değilse yabancılara ayıp olmasın diye düşünür canım!

Bir AB ülkesinin Dışişleri Bakanı kendisine ‘Yav Mr. Gül, what is this kayıp trilyonlar?’ diye sorsa, vallahi zor durumda kalır!

* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Türkiye dün değerli bir diplomat, siyasetçi, yazar ve yurtsever insanını yitirdi.

Coşkun Kırca’ya Allah’tan rahmet diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları