Hayvanlar alemi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Mırnık, eğer okuma bilseydi, Vakıf'tan gelen yeşil çağrı kartını okuduktan sonra, arada sırada yaptığı gibi, yaşına başına bakmadan sıçrayarak kapı tokmağını açıp yola koyulurdu.

Bu akşam saat 18.00'de ‘‘Doğal Hayatı Koruma Geliştirme, Sağlık Eğitim ve Kültür Vakfı’’nca TÜBİTAK'ta düzenlenen ‘‘Meliha Yılmaz'ı anma gecesi’’nde bulunmak üzere.

Söylenecek sözlerden ve sunulacak müzikten ne anladığını gözlerine bakarak anlardınız. Çünkü, hayvan gözleri, bazen, insan gözünden çok daha anlatımlı olabilir. Onların duyduklarını ve düşündüklerini anlatmak için çıkarabildikleri sesler sınırlıdır. Ama, bakışın sınırı olabilir mi?

Meliha Yılmaz, sakat koluyla tuttuğu hayvanlara sağlam koluyla şefkat dağıtırken, kim bilir ne bakışlar görmüştür? Hayvanların dili olsa da, özverili veteriner hekimliğin ne demek olduğunu herkese gösterdikten sonra geçen yıl göçüp giden bu insan için duyduklarını anlatabilseler.

Onların anlatamayacağı, fakat gelecek kuşaklara mutlaka anlatılması gereken, Meliha Hanım'ın siyasal bilinçle veterinerliği birleştiren yorulmaz mücadeleci yanıdır. Bu anlatılmalıdır ki, yalnız hayvan sağlığıyla değil, insan sağlığıyla da uğraşanlar kendi meslekleriyle sağlıksız toplum düzeni arasındaki ilişki üzerinde biraz daha derinliğine düşünebilsinler.

Bozuk düzenin çılgın televizyonları, saçma sapan eğlence, dedikodu ve havaiyat programlarıyla Türkiye'deki seyircinin bilincini körletedursun, kablolu kanaldan izlenebilen İngilizler'in BBC Prime'ı bazı akşamlar hayvan hastanelerindeki ilginç vakaları yansıtan bir dizi yayınlıyor.

Hekimlerin hayvanlara son derece sevecen davrandıkları, karşılaşılan durumu ve önerilen çözümü sahiplerine anlattıkları, feryatsız figânsız soğukkanlılığın ve vıcık vıcık olmayan sıcaklığın ağır bastığı bir dizi.

Aynı şey bu ülkede de yapılamaz mı? Yalnız cinayet ve kaza sonralarında hastane ‘‘acil’’lerinin itiş kakışlarını, bağrış çağrışlı telaşlarını yansıtmak mıdır televizyonculuk? Veterinerlik fakültelerinde hayvanların acılarına özenle eğilenleri göstermek, anlatmak, duyurmak artık tiksinti veren sözde ‘‘star’’ hikayelerinden daha mı az ilgi çekip saygınlık uyandırır?

Hele, hayvanlardan kalkarak mutlaka değinilmesi gereken bir dert var ki, Türk medyasının tamamen ilgi alanı dışındadır: hayvancılık.

Meraları yok olan, yem bitkisi tarımını ihmal eden, sığır ve koyun sayısı hızla azalan, uzak yörelere devlet eliyle götürülmüş et kombinalarını hoyratça kapatan, yeni üniversitelerinin hiçbirinde veterinerlik fakültesi açma gereği duyulmayan bu ülke, artık et ve hatta canlı hayvan ithal eder duruma düşmüştür. Biliyor musunuz ki, uzmanlar, bu gidişle Türkiye'nin on yıl sonraki et ürünleri dışalımını 15 milyar dolar olarak hesap etmektedirler?

O Türkiye ki, vaktiyle, nüfusunun kat kat üstünde hayvan varlığına sahip olmakla övünür ve dünyanın bu yöresinde askeri baytarlıktan başlayarak çağdaş veterinerliğin öncüsü sayılırdı.

Her geri kalış, elbet biraz utanç verir; ama, galiba, kendimizi ileri bildiğimiz alanlarda geri kalmışlık daha da utandırıcı oluyor.













Yazarın Tüm Yazıları