Öğretmen adayı seçimi, eğitimi ve istihdamı

Güncelleme Tarihi:

Öğretmen adayı seçimi, eğitimi ve istihdamı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 2017 09:10

Eğitim fakültelerine girişte YÖK tarafından başarı sırası barajı getirilmesi öğretmenlik mesleği ve verilen eğitim konuları yeniden gündeme geldi. Dünyada bu konuda çeşitli uygulamalar var. Ancak önemli olan bu sorunların, Türkiye şartlarına uygun şekilde çözülmesi. Ayrıca bu mesleğe uygun adayların seçilip, yetiştirilmesi kadar istihdamı da dikkat edilmesi gereken konulardan biri.

Haberin Devamı

“Günün şart ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikli bir öğretmen nasıl olmalı” konusu bütün eğitim sistemlerinin en temel sorunlarından biri. Ülkemiz büyük bir genç potansiyele sahip. Ancak problem doğru insanın, doğru zamanda ve doğru yerden sisteme katılıp katılmadığı ile ilgili. Bunun şu an için böyle olduğunu söylemek mümkün değil. Zira günümüzde ilk ve ortaöğretimde olduğu gibi yükseköğrenime fiziki, teknik ve öğretim elemanı imkânlarının çok üzerinde öğrenci katılıyor. Diğer yandan öğrenciler çoğu kez yetenekleri, eğilimleri ve ilgi alanlarına göre tercih yapamıyor. Bu durum başarıyı olumsuz yönde etkiliyor. Fakültemizdeki öğrenci başarılarının değerlendirildiği bir çalışmada atanma imkânı daha fazla olan anabilim dalları mezunlarının, ataması az veya hiç olmayan anabilim dalı öğrencilerine göre daha başarılı olduğu belirlendi.

Haberin Devamı

Adayların kaynağı

Bilindiği gibi öğrenciler yükseköğrenime gelinceye kadar çok sayıda sınavdan geçiriliyor. Hedefe ulaşabilmenin neredeyse tek yolu haline gelen sınav temelli bir eğitim sistemi öğrencileri yoruyor, strese sokuyor ve nihayetinde üniversiteye gelindiğinde hedefe ulaşmanın verdiği rahatlık ve ilgisizlik psikolojisi geliştirmelerine sebep oluyor. Diğer yandan sürekli test sınavından geçen öğrenciler okuma, anlama, mantıklı bir şekilde sunabilme ve düz yazı yazabilme becerisini kaybediyorlar. Öyleyse sınav yanında öğrencileri yükseköğrenime katabilmenin başka yollarının da bulunmasını gerekiyor.

Almanya’da öğrenciler okul öncesi (Kindergarten) eğitimden itibaren pedagoglar tarafından izleniyor, yap-bozlar, boyama ve diğer etkinliklerle çocukların kabiliyet ve eğilimleri belirleniyor. İlkokula gelindiğinde sınıflar öğrencilerin kabiliyet ve eğilimlerine göre oluşturuluyor. Aynı şekilde ilkokulda da takip edilen öğrenciler, başarı durumlarına göre eğitim süreleri 4 yıl olan mevcut iki ortaokul türünden birine yerleştiriliyorlar. Bu ortaokul türlerinden biri vasatın belki biraz üstü, vasatın altındaki bütün öğrencilerin devam ettiği temel ortaokula (Hauptschule), vasatın üzerinde bir başarıya sahip öğrenciler ise Realschule denilen ve yine eğitim süresi 4 yıl olan ortaokula devam ediyorlar. Bu ortaokullardan birbirine geçiş de mümkün. Realschule’yi başarıyla bitirenler Gymnasium denilen liselere, oradan da yine başarı durumlarına göre ve sınavsız olarak fen, matematik veya sosyal ve beşeri bilimler temelli üniversitelere gidebiliyorlar. Hauptschule’yi bitirenler ise başarı durumları çerçevesinde değişik meslek liseleri ve yüksekokullara devam ederek hayata hazırlanmış oluyorlar.

Haberin Devamı

Görüldüğü gibi okul öncesi eğitimden itibaren elemeye tabi tutulan öğrenciler, yaklaşık 14 yıl devam eden ilk ve orta tahsilleri süresince kabiliyet ve eğilimlerine göre ilk, orta ve meslek okulları dâhil yükseköğretime yerleşiyorlar. Türkiye’de de çeşitli okul türleri ve son zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından uygulanan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) gibi sınav çeşitleri ile birlikte Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) eğitim fakültelerine giriş için 240 bin barajı getirmesi ve bu fakültelerin puan türünü Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) - 2 şeklinde değiştirmesi, daha nitelikli öğrencilerin alınması yönünde çareler bulunmasına dönük çabalar olarak değerlendirilebilir. Ancak bu konuda daha çok emek harcamaya ve zamana ihtiyaç olduğu aşikâr.

Haberin Devamı

Öğretmen eğitimi

Nitelikli öğretmen yetiştirmenin temel koşullarından bir diğeri ilk, orta ve yükseköğretimde nitelikli, alanında uzman, mesleki sorumluluk ve bilince sahip kadroların bulunması. Mesleki sorumluluk ve bilince sahip olmayan, gençlerin hayatına dokunmayı dert, aşk ve ideal edinmemiş öğretmen ve öğretim elemanları ancak genç imağların hayatını karartabilir. Eğitim kadrolarında meslek aşkı ve ideali hiç bitmemeli ve hep canlı kalmalı. Bunun için aileden başlayarak sosyal katmanlar dâhil bütün eğitim süresince ideal öğretmen kültürü oluşturulmasına ihtiyaç var.

İdealist, mesleğine gönülden bağlı, onu dert edinmiş eğitici kadrolardan mahrum bir eğitim sisteminin ideal bir toplum inşa etmesi mümkün değil. Ekonomik ihtiyaçları karşılanmış, mesleğine âşık, okuyan, araştıran, yazan, dünyadaki gelişmeleri takip eden, kendini geliştiren, yenileyen, alana dair üretilen bilgileri uygulayan ve aynı zamanda öğrencilerini okumaya, yazmaya, araştırmaya teşvik eden; kısaca öğrencilerine model olan öğretmen ve öğretim üyeleri ancak mesleğinin temel dinamiğini oluşturabilir.

Haberin Devamı

Öğrenci sayısının fazlalığı da kaliteli ve nitelikli öğrenci yetiştirilmesinin önündeki engellerden biri olarak çıkıyor karşımıza. Halen eğitim fakültelerine bir öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 40’a yakın. Bu sonuç OECD ortalamalarının çok üzerinde. Buna bir de öğretim üyelerine düşen ders sayısının fazlalığı eklendiğinde öğretim üyesinin araştırma, uygulama ve öğrenciye zaman ayırabilmesi mümkün olamuyor. Dolayısıyla eğitim fakülteleri, kontenjanların azaltılması yoluyla öğrenci baskısından kurtulmalı, kitlesel eğitim ve öğretimden lisans üstü eğitime doğru bir geçiş sağlanarak öğretmen adaylarının yüksek lisans ve doktora yapmış donanımlı kişiler arasından seçilmesi cihetine doğru gidilmeli.

Haberin Devamı

Eğitim fakülteleri kamu, YÖK ve MEB işbirlikleri, nitelikli bir eğitimin ve öğretmenin yetiştirilmesine önemli katkı yapacaktır. Ne yazık ki, fakültelerle istihdam alanı olan MEB’e bağlı okullar, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri arasında yeterli bir işbirliği bulunmuyor. Yine özel eğitim kurumları ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile de işbirlikleri kurulmalı, öğrencilerin buralarda bilgi, görgü ve tecrübelerinin artırılması imkanları araştırılmalı. Yapılacak olan ortak çalışmalar, aynı zamanda girişimci ve sosyal sorumluluk üstlenen bir fakülteyi, öğretim elemanını ve elbette öğretmen adayını beraberinde getirecek; üretilen bilginin de uygulamaya dönüştürülmesini temin edecektir.

İstihdam ve atama

Yükseköğretime gelinceye kadar büyük emek, çaba, zahmet ve maddi kaynak sarf ediliyor. Hiç şüphesiz çekilen bunca sıkıntı ve zahmetten sonra değerlendirilmeye hazır hale getirilen kaynağın dışa yansıtılması, diğer bir ifadeyle istihdam edilmesi gerekiyor. Aksi durum büyük bir kaynak ve emek israfıdır. Ancak israf bununla sınırlı değil. Söz konusu israf ne yazık ki, öğretmenlerin atanmasından sonra da şekil değiştirerek devam edebiliyor. Zira ülkemizin sosyokültürel ve coğrafi yapısı, çeşitlilik ve farklılık gösteriyor.

Batı illerinde doğup büyümüş ve bu bölgelerde öğrenim görmüş öğretmenler, sosyokültürel ve bölgesel şartları hiç bilmedikleri yernlere atandıklarında adeta başka bir ülkeye gitmiş gibi oluyorlar. Genç ve meslek adına neredeyse hiçbir tecrübesi sahip olmayan, büyük bir heyecanla atanmayı bekleyen bu genç ve dinamik öğretmenler, bir anda büyük bir motivasyon kaybına uğruyorlar. Belki birkaç yıl devam eden bu moral ve motivasyon kaybı, çoğu defa ya evlilik yoluyla batı bölgelerine geçişle giderilmeye çalışılıyor veya mecburi hizmet süresini tamamlama psikolojisiyle tayin zamanın gelmesi beklenerek geçiriliyor.

Ancak bu durum o bölgelerde hizmet bekleyen insanımızın bundan mahrum kalmasına ve bölge insanında devletine olan güven bağının azalmasına yol açıyor. Son dönemlerde MEB’in sözleşmeli öğretmen alımına gitmesi, bu problemin çözümüne yönelik çare arayışından kaynaklanıyor. Almanya’da bu konuyla ilgili şöyle bir uygulama mevcut: Eğitim fakültelerine devam etmek isteyen öğrenciler, diğer bölgelerdeki fakültelere devam etme imkânı olmakla birlikte, öğretmen olarak tayin edildiklerinde görev yapacakları kendi bölgelerindeki fakülte veya öğretmen yetiştiren okullara devam ediyorlar. Böylece bölgesel farklılıkların oluşturacağı olumsuzluklar en aza indiriliyor.

Sonuç olarak eğitim fakültelerine daha nitelikli öğrencilerin seçilmesi, ciddi bir şekilde yetiştirilmeleri; öğretim hayatları boyunca alnında uzman, donanımlı, işini aşk edinmiş, öğretmenlik mesleğini bilen kadrolar tarafından eğitilmeleri ve elbette bu adayların istihdamı mesleğin saygınlık ve itibarını artıracak faktörler olarak çıkıyor karşımıza.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!